"Felix, hoş geldin."
"Yanlış bir zaman da mı geldim? Suratının hâli çok komik."
"Aslında, her neyse boşver."
Felixle daha düzgün bir şekilde konuşmak için evime davet etmiştim. Ama Chan hyung ile aynı gün geleceklerini bilmiyordum.
Chan hyung neredeyse her gün benim evimdeydi. Minho ve Jeongin dışında başka arkadaşı yoktu. Onlara da gitmiyordu. Jeongin ailesi ile kalıyordu. Açıkçası kalabalık ve katı bir aile oldukları için kimse Jeonginlere pek uğramazdı.
Minho hyung Jisung ile beraber kalıyordu. Uzun bir süredir çıkıyorlardı. İkisinin düzenini kimse bozmak istemiyordu. İlişkileri çok güzel ve saftı. Onlara bakarak kendimi Chan hyung ile hayal ederdim. Biz de onlar gibi olabilir miydik acaba?
Hayır Seungmin. O başkasını seviyor. Kafamı sağa sola sallayıp Felix'i içeriye davet ettim. Felix ile çok önceden bir arkadaşlığımız vardı. Ama bu arkadaşlık Chan hyung yüzünden bitti.
İkisi benim sayemde tanışmışlardı. Felix ve ben 14 Chan hyung ise 16 yaşındaydı. O zamandır beri Felix'e kendini belli etmeye çalışıyor. Bunu ilk bana söylediği zaman ona olan hislerimden emin değildim.
'Seungmin.'
'Hm?'
'Sence de Felix çok güzel değil mi? Çilleri ile çok şirin gözüküyor. İyi ki bizi tanıştırmışsın. Onun da bana karşı ilgili olduğunu düşünüyorum."
"Oh, ne diyeceğimi bilemiyorum. O benim arkadaşım hyung. Ona o gözle bakmadığım için güzelliğine dikkat etmedim. Sen çok dikkat etmişsin belli ki. Ayrıca hyung, o Changbin diye bir çocuktan hoşlanıyor."
"Ah, sadece yüzünü incelemek için çok vaktim oldu diyelim. Ve Changbin beni ilgilendirmez şu an burda ben varım."
"Evet. Seni ilgilendirmez."
Sürekli eski anıları düşünmeyi kesmeliyim.
"Chan hyung benim tipim değil."
Felixin konuşması ile kendime gelirken ne dediğini anlamamış gibi gözlerimi kırpıştırdım.
"Evet, yakışıklı bir yüzü var ama ben sinir hastası olan ve bana zorbalık yapmış olan birisiyle beraber olamam Seungmin."
"O sen ona bakmadığın zaman sinirleniyor."
Hastalığının sebebi Felixdi. Bu yüzden arkadaşlığımız bitmişti. Ben her seferinde Chan hyung'u düşünüyordum Felix ise beni.
"Sana zarar verebileceğini biliyorsun değil mi? Kriz geçirirken kimseyi tanımıyor."
"Fiziksel olarak şiddet uygulamasa bile ruhsal olarak zarar veriyor. Benim ne kadar acı çektiğimi kimse bilmiyor Felix. Sana her şey çok güzel geliyor. Bir sevgilin var ama bir aşığın da var. Bu hoşuna gidiyor. Birilerinin senin peşinde olmasını seviyorsun. Ama Chan hyung bunu sevmiyor. Ve yine o kriz geçirdiğinde, ben yanında olacağım."
"Chan'nin yanında olmak için seni zorla tutmuyorlar Seungmin. İstersen onu bırakabilir hayatına devam edebilirsin."
"Senin yaptığın gibi mi? Hastalığını ve seni sevdiğini öğrendikten sonra yüzümüze bile bakmadın. Peki bunun acısını yine kim çekti? Ben. Hiç bir şey anlamıyorsun Felix. Çocuk gibi davranıyorsun. Artık o 14 yaşında ki Felix ve Seungmin değiliz."
Felix tam konuşacakken çalan kapı ile eğik olan kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Tam açacakken konuşmaya başladı.
"Misafirin olduğunu bilmiyordum?"
"Sen yanlış zaman da geldin o hep burda."
Dedim ve kapıyı açtım. Chan hyung bana buruk bir gülümseme sunup sarılmaya çalışırken içeride ki Felix'i gösterdim. Kahverengi gözleri iyice koyulaşırken göz bebeğinin büyüdüğünü ve parladığını gördüm. Gerçekten onu seviyordu takıntı falan değildi.
"Onun burda olduğunu neden söylemedin."
Dişlerinin arasından sinirli olduğunu belli etmeden konuşurken gözünü bile kırpmadan Felix'i izliyordu.
Felixin ne yaptığına bakmak için döndüğüm de ise şirin bir şekilde oturmuş telefonuna bakıyordu. Büyük ihtimal Changbin ile konuşuyordu.
"Senden önce gelince göndermek istemedim. Seni görünce gider zaten rahat ol."
Göz devirip içeriye yürürken Chan hyungun gelmeyeceğini adım gibi emindim. Mutfağa gidecekti ya da benim odama. Koltuğa otururken Felix kafasını telefondan kaldırmadan konuştu.
"Onu sen mi çağırdın?"
"Dediğim gibi, o hep burda. Olanları gelip bana anlatıyor."
"Anladım. Changbin beni almaya gelecekmiş sürprizi olduğunu söyledi."
Tam cevap verecekken içeriden gelen bardak kırılma sesi ile ikimizde birbirimizin yüzüne baktık.
"Chan hyung olmalı ben bakarım."
Beni yanına çağırmak istediği için bunu yaptığına eminim.
"Beni çağırmak için bardağımı kırmana gerek yoktu. İçeriye gelebilirsin Felix seni yemiyor, sen onu yiyorsun."
"Bilerek kırmadım. Changbin niye geliyor? Ne sürprizinden bahsediyor?"
"Elin kanıyor."
"Soruma cevap ver."
"Elin kanıyor hyung."
"Sana soruma cevap ver dedim."
Diyip bağırmasıyla bana yumruğunu kaldırması bir olmuştu. Ben gözümü bile kırpmadan ona bakarken ne yaptığını anlayıp kolunu indirdi.
"Felix içerde bizi dinliyor olmalı onu göndereceğim."
"Özür dilerim Seungmin, biliyorsun."
"Evet, sorun değil."
Sorun değildi. İlk defa yapmıyor.
"Felix'i gönderme."
"Onunla konuşamıyorsun bile. Sen buradayken benimle de konuşmaz."
"Aslında üçümüz eskisi gibi oluruz diye düşünüyordum."
Masum bir ses mutfakta duyulurken Chan hyungun gözleri parladı. Ama eskisi gibi olamayız.
"Bunu sen de biliyorsun, eskisi gibi olamayız. Hiç birimiz artık küçük çocuklar değiliz. Boşuna umutlanmayın. Hadi ama aramızda yaşananları niye sadece ben biliyor muşum gibi davranıyorsunuz."
"Oh, sadece kavga etmemeniz için söyledim."
Chan hyung'a bakmak için döndüğümde ise sadece Felix'e bakıyordu. Omzuna dokunup konuştum.
"Eve git bugün konuşamayız tek kalmak istiyorum."
Beni duymuyordu. Her zaman aynı şeyi yapıyordu. Ne zaman Felix'i görse beni unutuyordu. Nasıl olsa gider diye ilk önce Felix'i uğurlayıp odama çıktım.
Yatağın içinde ufalırken kapım açıldı.
"Bugün olmaz dedim hyung, eve git. En azından bir gün dinleneyim."
Kapının kapanmasıyla gittiğini düşünmüştüm ama yanıma oturmasıyla bu fikirden vazgeçmem bir oldu.
"Özür diledim ve bir kere daha dilemeyeceğimi biliyorsun."
"Senden özür isteyen mi var? Eve git."
Yorganla yüzümü kapatırken arada kalan kısımdan ona bakmaya çalışıyordum. Pencereden giren ay ışığı yüzüne yansıyordu. Kusursuz olan yüzü sanki daha çok kusursuz olacakmış gibi parlıyordu. Nefesini verip ayağa kalktı. Açıkta kalan kısmımı örterken son kez konuştu.
"Özür dilerim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3108 'Chanmin | @souxssie ★✩
Fanfiction[yuu] Benim ışığım sendin hyung. Sadece onu yakalayamadım.