Sabaha karşı uyandı Uzay. Bugün tatil günüydü. Niye bu kadar erken uyandığını anlamadan tekrar uyumak için gözlerini kapattı ama uyuyamayınca hızlıca nefes vererek yatakta doğruldu. Gözlerini ovuşturarak yataktan kalktı. Yüzünü yıkamaya gitti. Bugün kliniğe gitmeyecekti. Yüzünü yıkadıktan sonra odasına gidip üzerine bol, beyaz bir atlet geçirdi. Altına da siyah şortunu giydi. Telefonu ve kulaklığı cebine atıp aşağı indi. Mutfağa girip bir şişeye su koyduktan sonra kapının önündeki dolaptan koşu ayakkabılarını alıp giydi. Anahtarını aldı. Şişeyi aldıktan sonra evden çıkıp koşmaya başladı. Tatil günlerinde koşuyor iş günlerinde bahçesinde spor yapıyordu. Spor ona iyi geliyordu. Büyük bir tur attıktan sonra evinin sokağına girdi. Anahtarını cebinden çıkarıp kapıyı açtıktan sonra mutfak tezgahının üstüne anahtarını ve şişesini bırakıp ayakkabılarını çıkardı. Merdivenleri çıktı. Üstünü çıkararak duşa girdi. Yarım saat sonra ıslak saçlarını elindeki havluya kurularken odasına gitti. Yapacak hiçbir işi yoktu. Gitmek zorunda olduğu bir işi yoktu bugün. Ama bir şeyler yapmak istiyordu. Üstüne mavi bol bir tişört geçirdi. Altına da beyaz bir eşofman giydi. Öncelik kahvaltıdaydı. Kahvaltısını hazırladı. Sandalyesine yerleşip tabletinden izlediği diziyi açtı. Tableti önüne yerleştirip yavaş yavaş kahvaltısını yaptı. Kahvaltı yaparken bir şeylerle oyalanmayı seviyordu. Bazen kitap okurdu. Bazen dizi izlerdi. Bazen de gazete ya da dergi okurdu. Kahvaltısı bittikten sonra masayı toplayıp tabağı ve fincanı yıkadı. Tabletini eline alıp salona geçip uzun koltuğa oturdu. Önündeki sehpaya uzanıp televizyonun kumandasını alıp televizyonu açtı. Tableti televizyona bağlayıp dizisine devam etti. Bir bölüm bitti. Bir bölüm daha bitti sonra. Telefonuna baktığında saatin 15.00 olduğunu gördü. Dizisini kapatıp eline telefonu aldı. Serin'in numarasını tuşladı. Tam aramak üzereyken vazgeçti. Telefonu kapattı. Ne diyecekti ki? Hiçbir şey diyemezdi. Konuşmuşlardı ama hala bir kırgınlık hissediyordu. Hala canını acıtan bir şey vardı. Serin onun için eski Serin'di. O eski Uzay mıydı? Onu bırakmadan önceki günleri özlüyordu. 14 sene boyunca da özlemişti. Ama bu iki gündür aklına hücum ediyordu beraber geçirdikleri zamanlar. Serin'in yanında olduğu her an gözlerini kırptıkça yeniden canlanıyordu sanki gözünün önünde. Acaba Serin gitmemiş olsaydı şimdi ne olurdu diye düşündü bir anlığına. Ayrılmış mı olurlardı? Ya da belki de evlenmiş olurlardı. Serin'le aynı evde yaşamanın ne kadar güzel olacağını düşündü. Serin gittikten sonra başka biri olmamıştı hayatında. Sanki fark etmeden Serin'i bekliyormuş gibi. Eski hallerine dönebilirler miydi? Uzay bunu merak ediyordu aslında en çok. Birbirilerinde açtıkları yaraları birbirileri mi kapatabilirdi sadece?
Koltuktan kalkıp düşüncelerini kovmak istercesine müzik açtı. Geri dönüp koltuğa oturdu tekrar. Her şarkı Serin'i hatırlatmaya başlamıştı yeniden. Bir şarkı bitip yerini başka bir şarkıya bıraktı. Bir şarkı geçti yerine sonra. Bir şarkı daha. Bir şarkı daha. İşte o şarkı gelmişti. Serin'i ilk kez o şarkıyı dinlerken görmüştü okulun bahçesinde. Serin oturuyordu bahçede yeni yeşermiş çimlerin üstünde. Uzay da bahçeye inen merdivenlerin başındaydı. Onu görünce öylece kalmıştı basamakta. O ana geri gönmüş gibiydi. Her ayrıntıyı hatırlıyordu. Serin'in üzerinde kırmızı bol bir tişört vardı. Altına da dar bir kot pantolon giymişti. Siyah Converse giymişti ayakkabı olarak. Çimlerin üzerinde bir bacağını uzatırken diğerini dizinden kırıp elleriyle sararak kendine çekmiş bir şekilde oturuyordu. Yanında oturan kızların arasında en güzeliydi Uzay'a göre. Sanki bilerek yapıyormuş gibi Uzay'ı fark etmiyordu Serin. Ona bakarken ne kadar zaman geçtiğini fark edememişti Uzay. Telefonun sesiyle Serin'i izlemeyi bırakmıştı. Kaan'dan gelen mesaj yüzünden Serin'den bir anlığına gözlerini ayırmıştı. Bakışlarını yeniden ona döndürdüğü sırada Serin'le göz göze gelmişti.Şarkı bittiğinde oturduğu koltuktan kalkıp terasa açılan kapının önünde durup gökyüzüne baktı. Hava kararıyordu. Böyle havaları Uzay çok severdi. Güneşin doğuşunu ve batışını izlemek ona değişik bir huzur veriyordu. Yavaş yavaş aydınlık yerini karanlığa bırakırken Uzay bir günün daha geceye kavuşmasını izliyordu. Hava karardığında da Uzay acıktığını hissetti. Kapının önünden ayrılarak mutfağa ilerledi. Buzdolabını açarak ne olduğuna baktı. Yemeklerin dün bittiğini hatırladı dolabın boş raflarına bakarken. Bugün yemek yapacağını kendine söyleyerek dün yemekle uğraşmamıştı. Markete gitmesi gerektiğini de unutmuştu üstelik. Dolapta biraz kahvaltılık, birkaç tane yumurta, bir sürahi sıkılmış portakal suyu, birkaç tane içecek, birkaç soda ve meyve vardı. Sebze kalmamıştı. Bir soda alıp açtıktan sonra mutfaktan çıktı. Salona gitti. Sehpanın üzerinden tabletini alıp koltuğa bıraktı kendini yavaşça. Yemek sitesine girip büyük boy bir pizza ve içecek söyledi. Sodasını alıp terasa çıkıp bir sandalye çektikten sonra oturdu. Hava biraz soğuktu. Hafif bir esinti vardı. Ağaçların yaprakları hafif hafif dans ediyordu sanki.
Kapı çaldı yarım saat sonra. Pizza kutusu ve şişeyi aldıktan sonra parayı verip kapıyı kapattı. Pizza kutusunu salonda sehpanın üzerine bırakıp bardak almak için mutfağa gitti. Bardak alıp salona gidip koltuğa oturdu. Tableti televizyona bağlayıp dizisinin kaldığı yerini açarak devam etti izlemeye. Bir yandan dizi izliyor, bir yandan pizzasını yiyor bir yandan da içeceğini içiyordu. Yemeği bittikten sonra boş kutuyu ve bardağı alıp mutfağa gitti. Bardağı yıkayıp yerine kaldırdı önce. Boş kutuyu da çöpe attıktan sonra da salona gidip şişeyi alıp buzdolabına koydu. Mutfaktan çıkıp terasın kapısının önüne geldiğinde bir an duraksadıktan sonra kapıyı açtı ve terasa adım attı. Hava biraz daha soğumuştu. Bahçedeki en büyük ağacın yaprakları daha belirgin dans ediyordu şimdi dallarında. Hatta bazıları daha fazla dayanamayarak yere düştü süzüle süzüle. Eline yan tarafında duran hortumu alıp birkaç hafta önce diktiği ağacı suladı. Daha küçük bir fidandı o ağaç. Büyüyüp diğerlerinin boyuna gelecekti. Uzay ona çocuğu gibi bakıyordu. Çiçeklerine de aynı özeni gösteriyordu. Hortumun ucunu ağacın yanındaki çiçeklere çevirdi. Onları da suladıktan sonra suyu kapatıp hortumu eline alarak terastaki yerine bıraktı. Kendine en yakın sandalyeyi çekip oturdu. Başını sandalyenin arkasına yaslayarak bakışlarını karanlık gökyüzüne döndürdü. Yıldızlarla ve bulutlarla kaplı göğü izledi bir süre. Eskiden daha az izlerdi gökyüzünü. 14 yıl önce tabii. Serin'le beraber az izlerdi. Serin gökyüzüne bakarken o Serin'e bakardı yüzünün her ayrıntısını ezberler gibi. O gittikten sonra daha fazla izlemeye başlamıştı gökyüzünü. Aynı anda aynı yıldıza bakıyor olma ihtimali Uzay'ı mutlu ediyordu.
Salona girdi sonra tekrar. Saat 22.00'ı gösteriyordu. Konsolu televizyona bağladıktan sonra oyunu açıp oynamaya başladı. Yanında biri olsa daha da eğleneceğini biliyor olmasına rağmen Kaan'ı aramadı. Uyuduğunu düşünüyordu. Oyununa daldı. Oynadıkça daha fazla oynadı. Yeni almıştı bu oyunu ve diğerleri kadar da sevmişti. Oynamaktan sıkıldı biraz sonra. Etrafı topladı. Televizyonu kapattı. Telefonunu cebine atıp merdivenlere yöneldi. Odasına girip telefonu şarja taktı. Duşa girdi. Yarım saat sonra saçında mavi saç havlusu ve beline doladığı beyaz havluyla odasına gitti. Lacivert, bol bir şort ve açık gri bir tişört giydikten sonra dişlerini fırçalamaya gitti. Odasına girdiğinde yatağına uzanıp biraz kitap okuduktan sonra uykusunun geldiğini fark etti. Kitabı yanındaki komodinin üstüne bırakarak gözlerini kapadı. Çok geçmeden uyumuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıllar Süren Aşk
General FictionAşk eskimez. Dostluklar bitmez. Araya giren mesafeyle iki kişi birbirine daha büyük duygularla koşar. Ya da öyle olacak mı?