Balkonumu çok seviyordum çünkü saray bahçesine ve orman manzarası olan tek balkon ve oda benimkiydi.
Tekrar gözlerimi kapattım ve bu huzurlu ortamı dinlemeye ve olanları sindirmeye çalıştım.
Bir anda aklıma Arda gelmişti savaşırken yaralanmıştı.
Onu ziyaret etsem iyi olacaktı.
Balkonumdan çıktım ve dolabıma yöneldim.
Ama üzerimdeki yatak pjamamdi.
Neyse bunu sonra değiştireyim deyip kapıya doğru yürüdüm.
Kapının kolunu indirip kapıyı açınca Mira ile göz göze geldik.
Elindeki tepsiye baktım kokuya göre bana papatya çayı ve kahve getirmiş yanında da ıspanaklı omlet vardı.
Hepside benim ennn sevdiklerimdi.
Papatya çayı bana huzur veriyor kahvede beni kendime getiriyordu. Gelen kokuya karşı dikkatimi -elimden geldiğince- toplayarak;
"Masamın üzerine koy ben geliyorum birazdan hem seninle konuşmam gereken birşey var" dedim.
"Siz nasıl isterseniz Prensesim" dedi ve içeri geçti
Bende tam dışarı çıkacakken kapimdaki muhafızların mizraklari çarpı seklini alması ile iki adım geri çekildim
"Bu ne demek oluyor çekilin önümden" dedim sinirle.
"Dışarıya çıkmaya izniniz yok efendim kralın kesin emridir." Dedi.
Buda ne demek oluyor babam eski günlerdeki gibi beni odaya mi hapsedecekti?
Hayır buna artık göz yumamazdim karşısında 10 yaşındaki savunmasız çocuk Ada yoktu.
Artık kendi başımin çaresine bakabilirdim.
Küçükken de saraydan kaçtığımda beni odama kitler üç gün buradan çıkartmazdı.
Belki de bu sıradan hayattan sıkılıp kaçmıştım.
Belki de sorumluluklardan kurallardan kaçmıştım.
Belkide o sıradanlıktan kaçmıştım.
Her saraydan kaçtığımda saray dışındaki o güzel atlara ve yemyeşil çimenlere giderdim çünkü orda huzur bulurdum.
Çünkü orada kural yoktu.
Çünkü orada ne bana karışan ne de sorgulayan vardı.
Orada sadece huzur ve sessizlik vardı.
Şimdi gerçekten sinirlenmiştim artık hayatıma müdahale etmiyecekti. Ettirmeyecektim...
"Şakamısınız siz çekilin yolumdan" dedim gözlerimin sinirden büyüdüğünü hissediyordum.
"LÜTFEN PRENSESİM ISRAR ETMEYİN KRALIN KESİN EMRİ ODANIZDAN ÇIKMANIZ KESİNLİKLE YASAK!" Dedi sesini yükselterek.
Bir dakika bana sesinimi yükseltmişti?
"AHHHH" dedim bağırıp arkamı dönerek...
Çok sinirlenmiştim babam ne yapmaya çalışıyordu ya?
Ellerim ile saçlarımı çekiştirerek Yatak ile kapı arasında gidip geldim.
Bu odadan tekrar kaçsam mı yoksa babamı dinleyip odada kilitli mi kalsam?
Yaklaşık on beş dakikadır bu konu üzerinde düşünüyordum.
"Prensesim yeter ama on beş dakikadır gidip geliyorsunuz papatya çayı içip biraz sakinleşin lütfen yemek getirdim size hemde en sevdiğiniz omletten yaptırdım.
Lütfen biraz sakinleşin. Yada benimle konuşmanız gereken bir konu vardı galiba konuşabiliriz eğer rahatlayacaksanız." Dedi Mira.
Mira'nın sesini duyunca tek başıma olmadığımı hatırladım ve biraz olsun rahatlamıştım en azından tek başıma delirmeyecektim.
Mira ile konuşup bir şekilde odamdan göndermem lazımdı çünkü eğer odamdan gönderirsem muhafızları bir şekilde atlatip yine yeniden kaçabilirdim.
Kafama koymuştum gidecektim.
Sıradan prensesler gibi olmayı istemiyordum.
Kurallar, sorumluluklar, görevler...
Herşeyden sıkılmıştım artık.
Gardrop'tan bir pantolon ve dar bir bluz aldım ve banyoya girip üstümü değiştirdim.
Belimde olan kemere hançerimi yerleştirdim ve son olarak da ayakkabılarımı giyindim.
Aynanın karşısına geçince Prenses Ada değilde Özgürlüğü için savaşan Ada'yı gördüm.
Saçımı ikiye ayırıp aşağıdan bağladım.
Artık boyun eğmeyecektim.
Babamın karşısına çıkıp konuşacaktım.
"Prensesim?" Dedi Mira Ne yaptığımı anlamamış bakışları ile.
Mira'nın sesi ile tüm düşündüklerim bir toz bulutu gibi dağıldı.
"Mira seninle sonra konuşmak istiyorum. Yemek ve içecekler için teşekkür ederim fakat artık yemek istemiyorum götürebilirsin." Dedim net sesimle.
"Prensesim yaklaşık 9 senedir hizmet ediyorum.
Siz bana' beni prensesin olarak değil arkadaşin olarak gör istediğin zaman benimle konuşabilirsin' demiştiniz 4 yıl önce hatırlıyormusunuz?
Şimdi size hizmetliniz olarak değil arkadaşınız olarak söylüyorum lütfen fevri davranmayın.
Kral eğer sizi buraya kilitlediyse bir bildigi kesin vardır." Dedi ikna edici ses tonuyla.
Evet sarayda çok canım sıkılıyordu bu yüzden kendime arkadaş aramıştım.
Zaten Mira 5 senedir benimle olduğu içinde olabilir demiştim kendi kendime hiç bir zaman benim kötülüğümu istemezdi.
"Haklısın Mira kesin bir bildiği vardır."dedim alaylı bir sesle ve devam ettim.
"Çıkabilirsin" dedim gözlerinin içine bakarak.
"Hayır şimdi senin hizmetlin olarak değil arkadaşin olarak yanında kalacağım.
Seni gayet iyi tanıyorum şimdi kapıdaki muhafızları haklayıp yine ormanın içine kaçacaksın biliyorum." Dedi kendinden emin sesiyle...
Gerçekten de öyle yapacaktım.
Kapıdaki gardiyanlari bir şekilde haklayıp önce babamın odasına girip onunla konuşacak sonra ormana doğru kaçacaktım.
Beni gerçekten çok iyi tanımıştı.
"Beni gerçekten çok iyi tanımışsın.
Ama bu kadar tanidiysan kararından vazgeçmeyeceğimi de biliyorsundur.
Beni kararından vazgeçirmeye çalışma ya benimle gel ya yada..."dedim kırılgan sesimle.
"Yada ne Ada yada karşında Durup sana engel mi olayım?
Ben seni tanidiysam sende beni tanımışsındır." Dedi aynı ses tonuyla.
"Tanıdım evet sen bana engel olmaz her zaman yanımda durursun."dedim tebessüm ederek...
"Aynen öyle prenses"dedi reverans vererek.
Bu haline kıkırdayarak ona sarıldım o benim tek arkadaşımdı.
"O zaman bu tepsiyi al,mutfağa geri götür ve kapıdaki muhafızları içeri gönder onları ben hallederim" dedim göz kırparak.
"Hayır şimdi yemek yiyorsun çayını yada kahveni içip güzelce sabaha kadar uyuyorsun eğer sabah hala çıkamazsan o zaman dediğini yaparız." Dedi güven verici sesiyle.
Derin bir nefes aldım ve gülümseyerek kafamı iki yana salladım.
Şuanda inatlaşmanin kimseye faydası yoktu. İkimizde gayet iyi biliyorduk ki bu inatlaşma sabaha kadar devam ederdi.
Masaya oturdum ve güzelce yemeğimi yedim.
Sonrada giyindiğim kıyafetlerimi çıkarıp tekrar yatak pjamalarımi giyindim ve uyumaya çalıştım.
🌈🌼🌈🌼
Gözlerimi açtım.
Yemyeşil Ağaçlar, melodili şekilde kuş sesleri...
Burası çok güzeldi.
Güzeldi ama benim burada ne işim vardı.
Oturduğum çimenden kalkarak yavaş yavaş yürümeye başladım.
Üzerimde kabarık ve aşırı uzun zümrüt yeşili bir elbise vardı.
Ayaklarım çıplaktı hissedebiliyordum.
Sağıma baktığımda bir göl vardı. Etrafı mor lavantalar ile dolu...
O tarafa doğru ilerlemeye başladım. Fakat göl bir anda kayboldu.
Nereye gittiğini anlamak için etrafında dönmeye başladım ki biri bana saslenmesi ile durdum.
"Ada... Benim güzel torunum..."dedi.
Bu ses Babanneme aitti her zamanki gibi şefkatli fakat otoriter.
Babamın kime çektiğini şimdi daha iyi anlıyordum.
Babannem öleli on beş yıl olmuştu. Ve onu çok özlemiştim.
Sesin geldiği yöne döndüm.
Üzerinde Beyaz ve sade bir elbise vardı saçını ikiye ayırmış ve salmıştı.
Kollarını hafifçe açmış gel diyordu sanki bana.
Yüzünde her zamanki gulumseme vardı.
"Babannee" diyebildim sadece.
Gözümden yaşlar süzülürken yanıda doğru koştum ve ona sıkıca sarıldım.
Ben sarılınca oda bana sıkıca sarıldı.
Sonra beni kendinden ayırıp yüzümü iki eli ile okşamaya başladı.
"Benim güzel kızım, ay yüzlüm,papatya kokulum...
Seni çok özlemişim.
Sana gerçekleri anlatmak istiyorum fakat buna henüz hazır değilsin." Dedi ve alnımdan öptü.
"Gerçekler mi? Hazır değilmiyim?"dedim anlamaz bir şekilde.
"Evet güzel yavrum bunu sana zamanı geldiğinde anlatacağız.
Benim şimdi gitmem gerek en kısa zamanda tekrar görüşürüz güzel kızım.."
Dedi ve ortadan sanki bir buhar gibi kayboldu.
Benim ellerim yere düşerken etrafimda siyah gölgeler dolaşmaya başladı.
Neler olduğunu anlamak için kalkmaya çalıştığımda bir gölge bacağından tuttu ve yere geri çekti.
Büyü yapmaya çalıştım.
Elimde büyü oluşuyor fakat geri sönüyordu.
Gölge artık belime kadar gelmişti.
"Babanne lütfen sesimi duy ve bana yardım et!"dedim korkuyla.
Elimden hiç birsey gelmiyordu.
Ne büyü yapabiliyordum ne de kendimi savunabiliyordum.
"Büyükannen yardım çağrına gelmedi mi doğanın koruyucusu?"dedi korkutucu sesiyle nereden geldiğini bilmediğim ses.
Sonra boğazıma yavaş yavaş yapıştı o gölge
...
Terlemiş ve nefes nefese yatağımda doğruldum.
Hepsi birer rüyamıydı yani...
Babannem, o nefis orman, o korkutucu gölge...
Gözlerimi kapattım ve derin bir oh çektim.
Babannem ve o gölge hariç yine ormanin içinde yürürken yardım çığlıkları duyuyorum son bir kaç rüyadır. Ama aklıma takilan tek bir şey vardı.
'Büyükannen yardım çağrına gelmedi mi DOĞANIN KORUYUCUSU' ben mi doğanın koruyucusuydum cidden? Bunu babama veya Barın amcaya anlatsam iyi olacaktı neler olduğunu ancak onlar bilirdi.
Yataktan yavaşça kalktım ve balkona Çıktım.
Güneş yeni aydınlıyordu.
En son uyuduğumda güneş yeni batıyordu.
Hava biraz soğuktu.
Odama geri girdim ve yatağıma geri yattım ve uyumaya çalıştım.
Sağa döndüm...
Sola döndüm...
Sırt üstü yattım...
Olmuyordu uyku tutmuyordu.
Ee kaç saattir uyuyorum daha mi uyuyum .
Yataktan kalktım ve banyoma girdim.
Uzun ve sıcak bir duşun ardından odama geri girdim.
Hava iyice aydınlanmıştı.
Gardrop'taki elbiselerime baktım hepsi kabarık, abartılıydı.
Bugün hic bu kıyafetleri giyinmek istemiyordum.
Elime beyaz ince askılı elbisemi aldım.
Altına ayakkabı olarak Beyaz stilettomu aldım ve giyinmeye başladım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğanın Koruyucu Kraliçesi
Fantasy-28 NİSAN 2021- Ben Ada 26 yaşında Kral Aras ve Kraliçe Alçin'nin lanetten etkilenmemiş tek kızı... Ben doğanın koruyucusu... Her kim doğa'ya zarar verirse cezasını çeker. ..................................................................... "yardım...