Min Ho, alt kata indi ve salonla birleşik olan mutfağa ilerledi. Mutfak masasında oturan, Jisung'ın patlayan kaşına pansuman yapan Felix'i görünce, kendi düşüncelerini bir kenara bırakıp onlara odaklandı.
"Ne oldu kaşına?"
"Ne olacak?!" diye yükseldi Jisung. Felix, kanlı pamuğu çöp poşetine attı bu esnada. Yeni bir pamuk çıkardı, "Ryeong cadısının gazabına uğradım yine!"
"Yuh."
Hayret dolu ifadesi ile Jisung'ın karşısındaki boş sandalyeye oturdu Min Ho. Daha dikkatli baktı yarasına. Harbiden kötü görünüyordu.
"Kaşını böyle yarması için kafa falan atması lazım sana, ki öyle bir durumda kendisi daha beter yaralanır."
"Hiçbir şey olmaz o cadıya da... Kafa atmadı. Kafamı duvara attı desek daha mantıklı olur."
Felix, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp Jisung'ın yarasını temizlemeye devam etti. Min Ho ise kaşlarını çatmıştı.
"O nasıl oluyor lan?"
"Abicim, şimdi şöyle; Bu, kaçmaya çalışınca, ben de kollarından tuttum engellemek için. Ama ayağıma bastı topuğu ile, ister istemez bıraktım yani ne yapayım. Canım acıdı sonuçta. Neyse ki kapı kilitliydi. Cebimden anahtarı almaya çalıştı. Boğuşma falan derken ben sıkıştırdım bunu duvarda. O hengame arasında nasıl olduysa fazla yakınlaşmışız, dudaklarım, yanağı ile temas etti. Yemin ederim bilerek olmadı!"
Felix, kendini tutamayıp kahkahayı basınca, Jisung ona kötü kötü bakmaya başladı. Min Ho da da ona katılarak güldüğünde iyice morali bozulmuştu.
Felix, devamını getirdi;
"Sonra Ryeong tutmuş bunun ensesinden, sen beni nasıl öpersin diye vurmuş kafasını duvara." cümlesinin ardından kahkahalarına devam etti."Aman çok komik! Bana bakın, kesin gülmeyi, zaten moralim bozuk. Ulan kezzap ile yıkayasım var dudaklarımı! Sanki ben çok meraklıyım onu öpmeye de, gelmiş sapık muamelesi yapıyor."
O kargaşada, tabi ki isteyerek yapamamıştı Jisung. Ama işte, Ryeong. Bunun acısını çıkarmadan durur muydu hiç?
İlk birkaç saniye şok içinde kalmıştı yanağındaki sıcak baskı ile. Fakat sonra, kendine gelince çok öfkelenmişti. Jisung'ın zavallı kaşı hak ediyor muydu bu muameleyi? Yoksa bu bir kader miydi? Jisung'a sorsak, tamamen Ryeong'ın vahşiliği olduğundan bahsederdi. Kader de neymiş?
"Hayır, bir de açıklama fırsatı bırakmadı ki. Tam, yanlış anlaşılma olduğunu söyleyecektim, bir baktım kafam gömülmüş duvara!"
Min Ho gülmüş ve kafasını umutsuzca iki yana sallamıştı. Sonra, aklına gelen şey ile yavaşça silindi gülüşü. Lu Yin'in sözlerini hatırlamıştı. Hala emin olamadığı şeyler, daha doğrusu ne yapacağını bilmediği kısımlar vardı. Bunun için, çocuklara danışmalıydı. Özellikle de, şu anda mutfaktan içeri girmekte olan Hyunjin'e.
Hyunjin, kendine bir bardak su doldururken, pansumanı biten Jisung, masadaki çöpleri toplayıp attıktan sonra biraz uyumak için kendi odasına çıktı. Başı ağrıyordu çarpmanın etkisiyle, biraz uykuya ihtiyacı vardı.
Onun boş bıraktığı yere Hyunjin oturdu.
Hazır, Felix de buradayken konuyu açmanın sırası olduğunu düşünerek derin bir nefes aldı Min Ho.
"Size bir şey soracağım. Daha doğrusu danışacağım."
Hyunjin ile Felix, aynı anda Min Ho'ya döndüler. Dikkatlerini ona verdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flare | Stray Kids
FanfictionBir deniz fenerini izleyerek hayallere daldık. Bir gün bu evden, bu cehennemden kurtulacağımıza inandık. Başta yardım istedik o fenerden. Ama tüm umutlarımız yerle bir olduğunda, beklemekten başka bir çözüm yolu kalmadı elimizde. Biz de sustuk. Bul...