BEN NARİN

104K 3K 409
                                    

Ben Narin. Adının anlamını asla taşımayan, Narin olmasına fırsat verilmeyen Narin. Altı yaşında babasını kaybetmiş, babası toprağa verildiğinde bir fidan gibi topraktan tekrar çıkacağı günü bekleyen Narin. Ölenlerin geri gelmediğini, toprağın aldığını geri vermediğini öğrendiğinde büyüyen Narin.

Sevdiği tüm adamlar tarafından terk edilen, güçlü olmak zorunda bırakılan Narin.

Ben Narin, ölümle çok kez tanışmış, ölümle bir olamamış Narin...

Ben miydim bu aynanın karşında ki kadın? Ben miydim hala yaşayan?

Herkesin bildiği fakat kimsenin dile getirmediği şeydi ölüm. Gidenin sonsuzluğa ulaştığı, kalanın acı içinde kaldığı o dipsiz kuyuydu ölüm.

Ruhumu bürüyen karanlık bedenime de yansımıştı. Tüm vücudumu örten siyah bol elbisem, başıma rastgele geçirdiğim şalım ile ona gitmek için hazırdım. Ruhum, kalbim, aklım bu fikri ne kadar reddetse de onu görme vaktim gelmişti artık.

Sarılamayacak olmak, kokusundan mahrum kalmak içimi yaksa da ben zaten o gittikten sonra her gece kor olup yanıyor, sabah kül olarak devam ediyordum yoluma.

"Neden daha önce gelmedin?" dese verecek cevabım yoktu. Bana "Güçlü kal başın daima dik yürüyeceksin!" demişti. Ben başımı yerden kaldıramıyordum. Sırtıma yüklenen bu acı o kadar ağırdı ki taşıyamıyordum, gözümü topraktan almak benim için imkansızdı.

Cevap veremezdim ama özür dilerdim. Bensiz gittiği için.

Kapıdan dışarı adımımı attığımda en az içim kadar puslu bir hava karşılamıştı beni. Yağmur az önce dinmişti, sis çökmüş, havanın soğukluğu bir bıçak gibi vuruyordu yüzüme. Hiç titremedi içim, üşümek bana yasaktı.

Çatının saçaklarından düşen bir damla saçlarımın arasına karıştığın da, rengi solmuş gökyüzüne çevirdim bakışlarımı. O da az önce ağlamıştı, onun da rengi solmuştu, belki o da bulutların ağırlığını taşıyamıyordu artık.

Ağır aksak adımlarım beni bekleyen taksiye yöneldiğinde, yürümek için büyük bir çaba sarf ettiğimi fark ettim. Yaptığım en basit işler bile benim için zorlaşmışken, oraya gitmek benim için her şeyden daha zordu. Artık hayat benim için hep zordu.

Gideceğimiz yeri o kadar söylemek istemiyordum ki dudaklarım bir kaç kez kapanıp açıldı. Nihayet söyleyebildiğim de taksinin camını açıp soğuk havanın beni üşütmesine izin verdim. Yüzüme vuran rüzgar zorlukla aldığım nefesime karışırken, Karadenizin havası bile nefes alış verişimi kolaylaştırmıyordu.

Bedenim nefes almayı kendine hak görmüyordu.

Bu yolları en son babam için geçmiştim, şimdi babamdan sonra en sevdiğim adam için geçiyordum. İkisinin yattığı yer farklı olsa da, vardığım yer mezarlıktı neticesinde. Kalıcı olarak geleceğim günü iple çekiyordum.

Taksiciye beklemesini söyleyip taksiden indiğimde, gözlerimi kapatıp sert bir soluk çektim içime. Kendimi kasmaktan o kadar titriyordum ki, sert rüzgarın vurduğu yapraklar bile bu kadar titremiyordur. Attığım her adımda beynimin içinde ki baskı da artıyordu, titrek adımlarım o kadar acizdi ki, bastığım yeri hissetmiyordum bile.

Bana tarif edilen yere geldiğim de zaten yavaş olan adımlarım mümkünmüş gibi daha da yavaşladı, ayaklarım varacağımız yeri şiddetle reddediyordu, tıpkı kalbim gibi.

Aramızda artık bir kaç adımlık mesafe vardı ama o bir kaç adımı atacak gücüm yoktu.

Baktım, baktım, baktım...

GÖLGESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin