Uzay her zaman olduğu gibi güneşin doğuşuyla uyandı. Yatağa oturup gökyüzünü izledi biraz. Hava çok güzeldi. Yatak odasından çıkıp yüzünü yıkamaya gitti. Odasına geri dönüp spor kıyafetlerini giydi. Bahçeye inip kulaklığını taktı. 2 saat sonra yapması günlük sporunu tamamlamıştı. Telefona bakıp saati kontrol etti. 1.30 saati vardı. Zamanın yeteceğini düşünüyordu. Duşa girmek için yukarı çıktı. Yarım saat sonra duştan çıkıp giyindi. Saçlarını kuruttu. Parfümünü sıkıp son kez aynaya baktı. İyi gözüküyordu.
Merdivenleri inip mutfağa girdi. Tost yaparken çayını koydu. Tabağı ve fincanını alıp terasa çıktı. Kahvaltısı bittikten sonra tabağı yıkadı, bir fincan daha çay koyup terasa çıktı. Masaya yaslanıp çayını yudumlamaya başladı.
Telefonu çaldığında arabasının yanındaydı.
"Günaydın." Arayan Ece'ydi. Sabah sabah fazlasıyla enerjikti.
"Sana da günaydın. Geliyorum 15 dakikaya."
"Nereden bildiniz?"
"Senin ne soracağını anlayacak kadar zaman geçirdim seninle."
"Bir şey sorabilir miyim?"
"Tabii ki."
"Neden kliniğine erken geliyorsunuz bu kadar?"
"İşimi seviyorum."
"Doğruyu söylemediğinizi anlayacak kadar zaman geçirdim sizinle."
"Neyse 15 dakika sonra oradayım." Bu konuyu böyle kapatabilmesi içini rahatlatmıştı.
Kliniğin önüne geldiğinde arabasını park etti. Arabadan inip binaya girdi. Küçük ama havalı bir klinikti. Duvarlardan bazıları mavi bazıları yeşildi. Mavi deniz ve gökyüzünü, yeşil de ağaçları temsil ediyordu. İkisi de insanın en çok ihtiyaç duyduğu renklerdi. Kliniği kendi boyamış, orası için çok uğraşmıştı. Danışanları bekleme odasındayken terapistlerin dinlendiği bir oda vardı. Genelde Ece'yle beraber bu odada seanslardan sonra otururlardı.
Bekleme odası henüz bomboştu. Uzay odaya girdiğinde Ece oradaydı. Masaya yaslanmıştı. Erken gelmişti. Genelde Uzay önce gelirdi.
"Çay hazır. İçer misiniz?"
"Hadi koy içelim bir çayını. Bugün ilk seansın kaçta?"
"10.30."
"Kiminle?"
"Can Sezer."
"O çocuk çok tatlı. Birkaç kez seni beklerken sohbet etmiştik. Çok akıllı. 16 yaşındaydı değil mi?"
"Evet. Bazen ben de şaşırıyorum. O kadar güzel ve etkili konuşuyor ki dinliyorum öylece. İnsanlara bakış açısı çok farklı. Yaşıtları gibi bakmıyor."
"Kesinlikle."
"Bu arada unutmadan söyleyeyim. Bugün bir görüşmeniz var. Stajyer bir çocuk. Neydi adı? Egemen. Egemen Yiğit."
"Biri daha girecek yani insanların iç dünyasına."
Kapının sesiyle döndü Uzay. Kaan içeri girip sandalyeye kendini bıraktı.
"Çay?" diye sordu Uzay.
"Hazır mı?"
"Evet. Ece hazırlamış."
"Ver o zaman."Biraz daha konuştular. Ece saatine bakıp "Can birazdan gelir." dedi. Kendi odasına doğru ilerledi sonra. Tam odasının kapısındayken kliniğin kapısı açıldı. Can gelmişti. Ece karşılamak için kapıya geldi. "Merhaba. Nasılsın?"
"İyiyim."
"Gel odaya gidelim hadi." dedikten sonra odaya yöneldi. Can da arkasından.
Can gitmişti. Uzay'ın ilk seansı bitmişti. Saat 12.30 olmuştu. Yine odada toplanmış konuşuyorlardı.
"Ece sen bu çocuğu gördün mü?"
"Hayır, sadece telefonla konuştuk."
"Kaçta gelecek?" diye araya girdi Kaan.
"1-2 saate burada olur."
"Hangimiz alalım? Sen alır mısın, ben mi alayım?"
"Önce bir görüşelim de karar veririz. Bence Ece yardımcı olsun. Bizden neler öğrendiğini görmüş oluruz." dedi Uzay Ece'ye göz kırparak.
"Emin misiniz?"
"İyi fikir." dedi Kaan. Tam o sırada kapı açıldı. "Seansım var benim. Lafa tuttunuz." Odadan çıkıp kapının önünde durdu, gelen Deniz Bey'di.
"Hoş geldiniz Deniz Bey."
"Merhaba."
Kaan seanstan çıkıp Deniz Bey'i gönderdi. Odasına gidip balkona çıktı. Her gün bu saatlerde kapalı alanda olmaktan bunalıyordu. Gökyüzüne ve doğaya hem bu kadar uzak hem de bu kadar yakın olmak ona ilginç geliyordu. O da böyle bir çözüm bulmuştu. Gökyüzünü izlemek. Karşısında devasa ağaç vardı, üstünde mavi bir çarşaf misali gökyüzü serildiydi. Kliniğe ilk geldiğinde tüm odaları gezip bu odayı seçmişti. Ağaçlara bakan iki oda vardı 5 odalı klinikte. Birini Uzay diğeriniyse kendisi kullanıyordu.
Uzay kapıyı aralayıp bakınca Kaan'ın balkonda olduğunu gördü. "Tahmin etmeliydim. Uyuduğunu düşünmüştüm."deyip yanına gitti.
"Akşam bana gelsene. Yeni oyun aldım. Oynarız."
"Eve gidip uyumayı düşünüyorum."
"Çok erken uyuyorsun."
"Yoruluyorum. Sen de çok geç uyuyorsun."
"Gecenin tadını çıkarıyorum." dedi Uzay.
Kapının açıldığını duyan Ece geleni karşılamaya gitti. Daha önce görmediği biriydi gelen çocuk. Uzay'ın ya da Kaan'ın danışanı olmalıydı. "Ben Kaan Hoca'ya haber vereyim siz bekleme salonunda oturun." dedi ve adım attı.
"Ben Kaan Hoca'nın danışanı değilim."
"Uzay Hoca mı? Ona haber vereyim."
"Yok. Ben Egemen."
" Kaan Hoca ve Uzay Hoca da seni bekliyordu zaten." Ece Kaan'ın odasının önüne geldi, kapıyı çalıp içeri girdi. "Egemen geldi."
"Gidelim."
"Merhaba."
"Ben Uzay Çevik."
"Kaan Sertdemir."
"Egemen Yiğit." Tokalaştılar.
"Gel oturalım şöyle." Uzay erken davranıp koltuğu işaret etti. Egemen ve Ece turuncu koltuğa oturdu. Uzay ve Kaan turuncu koltuğun karşısındaki tekli koltuklara oturdular.
"Nasılsın?" dedi Uzay.
"İyiyim. Siz nasılsınız?"
"İyiyim. Neler yapıyorsun? Nelerden hoşlanırsın? Okul hayatın nasıldı? Bu sene nasıl?"
"Okulda hiç büyük problemlerim olmadı. Bu sene hangi alanı seçeceğimi düşünmeye başladım. Çocuk ya da yetişkin düşünüyorum."
"Güzel. Ne yapıyorsun peki? Spor, müzik ya da başka bir şey?"
"Ben müzisyenim. Canlı müzik yapıyorum. Ayrıca çocukluğumdan beri basketbol oynuyorum. Çok kitap okurum."
"Ben de basketbol oynuyorum ama sen benden önce başlamışsın. Yazı yazmayı düşündün mü? Okuyorsan belki yazabilirsin de." dedi Uzay. "Neden psikoloji seçtin?"
Egemen duraksadı. Bu soruyu beklemiyordu. Yardımına Kaan koştu. "Bunları zamanla da konuşabiliriz değil mi? Uzay'ı kim önerdi sana?" dedi Kaan sıkılmış bir şekilde.
"Müzikten anlayan insan ruhundan da anlar. Müzik duygular kardeştir." Kendinden emin bir şekilde Uzay'ın sorusuna cevap vermişti. Kaan meraklı gözlerle ona bakarken "Serin Hoca." dedi. "Serin Atan."
Kaan çok şaşırmıştı. Uzay'ın içine bir anda duygular akın ediyordu. Adını duymak hem sinirlendiriyor, hem ne kadar özlediğini hatırlatıyor hem de yaşadıkları ne varsa gözlerinin önünden geçiriyordu. Kaan'a döndü. Aynı anda Kaan da ona bakıyordu. Ne düşündüğünü anlamak ister gibi Uzay'ı izliyordu. Uzay bir anda sert bir hareketle sandalyeden kalkıp bekleme odasının balkonuna çıktı.
"Yanlış bir şey mi söyledim?" Egemen söylediklerini düşünüyordu.
"Hocam ne oldu şimdi?" Ece bir cevap arar gibi Kaan'ın yüzünü inceledi. Sonra "Hocam?"dedi.
"Serin derse mi giriyor?"
"Tanıyor musunuz?" Egemen neden Uzay'ı önerdiğini anlamıştı. Arkadaşlarını öneriyordu.
"Serin benim arkadaşım. Uzay ve Serin üniversitede beraberdi. Son sene ayrıldılar. Ece sen Egemen'in yanında dur. Ben Uzay'a bakayım." dedikten sonra balkona çıktı Kaan.
"Senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum."
"Sadece zor değil ki. Karışık, saçma ve yıpratıcı."
"Ne yapacağız peki? Sen karar ver. İstersen Egemen'i kabul etmeyebiliriz."
"Onun yüzünden bir genci zor duruma sokmak istemiyorum. O çocuk çabuk parlayabilir. Potansiyelini görmüşsündür. Hem neden bana gönderdiğini biliyorum."
"Kesinlikle. Gel hadi, içeri girelim."
"Tamam." dedi Uzay. Adım atarken duraksadı. "Kaan senin haberin var mıydı?"
"Hayır."
"Güvenebilir miyim?"
"Saçmalama. Tabii ki güveneceksin."
İçeri girdiler. Egemen'e onu kabul ettiklerini söylediler. "Biz Ece sana yardımcı olur diye düşünmüştük ama sen istersen ikimizden biri de yardımcı olur."
"Aslında benim yaşıma yakın birinden yardım almak benim için daha iyi olur."
"Nasıl istersen. İstediğin zaman biz de seve seve yardımcı oluruz."
"Teşekkür ederim."
Egemen klinikten çıktı. Uzay öyle davranınca çok korkmuştu. Ama anlayışlı biri olduğunu çabuk gösterdi Uzay. Serin'e haber vermesi gerektiğini hatırlayıp aradı.
"Hocam merhaba."
"Nasıldı?"
"İyiydi. Bir şey sorabilir miyim?"
"Tabii ki."
"Neden başka birini önermediniz?"
"Çok mu tepki gösterdi?"
"Bir an kabul etmeyecek sandım. Ama kabul etti."
"Çok sevindim. Tahmin ediyordum zaten. O iyi olanları kaçırmaz. Çok şey öğrenebileceğin biridir Uzay. Ne kadar benim yüzümden sana öyle davranmış olsa da bundan sonra sana yansıtmaz. En çok güvendiğim iki kişiyle çalışacaksın yani."
"Hocam. Teşekkür ederim." dedikten sonra telefonu kapattı. Yürümeye karar verdi.
Uzay odasındaydı. Elindeki kalemi çeviriyor bir yandan da düşünüyordu. Kapının çalışıyla irkildi.
"Hocam çıkıyorum." deyip gülümsemişti Ece.
"Kaan daha çıkmadı değil mi?"
"Hayır." Tam kapıyı kapatırken "Hocam bir şey sorsam ileri gitmiş olur muyum?"
"Bir sor önce."
"Egemen hakkında doğru karar verdiğinizi düşünüyor musunuz? Yanlış anlamayın ben sizin için diyorum."
"Ece yanlış karar ne olurdu biliyor musun? Ben kötü niyetle yaptığını düşünseydim ve kabul etmeseydim o yanlış karar olurdu. Serin'in neden yaptığını anlayabiliyorum. Onun yerinde ben olsam staj için ona güvenip yollardım. O an uzun zaman sonra adını duyunca bir anda tepki gösterdim."
"İyi akşamlar hocam."
"İyi akşamlar.
Uzay saatine baktı. 19.30'u gösteriyordu. Çıkmaya karar verdi. Kapının önünde Kaan'la karşılaştı. Beraber çıkıp arabalarına gittiler. Uzay arabayı çalıştırıp radyoyu açtı. Kafasını yola ancak bu şekilde verebiliyordu. Kaan gerçekten bilmiyor muydu? Serin neden önce kendisine söylememişti? Bundan sonra ne olacaktı? Bu sorular aklında hızla dönüyor ve devamlı yenisi ekleniyordu. Evinin önüne geldiğini fark etti. Arabasını park edip eve girdi. Merdivenleri yavaşça çıkıp odasına girdi. Üstünü çıkardı. Bol, beyaz bir tişört giydi. Altına da siyah bir eşofman geçirdi. Yatağa oturdu. Gökyüzüne baktı. Farkında olmadan sağ bacağını sallamaya başlamıştı. Ellerini kumral hafif dalgalı saçlarında dolaştırdı. Bir anda yataktan kalkıp odadan çıktı. Hızlıca kitaplığının olduğu çalışma odasına girdi. Kitaplığın en altındaki kapakları açıp kırmızı bir kutu aldı. Kapağını açıp içindeki fotoğraflar ve defteri çıkardı. Serin'in beraberken çekilen bir fotoğrafı, ikisinin birbirilerine bakarken Kaan'ın çektiği bir fotoğraf, sarıldıkları bir fotoğraf, ilk kez el ele tutuştukları bir fotoğraf, Serin'in haberi olmadan ona baktığı bir fotoğraf, Serin omzunda uyurken onu izlediği bir fotoğraf, sahilde kumların üzerinde uzandıkları bir fotoğraf ve daha birçok fotoğraf vardı. Siyah kapaklı defteri eline aldı. Rastgele bir sayfa açıp okumaya başladı:
11.11.2005
Serin, sevgilim,
Bugün seninle geçirdiğim 2. doğum günün. Seninle geçirdiğim her özel gün gibi bugünü de yazıyorum. Seninle her gün özel ama bugün daha da özel işte. Sevgilim doğum günün kutlu olsun. İyi ki doğdun. İyi ki varsın. Çok güzel kutladık doğum gününü. Kaan ayarladı biliyor musun her şeyi? Bu kadarını beklemiyordum. Zaten biliyorsun söylemiştim. Ama yıllar sonra bu defteri beraber okurken hatırlamak istiyorum bugünü. Unutmayacağıma eminim seninle geçirdiğim her an gibi. Kaan söylemeseydi ikimize ait bir hediye almayı düşünmemiştim. Sadece senin için anlamlı olması yeterdi bana. O kalpli kolyenin sol yarısı her zaman sende dursun. Ben sağ yarısını hayatımın sonuna kadar takacağım. Seni çok seviyorum. İyi doğdun sevgilim.
Elini kolyesine götürüp parmağını üzerinde gezdirdi. Hiç çıkarmamıştı bunca zamandır. Saçlarını geriye iterken defteri kapatıp yere bıraktı. En arka sayfadan birkaç kağıt gözüktü. Bunlar Serin'le ayrıldıktan sonra ona yazıp göndermediği mektuplardı. Ara ara ona yazıyordu. Ona karşı hissettiklerini bu şekilde döküyordu. Birinde ne kadar özlediğini yazıyordu, birinde ondan nefret ettiğini. Birini eline aldı. Okumaya başladı:
12.2.2007
Sen hayatımda gördüğüm en kötü insan olabilirsin. Nefret ediyorum senden. Hiç düşünmedin mi beni giderken? Benden sonra ne olur diye aklına gelmedim mi? 4 aydır hiçbir yere sığamıyorum ben. Dünya küçüldü sanki. Ya da belki de ben fazla geliyorum dünyaya. Beni sevmeyi bırakmış olabilirsin. Anlarım. Söyleseydin anlardım yani. Gitmene bir şey diyemem. Neden haber vermeden öylece gittin? Sana sadece bunu soruyorum. Sadece haber vermemenin nedenini merak ediyorum. Bir gün karşıma çıkarsan sana soracağım. Umarım iyi bir açıklaman olur. Seni affetmek için sadece bunu umuyorum. Ne kadar nefret etsem de seni sevmeme engel olamıyorum.
Kağıdı defterin içine koyup defterin kapağını kapattı. Fotoğrafları ve defteri kutuya koydu. Kutuyu dolaba yerleştirip kapakları kapattı. Salona gidip yeni aldığı oyunu televizyona kurup oynamaya başladı.
Kaan balkonunda elinde telefonu çevirerek düşünüyordu. Ahşap masasına yaslandı. Batmakta olan güneşi izledi. Biraz sonra hava kararmıştı. Telefonun ışığı yüzünü aydınlattı. Bir anda kendinden emin bir şekilde telefonunu açıp Serin'i aradı. İki kez çaldıktan sonra Serin açtı.
"Nasılsın?"
"İyiyim de senin sesin iyi gelmiyor."
"Neden Uzay'a gönderdin o çocuğu?"
"Kötü niyetle mi yaptığımı düşünüyorsun?"
"Bilmiyorum. Söz konusu ikiniz olunca ben hiçbir şey bilmiyorum."
"Ben Uzay'a güveniyorum. Egemen onunla çok şey öğrenebilir. Sen ve Uzay ona çok şey katarsınız. Eski sevgilim olması onun yaptıklarını küçümsememi gerektirmiyor."
"Size bazen gerçekten şaşırıyorum."
"Neden?"
"Ayrıldınız. Hala birbirinize güveniyorsunuz. Uzay senin neden yaptığını anlıyor."
"Sen ne yapıyorsun?"
"İyi işte. Bildiğin gibi."
"Sana bir şey söylemeliyim sanırım. Ben birkaç güne dönüyorum. Aslında dönmüştüm ama beklediğim bir seminer vardı. Onun tarihi belli olunca gelmiştim 3-4 sene önce. Sonra da kaldım burada ama bu sefer kesin dönüyorum."
"Ciddi misin? Çok özlemiştim seni."
"Gelince bir şeyler yaparız. Hem seni biriyle tanıştırmayı düşünüyorum. Bu arada ben saat farkından fark etmiyorum ama sen uyu artık. Geç olmuştur. Erken uyursun sen."
"Aslında çok geç değil ya." dedikten sonra saate baktı Kaan. 23.00'ı gösteriyordu. "Geç olmuş gerçekten. Görüşürüz." dedi gülerken.
"İyi geceler." dedikten sonra telefonu kapattı Serin.
Kaan odasına gidip yatağına uzandı. Telefonunu şarja takıp biraz kitap okudu. Işığını kapatıp başını yastığa koymasıyla gözleri kapandı.
Uzay saatine baktığında 1'i geçiyordu. Odasına gidip yatağına oturdu. Bir saat kitap okuduktan sonra yatağına uzandı. Telefonunu şarja taktı. Biraz telefona baktıktan sonra uyudu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıllar Süren Aşk
General FictionAşk eskimez. Dostluklar bitmez. Araya giren mesafeyle iki kişi birbirine daha büyük duygularla koşar. Ya da öyle olacak mı?