BÖLÜM 3

35 6 0
                                    

Sonundaki o kasvetli havadan kurtulmuş ve saray kapısına ulaşmıştık.
İnerken hiç uzun surmemisti ama çıkarken aşırı uzun sürmüştü yol ve bu süre zarfında hiç bir kelime dahi konuşmamıştık.
Kafamı kaldırıp karşıya baktığımda babam ellerini arkada bağlamış arkasındaki muhafızları ve Venüs ile beni bekliyordu.
Yüzü her zamankinden daha sert ve korkutucuydu.
Hafifçe yutkunup yanına ilerledim.
"Babacımm?" Dedim korkulu sesle.
Evet babama sinirliydim ama şu anda onunla zıtlaşırsam beni odama değilde 3. Zindana bile kitleyebilirdi.
"Prensesim?" Dedi ne yapıyorsun dercesine.
Etrafına bakındım fazla muhafız vardı.
Normalde bu kadar muhafız ile dolaşmazdı.
Aramızdaki sessizlik resmen ölüm sessizliğiydi. Ve bunu ilk bozan babam olmuştu.
"Sana bu adamla görüşmene izin vermiyorum demedim mi?"dedi korkutucu sesi ile
"Bende sana artık 6-10-12 yaşındaki ada olmadığımı söylediğimi hatırlıyorum"dedim inatlaşarak.
"Hemen odana gidiyorsun Ada" dedi bağırarak.
Bağırmasına biraz sıçrayip, gözlerimi kapatarak derin nefes aldım.
"Baba lütfen..."dedim sakin bir sesle.
En azından birimiz sakin kalmaliydik.
"Ada odana git!" Diye resmen kükredi ve devam etti
"Sizde bu adamı çıktığı zindana geri koyun" dedi.
Muhafızlar Arel'e yaklaştığını görünce Elime büyük bir büyü oluşturarak
"Bir adım daha yaklaşırsan seni küle dönderirim anladın mı?" Dedim sinirle
Muhafız cevap veremeden iki tane muhafız kollarımdan tutarak odama sürüklemeye yelteniyordu ki elimdeki büyü ile yere yapıştı ikiside...
Babama iki adım daha yaklaştım ve;
"Kral Aras beni iyi dinle!
Ben prenses Ada; Kral Aras ve Kraliçe Alçin'nin kızıyım.
Senin kadar güçlü annem kadar inatçıyım.
Şimdi senin karşında çocuk Ada yok.
Hayatıma artık karışma.
Bırak kendi sorunlarımı çözeyim.
Büyüdüm artık Baba..." Dedim sinirli sesimle.
Sonra muhafız'ın Arel'i zorla zindana götürmeye kalkıştığını görünce elimdeki denge büyüsünü ona karşı yolladım.
Muhafız duvara yapışıp acılar içinde yere düştü.
Bunları ben mi yapmıştım?
Ben birine mi zarar vermiştim?
"Kızım Ada Biraz sakin ol lütfen!" Dedi babam korkuyla
"Prensesim gözleriniz..." Venüs daha sözlerini tamamlayamadan babam Venüse ölümcül bakışlarını yollayinca mecbur susmak zorunda kalmıştı.
"Ne olmuş gözlerime?" Dedim hala sinirli olan sesimle...
"Göz bebeklerin komple beyaza dönüyor Ada sakin ol yoksa bu öfke senin yok oluşun olacak" dedi babam hala korkak sesiyle.
Beyaz mi gözlerim beyaz mi olmuştu? ayaklarımında yerden yüksekte olduğunu anladım.
Havadamıydım ben? Ne ara havaya kalkmıştım.
Şuanda öfke yerine korku sarmıştı bedenimi.
Neler oluyordu bana?
"Ada öfkenin korkuya dönüşmesine izin verme" dedi Arel ve devam etti
"Bırak öfken zamanla geçsin sakin kalmalisin yoksa..." Dedi korkuyla.
Etrafıma bakınca herkesin bana korku ile baktığını gördüm.
İlk defa böyle görüyorlardı beni.
Beni gören yanıma geliyordu.
Sarayın girişi görevliler ile dolmuştu çoktan...
"HERKES İŞİNİN BAŞINA DÖNSÜN! BİZİ YANLIZ BIRAKIN!! HEMENN!!!" Diye bağırınca babam herkes bir anda koşuşturmaya başladı.
Sadece beş kişi kalmıştık.
Babam, Arel,Barın amca , Balkır ve ben...
"Ada sakin ol lütfen! Öfkene yenik düşme!" Dedi Arel beni sakin tutmaya çalışarak...
Nasıl yapacaktim ki saf öfke ve saf korku dolanıyordu bedenimde şu an.
Nasıl sakin kalmayı başaracaktım
Bir anda sanki beynimi parça parça ediyorlar gibi başım ağrımaya başladı ve ağzımdan.
"Aaahhhhhhh" sesi çıktı.
"Bu böyle olmayacak"dedi babam ve bir anda havaya yükseldi.
"Ada kızım bak ben geldim. Yanina geldim" dedi daha önce hiç duymadığım şefkatli sesiyle.
Kollarım yana açıldı ve yine bir sis dolanmaya başladı.
Bu sis gecekinden farklıydi bu sefer griydi ve konuşmaya başladı.
"Ahh korkuu en sevdiğim..." Dedi
"Kimsin sen git zihnimden!!" Dedim bağırarak.
Bir anda birinin bana sarilmasini hissettim.
Bu babamdı güçlü kolları ile beni sarmıştı.
"Ada hadi biraz sakinleş kızım yanındayım ben korkmana gerek yok"dedi
Gözlerimi kapatıp ona iyice sarıldım.
Hiç bu kadar korkmamiştim.
Gözlerimi açtığımda yere inmiştik ve gözlerim yine maviye dönmüştü.
Başımın ağrısıda gitmişti.
"Baba çok korktum biri benimle konuştu" dedim kekeleyerek
"O gri sis mi konuştu seninle?" Dedi Arel meraklı sesle
"Evet"dedim anlamsız sesimle.
Babama dönüp;
"Lütfen baba önce Arel ile sonra seninle önemli konular konuşmak istiyorum!"dedim
"Tamam prensesim ama bir şartla! Balkır ve bir kaç muhafız da seninle gelecekler"dedi babam otoriter sesiyle.
Bu konuşma akşama kadar sürebilirdi.
Bu yüzden kafamı salladım.
Ben kabul edince babam arkasını dönüp gitti bizde bahçeye doğru yürüdük.
Sağa baktigimda muhafız'ın yerde yattığını gördüm ve yanina gittim.
Omzunun üstünde yarası vardı.
Elimi koyup yarayı kapattım ve uyandı
"Zarar verdiğim için özür dilerim" dedim zarif sesimle ve arkadaki muhafiza revire götürmesi için işaret verdim.
Ayağa kalkıp yürümeye devam ettim.
"İyimisin biraz daha Prenses"dedi Arel
"İyiyim. Beni sakin tutmaya çalıştığın için teşekkür ederim"dedim başımı sallayarak.
Oda gülümseyip başını salladı.
Bahçeye girdiğimizde muhafızlara ve Balkır'a dur işareti yaparak onları geride bırakmıştım.
Sonunda yanlız kalmıştık.
"Evet yanlız kaldiğimiza göre anlatmaya baslayabilirsin değil mi?"dedim alayla
"Tabiki prenses nerden başlayayım?" Dedi tebessüm ederek.
"Pekâlâ ilk önce Fareli zindanda nasil sağ kaldın ve fareleri öldürdün ondan bahset" dedim.
"Bunu size sonra açıklamak istiyorum" dedi gözlerini kaçırarak
"O zaman beni bulmak için zindandan kaçmıştın diye hatırlıyorum.
Neden beni bulmak istedin?"dedim otoriter sesimle
"Evet doğru seni bulmak ve senden yardım istemek için zindandan altı kere kaçtım."dedi
"Yardım mı? Ne yardımı?"dedim anlamamış bir şekilde
"Evet prenses yardım...
Ben zindanda iken orman ruhları benimle iletişime geçti ormanda yolunda gitmeyen şeyler var prenses ben ruh bekçisiyim bu yüzden her türlü canlının zihnine girebiliyor ve ruhunu ele geçirebilirim. Ayrıca ölmüş biri ile konuşabilirim. Orman çığlık çığlığa prenses lütfen yardım et!" Dedi ağlayarak
Ağlamasına çok üzülmüştüm.
Ruh bekçisi ha? demekki bu yüzden fareler ölmüştü.
Kendini korumak için yani...
"Tamam yardım edeceğim ama ne yapmam gerektiğini bilmiyorum" dedim kararlı sesimle. Ben sadece büyülü bir prensesim ne yapabilirdimki?
"Prenses bize ancak sen yardım edebilirsin"dedi Arel
"Tamam ama ne yardımı ne yapabilirim?" Dedim meraklı sesimle
"Sen herşeyi yapabilirsin prenses" dedi kendinden emin bir şekilde
"Tamam pekâlâ orman'a muhafızları hemen gönderiyorum ne ihtiyaçlarınız varsa onlara söyleyin biz halledelim" dedim emin olan sesimle.
"Hahaha gardiyan mı? Prenses sen anlamadin ormanda yolunda gitmeyen büyülü bir şey var bize ancak sen yardım edebilirsin.
Ancak onları sen yenersin." Dedi
Ben yenebilirim ama nasıl asıl sorun bu bence ben tek başıma nasıl yenecektim.
"Tamam Arel sen şimdi ormana geri dön.
Ben en kısa zamanda gelmeye çalışacağım." Dedim gülümseyerek
"Gitmem için beni serbest bırakmanız gerekiyor prenses ancak öyle dışarı çıkabilirim."dedi Arel
"Öyleyse gel benimle"dedim ve bahçe kapısına doğru yürümeye başladım.
🌈🌼🌈🌼
Bahçe kapısına sonunda gelmiştik.
Kapıda duran muhafızlar'a;
"Kapıyı açın lütfen" dedim
Muhafızlar önce selam verdiler sonra Arel'e baktılar.
Ne yapmış olabilir ki hem 4. Zindana atılmış hemde muhafızların nefretini kazanmıştı?
"Bir kaç arkadaşını öldürmüş olabilirim" dedi zihnimden.
Bu söylediklerine inanmayarak gözlerimi fal taşı gibi açıp ona döndüm.
Eli ensesinde gülümsüyor ve omuz silkiyordu.
"1. Sana kaç defa daha söyleyeceğim ZİHNİMİ OKUMAAA!!
2. Muhafızları neden öldürdün?" Dedim zihnimden
"1. Zevk alıyorum
2. Ben öldürmeseydim onlar öldürecekti" dedi zihnimden
Nefes vererek zihin koruma büyüsü yaptım önce sonra tekrar muhafızlar'a dönüp;
"Kapıyı açın!" Dedim.
Bu sefer sert çıkmıştı sesim.
Onlarda sözümü tekrarlamadan kapıyı açtı ve Arel'de dışarı çıktı sonunda
"Arel size yardımcı olmak için seni tekrar nasıl bulabilirim?"dedim merakla
"İsmimi bagirman yeterli ben seni bulurum." Dedi ego ile.
Gözlerimi devirip arkamı döndüm ve yürümeye başladım.
Ne tür yardımdan bahsediyordu acaba?
Beni bekleyen Balkır'ın yanına gittigimde
"Neden saldiniz efendim mahkumu?"dedi
"Öyle olması gerektiğini düşündüm" dedim emin bir şekilde.
Gülüp revire doğru yürümeye başladım
Önce Ardayı sonra Mira'yı ziyaret edecektim.
🌈🌼🌈🌼
Sonunda revire ulaşabilmiştim.
İçeri girdiğimde Mira ve Arda'nın yatakları yan yana idi.
Mira uyuyor, Arda kalkmaya çalışıyor ama başındaki şifacılar buna izin vermiyordu.
"Neler oluyor burada?"dedim keyifli sesimle.
Beni gören şifacılar selam verip konuşmaya başladı
"Arda'nin tedavisini yapmaya çalışıyoruz ama buna kendisi müsade etmiyor efendim"dedi sinirle
Arda'ya göz devirip yanına oturdum
"Böyle yapmamalisin.
Seni iyileştirdim fakat hala yaran açık vaziyette.
Seni yaralayan adam ile de konuştum.
Öyle biri değilmiş aslında
Çabucak iyileş ve görevine dön kesin emrimdir." Dedim ve devam ettim "ANLAŞILDIMI?" dedim göz kırparak
Oda biraz kalkarak;
"Anlaşıldı prensesim" dedi ve gülümsedi.
Bende Mira'ya bakan şifacıya dönüp;
"Durumu ne?" Dedim
"Durumu çok ağır prensesim fareler kemiğe kadar gelmişler."dedi acıyarak
Belki onuda iyileştirebilirim diye yanına oturdum ve yarasına elimi koydum.
Önce elimde beyaz bir sis oluştu sonra yara kapanmıştı.
Ayağa kalkıp iki elimi üzerine tuttum.
Aynısı olmuştu.
Tüm yaraları kapanmıştı Ama hala uyanmamıştı.
Şifacı bana inanmayan gözlerle bakınca korktuğunu anlamıştım
"Korkma benim iyileştirme gücüm var" dedim rahatlatıcı sesimle sonra selam verip dışarı çıktım. Dışarıda bir muhafız beni bekliyordu.
"Prensesim Kral Aras sizi taht odasında bekliyor" dedi ve geri çekildi.
Bende kafamı sallayıp taht odasına doğru yürümeye başladım.
Mira'ya çok üzülmüştüm suçu ne olabilirdi ki bu kadar ağır bir cezaya çarptırılmıştı.
Taht odasının önüne geldigimde derin bir nefes aldım ve içeri girdim.
Babam elindeki kitapla birşeyler arıyor fakat bulamıyor gibi uflayıp pufluyordu.
Yanındada Barın amca duruyordu.
Yanlarına yaklaştım. Babam beni görünce hemen kitabı kapattı ve yanıma geldi.
Sanki benden birşey saklıyor havası vardı.
"Hoş geldin kızım. Konuştun mu adam ile ne istiyormuş senden?"dedi babam merakla.
Başımdan geçen ne varsa anlattım onlara.
Rüyalar,çığlıklar,babannem,gölgeler,o gölgenin bana DOĞANIN KORUYUCUSU DEMESİNİ...
İlk önce şaşırdılar ama sonra babam bana herşeyi anlatmanın zamanı geldiğini söylemişti.
Neydi sahiden bu dogrular önce babannem sonra babam.
Yıllarca benden ne sakladılar anlamıyorum gerçekten.
"Ada her şeyi ögrenmen gerekiyordu çoktan. Ama ben seni korumak adına yıllara bu gerçegi  sende  sakladım.
sana büyükannen Alya'dan geçen çok büyük bir görev var.
Bu görev nesilden nesile aktarıldı.
Dogayı koruma görevi...
Bu görevi sadece bir kişi taşıyabilir ve taşıyan kişi olağan üstü güce sahip olur.
Yok etme,iyileştirme,elementler, vahşi hayvanlar ve daha neler neler...
babannen ile de bu yüzden iletişime geçebildin.
Ben elementlere Annen ruhlara hükmedebilir.
Yıllar önce Gölge ruh ile savaşa girdim.
Onu yenecegimden o kadar emindim ki ne pahasına olursa olsun onu yenecektim.
Ne yazikki hiç birşey düşündüğüm gibi olmadı.
Yenilgiye uğradım.
Bu yenilginin ağır cezası olurdu biliyordum.
Gölge ruh bana ve aileme lanet yaptı.
Bu lanet annenin ve kardeşlerinin ölmesine sebep oldu.
Lanetten tek etkilenmeyen sen vardın.
Çünkü senin kaderin önceden yazılmıştı.
Ailem lanetten ölmüştü peki ya benim cezam?
Benim cezam bir elementimin elimden alınması ve evlat acıydı.
Pamir(Gölge ruh) saf korku ve öfke ile beslenir güzel kızım.
Sabah öfken o kadar kuvvetliydi ki seninle iletişime geçti ve senin ölmediğini anladı.
Şimdi seni öldürmek için elinden geleni yapacaktır." Dedi ve ağlamaya başladı.
İlk defa babamı böyle görüyordum.
Anlattıklarının şokunu atlatmaya çalışırken babam tekrar söze başladı.
"Bunları sana önceden anlatmadım için özür dilerim ama annene söz vermiştim seni ölene kadar koruyacaktım.
Ama başaramadım sen herşeyi öğrendin."Dedi ve bana sarıldı.
Hala şoklar içerisindeyim.
Demek bu yüzden bana Doğanın koruyucusu demişti o gölge.
Pamir ailemi öldürmüştü şimdide doğa'ya zarar mı veriyordu. Bunu ona çok ağır ödeyecektim.
Aileme ve doğaya yaptıklarının cezasını çekecekti.
Babamdan ayrıldım ve konuşmaya başladım.
"Baba sana yemin ederim Pamir yaptıklarını ödeyecek.
Bu görev bana verildiyse hakkı ile yerine getireceğim.
Aileme ve doğaya yaptıklarının cezasını ona çok ağır ödeyecek.
Sana Prenses sözü veriyorum." Dedim kararlı bir sesle
"Bunu yapma Ada senide kaybedemem.
O çok güçlü. Onu kimse yenemez."dedi babam korkuyla.
"Henüz benimle tanışmadı.
Onu bulmaya gideceğim." Dedim öfkeyle
Aklıma Mira'nın ve Arel'in neden zindana atıldığı gelmişti.
Hayır o kadar sey anlattı adam o kadar gaza geldin.
Doğanın koruyucu olduğunu söyledi sen şimdi mi soracaksin aferim sana Ada...
"Baba neden Mira ve Arel zindanlara atıldı?"dedim merakla
"Mira senin aklına girip saraydan kacmana yardım edeceği için ama Arel seninle konuşmaması için zindana attırdım."dedi.
İkinci bir şok ile elimi başıma koydum
"Baba Mira benim aklıma girmedi tersine saraydan kaçmamak için beni ikna etti." Dedim kafamı sallayarak
"Neee olamaz yanlış anlaşılma olmuş o zaman" dedi umursamaz bir şekilde
İnanmıyorum gerçekten. Biraz önce ağlayan adam şimdi hiç birşey olmamış gibi hayatına devam ediyordu.
Neyse bu yolda bana eşlik edecek biri lazımdı.
Elbette kendimi koruyabilirim fakat delirmemek ve fikir alışverişi yapmak için birine ihtiyacım vardı.
"Bu yolda bana eşlik edecek birine ihtiyacım var bana birini bulurmusun Barın Amca?" Dedim
"Aramama gerek yok Balkır size eşlik etsin prenses" dedi arkamdaki Balkır'a bakarak sonra babama dönüp;
" Majesteleri Balkır ışığı kontrol edebilir.
Prensesimizide bu yolda koruyacağıdan şüphem yok." Dedi
Işık gücü mü? Vay be evrende sadece bir kişide olduğunu sanıyordum ben.
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun Barın?
Gücünü hiç görmedim ben." Dedi Babam
"Eminim majesteleri çünkü onu ben eğittim.
Balkır benim öz oğlum." Dedi gurur duyarak.
Bir dakika babamda mı bilmiyordu oğlu olduğunu.
Vay be bugün değişik şeyler oluyordu.
Değişik ve heycan verici...
Boğazımı temizleyerek
"Ama ışık gücünün tüm evrende sadece bir kişide olduğunu sanıyordum."dedim merakla.
"Ada doğru söylüyor gücünü göster"dedi Balkır'a bakarak.
Balkır hepimize tek tek bakmıştı.
Tereddüt ettiği besbelliydi.
"Tereddüt etme onlar senin kral ve prensesin şu anda tam sırası göster kendini oğlum!" Dedi Barın amca.
Bize doğru iki adım yaklaştı ve ellerini önümüze uzattı iki ellerinde önce minik sonra kocaman bir ışık oluşturdu elinde.
Hepimiz hayret içinde izlerken babam konuşmaya başladı.
"Ama bu nasıl olur?" Dedi
"Annesi efendim evrenin tek ışık perisi efendim.
O da Pamir ile savaşa girdi ve kaybetti ya oğlu ya canı dedi.
O da oğlunu korumak için canını verdi." Dedi başını öne eğerek.
Konuyu değiştirmek için
"Ben eğittim demiştin değil mi Barın amca?" Dedim ayağa kalkarak
"Evet prensesim"dedim
"Bakalım eğitimin ise yaramış mı?" Dedim ve yanımda duran muhafız'ın kılıcını çekip ona doğru attım.
Kılıcı ani bir refleks ile muhteşem bir sekilde tuttu.
Ben gülümseyerek;
"Guzell!" Dedim ve devam ettim
"Eğitim alanında savaşa davet ediyorum.
Bakalım ne kadar savaşçısın?" Dedim dudağımın kenarını kıvırarak
Babam ve Barın amca gülümsüyordu.
Konunun dağılması onlarında hoşuna gitmişti.
"Sizinle savaşmaktan onur duyarım prensesim" dedi ve selam verdi.
Bende kafamı salladım.
Babama dönüp onay aldıktan sonra odadan çıkıp kendi odama doğru yürüdüm.
🌈🌼🌈🌼
Savaşta rahat hareket etmek için kısa mavi şort ve uzun kollu ve boğazlı mavi tişört'ümü giyinmiştim.
Bu düelloyu babamın yanında teklif ettiğim için izleyenler arasında babamda olacaktı.
Bu beni biraz germişti doğrusu çünkü babamın karşısında hiç düelloya çıkmamıştım.
Son olarak aynanın karşısında saçımı toplayıp parmakları yarım olan eldivenlerinide giyince odadan çıkmak için kapıya ilerledim.
Kapıyı açtım ve eğitim alanına doğru ilerledim.
İşte Balkondan babam beni izliyordu karşımda ise Balkır.
Ama bir dakika tek babam değil tüm saray mi buradaydı?
Bu neydi şimdi, ne gerek vardı herkesin izlemesine…
Barın Amca'nın sesi ile tüm dikkatim dağılmıştı.
"Savaşçılar alana ilerlesin!"dedi.
İkimizde orta alana geldiğimizde Balkır'a eğilip;
"Gücün ve kılıcını kullanmaktan çekinme adil bir savaş olsun istiyorum karşında prenses değil antrenman yaptığın arkadaşın olarak düşün ve ona göre hamlelerini yap!"dedim tek gözümü kırparak.
"Eminmisiniz prensesim?" Dedi korkarak
Emin oldugumun göstergesi olarak başımı salladim ve sağ elimi yana açtım.
Elime kılıcı yerleştirdikten sonra iki kere elimde dönderdim ve gard aldım.
Balkır da gard aldı ve;
"Ladies first" dedi gülerek.
Zor bir savaş bizi bekliyordu anlaşılan.
Güneş batmak üzereydi savaş için mükemmel zamanlama serin ama aydınlık…
Yere eğilip kılıcımı iki kere savurdum.
Ama bu hamlemden ustalık ile geri kaçtı.
Diğer hamle sırası ondaydı.
Etrafında dönüp yukarıdan kılıcını savurdu. Bende yere eğilerek hamlesinden kaçtım.
-20 dakika sonra-
Sürekli savunarak ve savurarak geçmişti zaman. İkimizde Çok yorulmuştuk. Hamle sırası bendeydi.
Havaya zıplayıp üzerinden takla attım ve kılıcımı savurdum.
Son anda yere atlayınca kurtulmuştu.
Yerden kalktı ve elinde büyük bir ışık oluşturdu kılıcı ile birleştirdi.
Kılıcı göz alacak dercede parlıyordu.
Benim üzerime doğru savurunca elimdeki kılıç ile kendimi savundum.
Kılıçlarımız çarpı seklini almıştı.
Çok zorlanıyordum ışık ona güç veriyordu.
Neredeyse yere yatacaktım ama hala o vazgeçmemişti.
"Durdur su saçmalığı Barın Adayı öldürecek" dedi babam bağırarak
"Hayır! Kimse müdahale etmesin!" Dedim dişlerimin arasında
Sonuda pes edip sola sıçradım.
Ben sıçrayınca Barın boşluğa düşecek gibi öne eğildi.
Öne eğilmesini Fırsat bilip kılıcımın arkasını beline vurdum.
Yere düştü ve bir müddet kalkamadı.
Bende nefes nefese kılıcımı yere bıraktım ve yere uzandım.
Gücüm kalmamıştı yeterince yorulmuştum.
Kolumun bükülmesi beni kendime getirmişti
"Hemen pes etme beni yenmek o kadar kolay değil" dedi Balkır
Acıdan ölebilirdim şuan.
Gözlerimi kapatıp, bağırarak üstüne atladım ve boğazına yapıştım.
Nefes alamaz olacakki ellerini bitti şekilde salladı bende boğazını bırakıp üstünden indim.
Barın amca yanımıza gelip ellerimizi tuttu
"KAZANANN PRENSESSS!"dedi ve elimi kaldırdı. İzleyen kişiler çığlık attıp benim adımı sayıkladı.
Balkır'a bakınca kafasını önüne eğmişti
"HAYIR!!"dedim benim sesimle tüm çığlıklar bir anda kesildi ve benim söyleyeceklerimi dinlediler
"Bu bir dostluk savaşıdır.
Bu savaşın ne kazananı ne de kaybedeni var! Bu savaşı ben değil Dostluk kazandı" dedim ve Balkır'ın elini havaya kaldırdım.
Böylelikle savaşı ikimizde kazanmış olduk .
Zaten bu gerçek bir savas değildi neler yapabileceğini görmek içindi.
"Güzel ve adil bir savaştı teşekkür ederim" dedim Balkır'a ve alandan çıktım.
Çıkış kapısında babam beni bekliyordu.
Yanina ilerledim.
" Kazansan bile askerinin rütbesinin düşmemesi için dostluk kazandı dedin..." Dedi sinirle Ve devam etti
"Aferim kızım seninle gurur duyuyorum bu yolda snaa eşlik edecek askerini korudun" dedi ve sarıldı.
Ben kızacak sanarken bana aferim demişti.
Kısa süreli şoktan sonra babama iyice sarıldım ve odama gitmek için ondan ayrıldım.
Hem fiziki olarak hemde güç olarak gerçekten çok güçlüydü Balkır.
'Yok etme,iyileştirme,elementler, vahşi hayvanlar ve daha neler neler...' babamın bu sözü hala kulaklarimdaydı.
Eğer element ve vahşi doğa ya hükmedebiliyorsam neden hala yapamıyorum bunları?
Belkide tek tek kesfetmem gerekiyordur?
İyileşme ve yok etme kısmı yapabiliyordum fakat diğerleri hala yoktu ve bir iki tane büyü ile kendimi koruyabiliyordum.
En iyi bunu sabah babamdan öğrenmeliyim.
Babam ben elementlere hükmedebilirim demişti demek o yüzden benim yanıma uçtu.
Demek o yüzden yüzme yarışmalarında hep o kazanıyordu ah ah ben bunu nasıl akıl edemedim.
Ama bir elementinin elinden alındığını söyledi hangi elementi acaba?
Bunları düşünürken odama gelmiştim.
Kapıyı açtım ve direk olarak kendimi yatağa attım.
O kadar yorulmuşum ki banyoya bile girecek halim yoktu.
Gözlerimi kapatıp kendimi uykuya teslim ettim.
🌈🌼🌈🌼
YENİ BÖLÜM GELDİİİİİ ...🤩🤩
OY VERMEYİ UNUTMAYIN...(YUKARIDA YADA AŞAĞIDAKİ KÜÇÜK YILDIZ)...
GÖRÜŞMEK ÜZERE....
BÖLÜM UZUNLUKLARI NASIL?
BİRAZ DAHA UZUN OLSUN YADA KİSA OLSUN DERSENİZ LÜTFEN YORUM YAPIN 😇
KENDİNİZE İYİ BAKIN SAĞLIKLI KALIN...
🤩😊🌼🌈

Doğanın Koruyucu KraliçesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin