BÖLÜM 5

19 3 0
                                    

Multimedya: Balkır
"Ondan uzak dur!!!" Ve gümm büyük bir patlama herşey beyaz her yer duman...
Görebildiğim kadarı ile bembeyaz giyinmiş kızıl saçlı bir hanımefendiydi.
Çok saygın galiba ki herşey bir anda yok oldu.
Hayvanlar boyunlarını eğip geri çekiliyorlardı.
"Kendine dikkat et güzel kız!! Ayrıca kolyeni ölsen dahi boynundan çıkartma!" Dedi ve beyaz buhar içinde kayboldu.
Kolyem??
Kolyemi nereden biliyordu?
Bu kadında kimdi?
🌈🌼🌈🌼
Burnuma keskin sirke kokusu gelmesi ve mide bulantısı ile bir anda kalktım.
Yanımda olan sudan bir yudum aldım ve başımı tutarak ayağa kalktım.
Beynim sanki yerinden sökülüyordu.
Kapının aniden açılması ile korktum ve iki adım geriye sıçradım.
Tabi benim sıçramam ile ayağımı yatağın köşesine vurdum ve yere düştüm.
Başımın ağrısına mı yanayım yoksa ayağımın acısına mı bilemiyorum.
"Ayy prensesim çok çok özür dilerim."dedi Bahar
Baharın sesini duyunca rahatladım.
En azından hala burdaydım.
Ve hepsi birer rüyaymış.
"Ada iyimisin?" Dedi Balkır
Demekki balkır gidip gelmişti.
Kaç saattir uyuyorum ben?
"İ.iyiyim. Ne zamandır baygınım?" Dedim yerden kalkarak
"Şu anda gece prenses sabah bayildiginiza göre en fazla 15 saat falandır." Dedi Bahar
On beş saat mi?
O kadarcık rüya tam on beş saat mi tutmuştu?
Çok garip bir rüyaydı.
Sabah karşımda gördüğüm Pamir ile rüyamda hissettiğim Pamir aynı kişi değil gibiydi.
Tabi daha o Pamirse...
"Konuşmamız lazım" Dedim Balkır ve Arel'e bakarak.
Bahar durumu anlamış olacak ki müsade isteyip dışarı çıktı.
Odada üçümüz yanlız kalmıştık.
"Bana neler olduğunu hemen anlatın!" Dedim
"Prenses sabah karşılaşıp laf dalaşına girdiğiniz kişi Pamir değil miş.
Siz bayildiginiza bende kısa bir araştırma sonucunda Oğlu olduğunu öğrendim.
İnanın prenses Pamir olsaydı şu anda yaşamıyordunuz." Dedi Arel.
Son cümlesinde biraz üzülmüş gibiydi.
"Bir rüya gördüm.
Sanki gerçek gibiydi.
Bir karanlık, ölmüş ormanın içindeydim.
Bir ruh beni öldürmeye çalıştı.
Ormanda ne kadar hayvan varsa bana karşı gard almışlardı.
Güçlerimi kullanamıyordum.
Sonra bir kadın geldi.
Büyük bir patlama oldu ve bir anda her yer bembeyaz oldu.
Giderken de bana 'kolyeni ölsen dahi boynundan çıkartma' dedi ve yok oldu." Dedim
İkiside şok olmuş biçimde birbirlerine bakıyorlardı.
Neye bu kadar şaşırmışlardı?
"Kolyemi? Ne kolyesi?" Dedi Arel merakla.
Balkır cebinden çıkardığı kolyemi ona doğru uzattı.
Arel alıp incelemeye başladı.
"Atları getirdim. Kral Aras'ı da bilgilendirdim." Dedi Balkır.
Kafamı salladım.
Arel hiç iyi gözükmüyordu.
Başını tutuyor aşağı yukarı sallıyordu.
"Arel iyi misin?" Dedim korkuyla
"Prenses bu kolye sizin bunu bir daha kimseye vermeyin.
Az önce bir ruh ile iletişime geçtim.
Bunun size ait olduğunu söyledi."Dedi Arel ve devam etti;
"Bir konu daha var prenses fakat bunu nasıl söyleyeceğim bilmiyorum"dedi
Bu ne ya parça parça söylüyordu.
"O gördüğünüz rüya değil gerçekmiş bu kolye sizin oraya gitmenizi önlüyormuş.
Gördüğünüz o ruh ise Pamir'in askerlerinden biriymiş."Dedi net sesiyle
"Gerçek mi? Nasıl gerçek olabilir ben ne öyle bir orman biliyorum nede bilenleri tanıyorum." Dedim şaşkın sesimle.
Şaşkındım evet nasıl olurda gerçek olurdu?
Peki ya orasi neresi?
O kadın kim?
"Bunu bilemezsiniz Prenses.
Bu dünyanın gelecek, geçmiş veya şimdiki zamanın gerçeğide olabilir.
Ruhlar dünyasının geçmiş,gelecek veya şimdiki zamanın gerçeğide olabilir." Dedi.
Arel'in sesi ile dikkatim o kadar dağılmıştı ki ne dediğini anlamadım.
"Ne? Şunu biraz daha açıklarmısın?"dedim net sesimle
"Yani prenses evrende iki dünya var biri yaşadığımız dünya diğeri Ruhların dünyası...
Gördüğünüz o gerçek
Her iki dünyanın da geçmiş, gelecek veya şimdiki zamanın gerçeği olabilir bunu zaman gösterecek...
Baygınken ruhlar dünyasına geçiş yapmışsınız.
Bu kolyede oranın anahtarı işte prenses.
Kolyenizi çıkartınca ruhlar dünyasına girmişsiniz." Dedi net bir sesle.
Babam annemin Ruhlara hükmedebildigini söylemişti.
Babamdan element gücü geldiğine göre Annemden de ruh gücü gelmiş olmalıydı.
Peki ya bu kolye?
Bu kolyeyi bana kim vermişti?
Kim verdiyse beni korumak için vermişti.
Kendimi bildim bileli bu kolye benim boynumdan çıkmaz.
Demekki bu yüzden.
Ruhlar dünyasının anahtarı...
Arel ruhlar bekçisiyim demişti.
Peki ya neden bu dünyada?
Neden diğer dünyada değil?
Atların huzursuz sesini duyduğumda düşüncelerimi dağıtıp gece olmasina rağmen dışarı koştum.
Gece gece kimseyi rahatsız edemezlerdi.
Dışarı çıkmam ile şok olmam bir oldu.
Çünkü tüm kasaba evin önünde oturmuş bazısı ise yerlerde uzanıyordu.
Beni görünce hepsi birden ayağı kalktılar.
Her ne kadar şaşkınlığımı gizlemeye çalışsamda yinede belli ediyordum.
"Ne işiniz var burda?"dedim şaşkınlıkla
Ağzımdan tek bu cümle çıkmıştı çünkü ne diyeceğimi bilemedim.
Benim için mi burada bekliyorlardı acaba?
"Evet prenses seni bekliyorlar.
Senin ayağa kalkmanı...
Sağlığına kavuşmanı bekliyorlar..." Dedi Arel.
Yine yapmıştı yine okumuştu zihnimi.
Biraz sinirlensemde sonra mutlu olmuştum çünkü bana saygı duyuyorlar ve seviyorlardı.
Ben onlara hiç birşey yapmasam bile...
"Beni beklediğiniz için teşekkür ederim.
Artık çok daha iyiyim.
Evlerinize dönüp rahatlıkla uyuyabilirsiniz." Dedim emin sesimle.
Hepsi birden "emredersiniz prenses" diyerek selam verip evlerine teker teker gitti.
Bende atımın yanına yaklaştım.
Elsa beni görünce biraz olsun sakinleyip bana yavaş yavaş yaklaştı ve önümde başını eğerek durdu.
"Güzel kızım benim" dedim ve alnını öptüm.
"Seni almadığım için bana kızgınsın biliyorum fakat bende bilmiyordum göreve başlayacağımı" dedim.
Artık tamamen sakinlemişti.
Zeus ve Elsa kardeşlerdi.
Aria ise yine bir saraydan kaçtığımda ormanın icinde ölüme mahkum edilmişken bulmuştum.
O zamanlar daha çocuktum ve ne yapacağımı bilmiyordum.
Aria'da küçücüktü.
Saraydan kaçtığım belli olursa babam beni asla bahçeye çıkartmaz saray içinde dolandırırdı.
Onun için kendimi feda edip muhafız çağırdım.
Tüm cezalara razıydım.
Bu yavru at iyi olması tek umudumdu.
Muhafızlar ile saraya gittiğimde hiç umduğum gibi olmamıştı.
Babam beni takdir edip ödüllendirmişti bile.
Ah eski zamanlar...
Yine olsa yine aynı şeyi yapardım.
Kendi canımı hiçe sayarak başkalarını kurtarırım.
Aria ve Zeusun kişnemesi ile eski zamanlardan ayrılıp onlara sarıldım.
Aria o kadar naif ve korkak...
Nasıl savaş atı olduğunu o kadar şaşırıyorum ki bazen.
Karşı taraftan korkup geri çekilir diye kimse Aria'ya binmez.
Halbuki bilmiyorlar içince çok güçlü ve cesur bir kız yattığını.
Sadece biraz cesaretlendirilmek gerekiyor.
Zeus heybetli ve korkusuzdu.
Hiç birşeyden korkmazdı.
Ölüm ile burun buruna gelse hiç düşünmeden kendini feda ederdi.
Elsa...
Zarif aynı zamanda da güçlü bir at.
Kraliyet mensubunun atı olduğu belliydi yani.
Bide benim dışımda kimseye itaat etmez.
Babama bile...
"Siz burada beni bekleyin güneş doğarken yola çıkıyoruz.
Sakın gürültü yapıp insanları rahatsız etmeyin!" Dedim
Tek dizlerini kırıp hafifçe önümde eğildiler.
Hafifçe gülümseyip içeri geçtim.
Bahar, Arel, Balkır ve Ali beni bekliyordu.
Baharın elini tutup;
"Herşey için teşekkürler.
Eşine çok üzüldüm.
Umarım yaşıyordur ve yanınıza geri gelir.
Kendinize dikkat edin.
Eğer bir ihtiyacınız olursa saraya gidin ve Babamdan isteyin." Dedim ve sarıldım.
Göz yaşım istemsizce dökülürken baharın hıçkırıkları da eşlik etmişti.
İki günde ne kadarda bağlanmıştık birbirimize.
Balkır herzamankinden durgun duruyordu.
Sanki birşey saklıyormuş gibi...
Belki sonra onunla yanlız konuşursam anlatır bana.
Masaya oturduk ve hepimiz bir şeyler anlatmaya başladık...
🌈🌼🌈🌼
Zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştik.
Ben bayadir uyuduğum için uykum yoktu fakat diğerleri uyumaya gitmişti.
Nede olsa yol uzundu.
Uykusuzluktan bayılmalarını istemezdim.
Arel burası Pamir'in toprakları demişti.
Belkide doğa bunun için istemiyordu korumamı.
Bana ihanet ettiklerini zannediyorlardır.
Kafama gelen aydınlanma ile dışarı hızlıca çıktım.
Dışarıda bir kaç insan vardı.
Bu saatte insanların ne işi vardı dışarıda?
Anlamayarak yürüyüp kasabanın tam orta yerine oturdum.
Babam doğa ile iletişime geçmek için önce toprak elementi ile uyum sağlamam gerektiğini söylemişti.
Bağdaş kurup ellerimi dizlerimin üzerine koydum.
Çevremdeki insanların şaşkın bakışlarından rahatsız olsamda gözlerimi kapattım ve toprak ile uyum sağlamaya çalıştım.
Yerden bir,iki santim kalktığımı hissediyorum.
Gözlerimi açtığımda topraktan bir küre içindeydim.
Gülümseyip devam ettim.
Doğayı düşündüm.
Doğa ile konuştuğumu...
İçimi huzur kaplamıştı.
Gözlerimi artik tamamen açtığımda toprak ve yeşilin uyumu çok hoşuma gitmişti.
"Bizimle iletişime geçmeye çalışan bu kişide kim?" Dedi sinirli bir ses
Neden sinirlenmiştiki şimdi?
Sadece konuşmak istemiştim.
"Ben Prenses Ada.
Doğanın koruyucusu.
Kraliçe Alya'nın torunu.." dedim net sesimle.
"Kaba davranışım için özür dilerim prenses...
Kanıtlamaniz gerekiyor." Dedi sakin bir sesle
" Neyi? " Dedim şaşkınlıkla
"Doğanın koruyucusu olduğunuzu" Dedi
Al iştee nasıl kanıtlayacagım şimdi ben bunu.
"Bildiğim kadarıyla doğa ile sadece koruyucu olan iletişime geçebilir." Dedim salakça
Ne biçim bir savunmaydi bu böyle.
Değil konuşmak benimle görevi bile benden alabilirler şuan.
"Zekicee.
Emrinizdeyim prenses.
Niçin iletişime geçtiniz?" Dedi
Doğru mu bilmiştim yani?
Vay be bu kadar saçma cevabın gerçek doğru olduğunu söyleseler inanmazdım.
"Yetkili ile görüşmek istiyorum." Dedim.
"Burada yetkili benim prenses.
Emrinizdeyim." Dedi sakince
"Pekâlâ.
Bu kasabaya koruma büyüsü yapmak istiyorum fakat izin vermiyorsunuz.
Bunun sebebini öğrenmek istiyorum." Dedim otoriter sesimle.
"Çünkü prenses korkuyoruz.
Bura Pamir'in bölgesi.
Yaptığımız her hareket Pamir'e gidiyor.
Ve bize acı çektiriyor.
Yani prenses yapacağımız bir şey yok.
Başka emriniz" dedi
"Hayır var!" Dedim bağırarak ve devam ettim.
"Yapacağınız bir şey var bana güvenin.
Ve işime engel olmayın.
Pamir size zarar veremez korkmayın.
Artık ben geldim.
Hepinizi koruyacağım."Dedim ve derin nefes aldım.
Toz küresi yavaş yavaş ortadan kayboluyordu.
Bakalım bu sefer başarabilecekmiyim?
Ayağa kalktım ve ayağımı toprağa sıkıca vurdum.
Ufak bir çatlak oluştu fakat geri kapandı.
Ellerimi gökyüzüne doğru uzattım ve büyüye başladım.
Kasabanın üzerinde beyaz bir ışık belirdi.
İlk baş bunu Balkır yapıyor sandım fakat bunu ben yapıyormuşum.
Kollarımdan beyaz bir buhar çıkmaya başladı.
Buhar gökyuzundeki ışığa doğru yol aldı.
Işık büyüdü büyüdü ve tüm kasabayı kaplayacak şekilde beyaz saydam arası bir küre oluştu.
Gülümseyip kollarımı indirdim.
Başarmıştım.
Sonunda yapmıştım.
Kupkuru olan toprak yeniden yeşermeye başlıyordu.
Ekim arazileri yeniden bereketlenmeye başlamıştı.
"Teşekkür ederim" dedim gülümseyerek.
İçimdeki huzur hissi ile doğru yolda olduğumuzu daha iyi anlamıştım.
Doğayı, kasabayı, insanları koruyabiliyorum sonuda.
Peki ya kendimi?
Kendimi nasıl koruyacağım?
Sinirlendiğimde hem kendime hem doğaya zarar veriyorum.
Kolyemi çıkardığımda ise kendime hem fiziksel hem psikolojik olarak zarar veriyordum.
Belkide gücümü kontrol edebilirsem bunlar sona erebilirdi.
Evin önüne geldiğimde Arel Aria'nın Balkır ise Zeus'un üzerine binmişti.
Bahar ve Ali ağlayan gözler ile bize bakıyordu.
Elsanin yanına gittim ve boynunu okşadım.
"Gidelim mi kızım?" Dedim narin sesimle
Kişneyince onay verdiğini anlayıp üzerine bindim.
"Prenses benim bir itirazım var." Dedi Arel
"Neymiş o bakalım?" Dedim şaşkın sesimle.
"Neden siz ona biniyorsunuz da ben bu zayıf olana biniyorum" dedi
Yine birinin etkisinin altındamiydi bu?
Ne yapmaya çalışıyordu?
"Çünkü benim atım Arel.
Ayrıca bu nasıl bir cümle.
Senin zayıf dediğin at sarayin en cesur atlarından biridir.
Yine birinin etkisi altında mısın?" Dedim sinirle
"Eğer değişmek istiyorsan gel ve binmeye çalış." Dedim
Kafasını hafifçe sallayıp yanına geldi.
İki adım geri çekilerek binmesini izledim.
Zıplıyor binmeye çalışıyor ama Elsa buna izin vermiyordu.
Biraz komiğime gitsede izlemeye devam ettim.
Zorlada olsa binmişti.
Arel'in gözlerinde 'sonunda başardım',Elsa'nın gözlerinde ' Sen öyle zannet' der gibi bakışlar vardı.
"Tamam o zaman yola çıkalım hadi." Dedim.
Aria'nın üzerine çıkınca yürümeye başladı.
Ben önde olunca mecburen Zeus'ta yürümeye başladı.
Ama isteksiz gibiydi.
Sanki Balkır'ı istemiyordu.
Arkama baktığımda Elsa'da gram oynama yoktu.
Arel elini vuruyor, ayağını vuruyor fakat hiç bir kımıldama yoktu.
Vurdukça canı acıdığı çok belliydi çünkü kişniyordu.
Aria'dan inip Elsanin yanına geldiğimde
Daha çok vurdu Arel.
Bu sefer benimde canım acımıştı resmen.
"Kes şunu Arel.
Atımdan hemen in!" Dedim bağırarak.
Ben bağırınca etrafımızda hafif bir rüzgar indi.
"Alışacak prenses siz karışmayın!" Dedi Bağırarak.
Neye alışacak ya canının yanmasina mi?
"Pardon ama neye alışacak?"dedim sinirle.
"Bana zamanla alışır sen karışma." Dedi ve elindeki büyüyü bana attı.
Büyü'nün gelmesi ile kendimi yerde bulmam bir oldu.
Düşerken kafamı bir yere çarptım fakat neye çarptığımı anlamamıştım.
Elsa benim düştüğümü görünce şaha kalktı üzerinden Arel'i atmaya çalıştı ama başaramadı.
Balkır çoktan benim yanıma gelmiş ve kaldırmıştı beni.
Arel vurdukça daha çok vuruyor ve sinirleniyordu.
Ellerimi iki yana açtım ve büyü oluşturmaya başladım.
Ellerinde toplanmış gücü Arel'e fırlattım.
Büyü'nün etkisi ile kasabanın dışına kadar fırlamıştı.
Hiç kimse bana ait olan'a zarar veremezdi.
Elsanin yanına geldiğimde boynunda ufak bir kesik açılmıştı.
Bana ve hayvanima yine zarar vermişti.
Bir yandan başını okşamaya bir yandan da yarasını kapatmaya çalıştım.
Yara kapanmıştı fakat bütün atlar huzursuzdu.
Arel kasaba'ya tam girerken duvar gibi bir yere çarpmıştı.
Demek Arel'de Pamir'in adamlarından'dı.
Yaptığım büyü galiba Pamir'in askerlerinden kesinlikle koruyordu.
Kapıyı yumrukluyor girmeye çalışıyordu.
Ona karşı hâlâ çok öfkeliydim.
Bana karşı yaptığı saygısızlık ve hata iki olmuştu.
Bir dahakine bu kadar sakin kalmayabilirim.
Balkır'in eli kılıcında duruyordu.
Aria'nın yanına gittim ve başını okşadım.
"Saraya git kızım.
Koşa bildiğin kadar hızlı git.
Kimseye boyun eğmeden
Zarar gelmeden." Dedim.
Aria saha kalkıp koşmaya başladı.
Kısa süre sonra gözden kayboldu.
Elsanin yanına geldiğimde boynundaki yaranın tamamen kapandığını gördüm.
Üzerine bindim.
Kafamı salladım ve ayağımla hafifçe vurdum.
Son sürat koşmaya başladı Elsa.
Balkır'da arkamdan geliyordu.
Kasabadan çıktıktan sonra yavaşladım.
Havanın bunaltıcı sıcağı yerini akşam soğuğuna bırakmıştı.
Halbuki nede güzel başlamıştı bu gün.
Hep böyle oluyordu.
Her güzel şeyin sonu hüsran ile bitiyordu.
Babamı çok özledim.
Şuan yanimda olmasını çok isterdim.
En azından ne yapmam gerektiğini söylerdi.
Bir gölün yanına geldiğimde Elsa'dan inip göle ilerledim.
Çok güzel bir goldü.
Hiç görmediğim ama hatırladığım...
Kenar kısmına oturdum.
Derin bir nefes aldım.
Huzur'un tadı olurmu?
Peki ya kokusu?
Bunların olması mümkün değildir fakat buranın öyle bir tadı vardı.
Sanki tatlı bir şey yemişiz gibi bir koku vardı havada.
Balkır yanıma gelip ayakta duruyordu.
"Otursana öyle ayakta durma." Dedim yüzüne bakarak.
"Teşekkür ederim Ada ama her ihtimale karşı ayakta durmak istiyorum." Dedi kılıcını çıkartarak.
Neden böyle paranoyakça davranıyordu ki?
" Sen iyi misin?
Dünden beri tedirgin duruyorsun." Dedim
"Yok bir şeyim.
Sadece daha dikkatli olmamızı düşünüyorum." Dedi etrafına bakarak.
"Hayır sen saraya gidip geldiğinden beri suskun ve tedirginsin.
Sanki her an bir şey olacakmış gibi tetiktesin." Dedim ve devam ettim.
"Şimdi otur ve sarayda neler yasandiysa bana anlat" dedim.
Oturmayacagini bildiğim için;
"Bu bir emirdir!" Dedim sırıtarak.
Emir verdiğim için oturdu ama aklı hala başka seylerdeydi belli.
Zihine seslenebiliyorum fakat okuyamıyorum.
Şuan neler geçirdiğini duymak isterdim.
O susuyor ben susuyorum.
Ve içimdeki merak dahada büyüyordu.
Derin nefes alarak etrafımıza ağaç köklerinden oluşan küreye benzeyen bir koruma kalkanı oluşturdum.
Sadece önümüz açıktı.
Adeta minik bir odaya benziyordu.
"Pekâlâ bu bizi her türlü şeyden koruyacak.
Şimdi bana neler olup bittiğini anlat."Dedim
"..."
Sessizlik...
En nefret ettiğim.
"O zaman şunu söyle
Güçlerini ne zaman keşfettin?"

🌈🌼🌈🌼
EVEEETTT COK COK UZUN BIR ARADAN SONRA YENİ BÖLÜM GELDİİİİİ ...🤩🤩
OY VERMEYİ UNUTMAYIN...(YUKARIDA YADA AŞAĞIDAKİ KÜÇÜK YILDIZ)...
GÖRÜŞMEK ÜZERE....
BÖLÜM UZUNLUKLARI NASIL?
BİRAZ DAHA UZUN OLSUN YADA KİSA OLSUN DERSENİZ LÜTFEN YORUM YAPIN 😇
KENDİNİZE İYİ BAKIN SAĞLIKLI KALIN...
🤩😊🌼🌈

Doğanın Koruyucu KraliçesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin