karanlık

115 12 3
                                    

Bu gece annem yine salonda bilgisayar başında aptal patronunun aptal bir hatası yüzünden yarına yetiştirmesi gereken aylık şirket raporunu yazıyordu. Bilgisayarın yanına başını koymuş uyuduğunu görünce acıyarak gidip yatağına yatması için uyandırdım. O ise alarm kurduğunu beş dakika sonra tekrar yazmaya başlayacağını söyledi. Elimden gelen bir şey olmadığını anlayınca en azından bulaşıkları yıkayayım diğerek annemin yanında dizili kahve bardaklarını da alıp mutfağa geçtim. Tezgahın üstü hazır kahve poşetleri ve yemek artıklarıyla kaplıydı. Çöpleri bir bir çöp kutusuna atmaya başladım. O sırada kutunun arkasındaki bir parıltı dikkatimi çekti. Uzanıp alınca bunun kristal bir küllük olduğunu anladım. İçinde aceleyle söndürüldüğü belli olan ve henüz üçte ikisi sağlam duran bir sigara vardı. Küllüğü tezgahın üzerine koyup incelemeye başladım. Annemi artık içerken hiç görmediğimden bıraktığını sanmıştım. Fakat anlaşılan sadece benden saklıyordu. Tıpkı babamı da sürekli düşünüp üzüldüğünü sakladığı gibi. Önceleri hiç sigara içmeyen ve babamın da içmesinden nefret eden annem, babam öldükten sonra bir tiryakiye dönüşmüştü. Sanki onunla ilgili her anıyı canlı tutmak istiyor gibiydi. Benim açımdan öyle değildi. Çünkü markası aynı bile olsa hiç bir sigara dumanı onunki gibi kokmuyordu. Babamınki nane şekeri ve gold parfümüyle karışık huzur verici bir sigara dumanı kokusuydu. Her gün ikindi vakti civarında favori tek kişilik koltuğuna geçer ve pencereden dışarıdaki insanları izlerken sigarasını tüttürürdü. Sürekli pencereden dışarıyı izlemenin tv izlemekten daha iyi olduğunu söylerdi. Gerçek hayatta diziler hiç final yapmazdı ve izlediğiniz insanlar rol yapmak yerine gercekten oldukları kişileri oynarlardı. Arada sırada ben de babama katılıp onunla birlikte dışarıdaki insanlara yorum yapardım. Zamanla bu bir alışkanlık haline geldi. Özellikle de kazadan sonra bunu sürekli yapar olmuştum ve işin eğlenceli yanlarını keşfetmeye başlıyordum. Mesela evimizin karşısındaki kafeye her gün öğle vakti orta yaşlı kumral bir kadın gelir ve tek bir fincan kahve içip giderdi. Genelde oldukça hüzünlü görünürdü. Hep onun gençken yasak aşkına kavuşamamış fakat hala sürekli onu düşünüp özleyen ve hatta önceden birlikte sürekli buluştukları bu kafeye de bu yüzden her gün gelen bir kadın olduğunu hayal etmişimdir.

Yine hayal dünyama göre aynı kafedeki bayan garsonlardan sarışın olanı bir milyonerin kayıp kızıdır, her gün kapımızın önünden kırmızı vosvos arabasıyla geçen iri yarı adamsa henüz keşfedilmemiş olan harika bir müzisyendir. Onları düşünürken hüzünlü bir şekilde gülümsemeye başlamıştım. Anıların arasında bir an gözüm duvardaki dijital saate takıldı. Dakikalardır ayakta dikiliyordum! Derin düşüncelerimden silkinip küllüğü boşaltmak üzere çöpe yöneldim. O sırada burnuma gelen duman kokusuyla küllüğe baktığımda şaşkına dönmüştüm. Şimdi izmaritin büyük bir bölümü küle dönüşmüştü. Oysa ilk gördüğümde sönmüş olduğundan oldukça emindim. Çok tuhaftı fakat büyük ihtimalle hayal görüyordum. İyice uykum gelmiş olmalı diye düşünerek külü çöpe boşalttım. Daha fazla oyalanmayarak yukarı odama çıktım. Yatağım kollarını açmış özlemle beni bekliyordu. Hemen gece lambasını açıp ışığı kapatarak kedi gibi yorganın altına kıvrıldım. Hava fena halde rüzgarlı ve yağışlıydı. Yağmur sanki biri eliyle camı yumrukluyormuş gibi bir ses çıkarıyordu. Şimşekler çakıp duruyorken bir ara elektrikler gider gibi olunca yüreğim ağzıma geldi. Nabzım hemen hızlanmıştı. En iyisi elektrikler tamamen gitmeden uykuya dalmaktı. Fakat olmuyordu. Vücudum çok fazla adrenalin hormonu üretiyordu. Gözümü kapatarak sakinleşip uykumun geri gelmesini bekledim. Bir şimşek daha çaktı. Şimdi gözümü açmaya korkuyordum. Elektrikler gitmişse kalkıp fener aramaya gücüm yetmezdi.

Vücudumun üzerinde bir serinlik hissediyordum. Camı açık falan mı bırakmıştım? Üşüme hissiyle yorganıma daha çok sarıldım fakat şimdi de rüzgar bir yerden yüzüme soğuk hava üflüyordu. Pekala, galiba yapılacak tek bir şey kalmıştı. Tedirgin bir şekilde yavaşça gözlerimi açtım. O anda gözgöze geldik. Odanın diğer tarafında aydan yansıyarak perdenin arasından sızan ince ışık hüzmesinde parıl parıl parlayan gri, buz gibi gözler dikkatle beni izliyordu. Dehşete düşmüş hatta şoka girmiştim. Çığlık atmak istiyor fakat konuşamıyor, kaçıp gitmek istiyor fakat gözümü kırpmadan bakışlarına karşılık vermek dışında bir şey yapamıyordum. Bir şeyler fısıldayıp duruyordu. Anlamını bilmediğim kelimelerden oluşan sözlerinin belki bir dua ya da şarkı gibi kendine has bir melodisi vardı.

Eveline (türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin