11

558 96 85
                                    

1901

Bir mayıs gecesinin soğuk esintisi saçlarımı dağıtırken Hyunjin ile yakınlaştığımız sürede beni terk eden yalnızlığım yüzünden neredeyse hiçe düşürdüğüm davetlerimin ardından benimle kızını ısrarla evlendirmek isteyen, en az benim kadar soylu ve güç sahibi fakat daima reddettiğim bir ailenin beni çağırmış olduğu davette gözlerine sokar gibi sevgilimin ince beline sarıp kolumla kendime yasladığım uzun bedenin boynuna ufak bir öpücük kondurup nabızlarını hissediyorum dudaklarımda.

İçtiği bir yudum şarabı yutmasıyla adem elması gözlerimin önünde hareket ediyor, kanının tatlı kokusu ile birlikte beyaz şeftali ve nektarlı sabununun kokusu burnumda.

Buradaki insanların kıskanç bakışları yerine onu odamda veya yatağımda saatlerce adımı fısıldarken sevmeyi tercih edeceğim gerçeğini içimden geçiriyorken salonun diğer ucunda tam karışımızda duran ev sahibinin gözleri üzerimize takılıyor ve konuştuğu uşağı hemen ardından bize doğru ilerliyor.

Beyaz eldivenli eliyle taşıdığı gümüş tepsi üzerindeki tek kırmızı şarabı bana ikram ediyor "Ev sahibimiz sizin bir şey içmediğinizi fark edince özel olarak servis yapılmasını istedi efendim." diyerek.

Ellerim arasına aldığım ince, zarif kadehteki sıvının da şarap olmasına sevinerek, evde kan ile karıştırarak içtiğim için tüketemeyeceğim bir şey değil, ufak bir yudum alıyorum.

Tadını çok ayırt edemediğim içki boğazımdan geçerken bir tanıdığın yanımıza yaklaşmasıyla Hyunjin'i yüksek burjuvadan biri ile tanıştıracağını söyleyerek çekip alıyor, yeşil zümrüt rengi ve kabarık elbisesi yerleri süpüren kadın.

Uzun saçlı beden kolundan tutan kadının peşine sürüklenirken başını çevirip benimle göz teması kuruşunun ardından minik bir gülümseme veriyor ve hızlıca bu an bozulurken önüne dönüp kalabalığa karışıyor.

O yanımdan ayrılır ayrılmaz binlerce el atmayan kalbimi sıkıyormuş gibi bir hisse kapılırken bakışlarımı parmaklarımın arasındaki ince kadehte tutarak kırmızı sıvının tamamının boğazımdan geçmesini sağlıyorum.

Görüşümde oluşan bulanıklık ve hissettiğim yavaşlama ile ne oldupunu anlamak ister gibi başımı kaldırmak istediğimde duyularımın köreldiğini hissediyor, kaybolan dengem ile yanımdaki masaya tutunmaya çalışıyorum. Hayır, bu sarhoşluk değil nitekim sarhoş olmama da izin vermez bünyem.

Gözlerim hızla yanımdan ayrılan bedeni arıyor, normalde böyle ortamlarda uzun süre yanımdan ayrılmaz, şimdiye değin gelmiş olması gerekirdi fakat onu bulup buradan ayrılmak istememe rağmen bulamıyorum.

Dengemi birkaç dakikanın ardından toplarken ani baş dönmemin kaynağının körelen duygularım olduğunu anlıyorum fakat duyularımın körelmesi için bir sebep yok. Bu düşüncemi salonun karşı tarafında bulunan ev sahibi bozuyor bana doğru adımlarken, aynı zamanda iki yanımdan iki iri adam kollarımı tutuyor sıkıca.

Her ne içtiysem tat alamadığım için bunu anlamamakla birlikte duyularımı körelten şeyin bu olduğunu anlıyorum tiksinen bakışlara sahip adam dibime kadar girdiğinde.

"Size söylemiştim, ona verilen zehir bir insanı saniyeler içinde öldürebilir lakin yere dahi düşmedi görüyorsunuz tam da dediğim gibi bir canavar."

Gözlerim şokla açılırken gücümü toparlayamadığım için telaşa kapılırken panik halinde Hyunjin'i arıyorum, o iyi olmalı.

"Sevgilini mi arıyorsun? O zaman seni ona götürelim."

Çirkin bakışlara sahip beden bir asırlık kalbime korku tohumlarının en büyüğünü ekerken dehşet içinde sirk gösterisi izler gibi bizi izleyen insanlara ve karşımdaki bedene bakıyorum. Hyunjin'e bir zarar gelme düşüncesi ödümü koparıyor.

Kollarıma girmiş iki adam önümdeki adamın emriyle beni hızla köşkün önüne sürüklerken orman kenarındaki köşkün arazisindeki kuru bir ağaca bağlanmış ve çığlıklar atan sevgilimi görüyorum. Gözleri benimle buluşuyor, onu kurtarmamı beklese dahi benim bir şey yapamadığımı gördüğünde bunu izlememem için yalvarıyor.

Beni tutan canavarlar ise üzerime çullanıp gücümü toplayamayışımdan yararlanıp zincirlerle hareketlerimi kısıtlarken sevgilimi bırakmaları için bağırıyorum boğazım acıyana kadar.

Siyah, yapışkan ve ağır sıvıyı üzerine döküyorlar o ise sadece ağlıyor, sesi kısılmış. Çırpınıyorum her şeye engel olmak için en kötüsü ise gözlerimiz bir an ayrılmazken bütün acısını izliyor oluşum.

Kaba saba bir adam elinde tuttuğu ucu yanan odun parçasıyla ona yaklaştığında son kez "Seni seviyorum." deyişinin ardından siyah sıvıya değdirilen ateş tüm vücuduna yayılıyor, çığlıkları kulağımdan ayrılmıyor, bu çığlıklar ona mı ait yoksa bana mı ayırt edemiyorum.

Bir yanda gözüm davete katılmasa dahi kargaşa sebebiyle koşup geldiğini düşündüğüm babasına takılıyor yine kaba saba adamlar tutuyor feryat figan adamı. Hepsi gülerek izliyor masum bir canı alışlarını.

Onlara bağırıyorum, tehditler savuruyorum fakat neler dediğimi bilmiyorum. Ateşler tamamen söndüğünde tüm vücudum titriyor, ilk kez ölümsüzlüğümden nefret ediyorum.

Beni tutan nasırlı eller taştan bir tabuta tıkmadan önce az önce feryat figan bağıran adamın oğlunun küllerine koşuşunu izliyorum. Sıcak külleri avuçlarına alıyor ve beni tıktıkları tabutun kapağı kapanıyor.









~
Göğsüme bir ağırlık çöktü bu bölümü yazarken.

Artık hyunin kısmını kapattık ve adıl ship Jeongho ile devam edeceğiz.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Nyctophilia | JeonghoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin