I: "GELECEĞİN ÜZERİNE DÜŞEN GÖLGE"

19 0 0
                                    

Ölüm; ani, soğuk ve hatta bazen güzel olarak tanımlanır. Ya bunların ötesinde bir anlamsızlık arayışının dip noktasıysa? İnsan, görmediği ve anlamlandıramadığı şeyden korkar, der bir filozof. Sözlerinin doğruluğunu kanıtlamak için gerekli olan tek şey insanın kendine bakmasıdır yalnızca. İnsan, göremediği ve anlamlandıramadığı her şey hakkında yorum yapmak için güdülenmiş bir makinedir. Sebebi yine, yalnızca açıklık getirme arzusudur. Oysa bazen, yalnızca kavramlara anlam yüklememek, onu rahatlatan ve bir şeylerden sıyıran tek şey olacaktır.

Aradığım tek şey, anlamsızlık, küçük bir boşluk hissiydi. Dolu, durmadan yaratan beynim; bir çıkış noktası arar gibi aceleci ve yorgundu. Anlam yüklemek, bilinçaltı travmalarının tek sebebi olabilirdi. Etiketlendirmek, farkında olmadan yaptığım ve beni yoran yegane şey olabilirdi. Arasından geçip gittiğim insanlar için anlamsız olma arzum, beni yiyip bitiriyordu. Kimseye dokunmadan, altı milyar arasında dolanmak, düşlerimi süsleyen bir durumdu yalnızca ama suratıma inen yumruk, bunu engellemişti.

Şimdi beni yumruklayan adam, birkaç saat önce yalnızca bir kız çocuğu olduğumu ve bana asla el sürmeyeceğini söyleyen adamla aynı kişi olabilir miydi, merak ediyordum. Toparlanmam kısa sürdü. Karşımda, çıplak ellerini yüzünün birkaç santim uzağında tutup dans eden adamla beraber alanın içinde dönüyorduk. Birkaç adım geri çekildim. Gördüklerimize anlam yüklemek, bizim hastalıklarımızdan biriydi ve boncukları andıran terleri, yüzünden vücudunun çeşitli yerlerine akan adam, görünüşüme aldanıp anlamlar yüklemişti. Hata bir.

Bir an sol tarafının çok hantal olduğunu ve yalnızca sağ tarafını bana göstererek dövüştüğünü fark edince dudaklarım istemsizce kıvrıldı. Kısacık boyumun avantajı, çevik hareketlerimle sağa sola sıçrarken soluna doğru adımlayıp koruması daha az gelişmiş olan sol tarafına şiddetli bir yumruk geçirdim. Afalladı. Yargılarımız yıkılıca çabuk korkuyorduk çünkü anlamlandırma sürecimiz uzuyordu ve sürece dahil etmediğimiz olasılıklar, başımızın üzerinde parlayan yağmur taneleri gibiydi. Hata iki.

Sol elim kalktı ve artık kabak gibi önümde duran sağ tarafından, çenesinin altına bir yumruk geçirdim. Çatırdayarak geri giden boynu, yüzüme sıçrayan kendi ter damlaları arasından bir küfür savursa da kocaman bedeni yere yığıldı. Şiddet, her şeyin anlamsız bir noktaya çılgınca ilerleyişini ve o noktanın büyüyerek her şeyi içine çekmesiydi. Sızlayan yerlerime aldırmadım.

Düdük sesi duyuldu. "Şahkan Cadısı kazandı." Yine, diye onayladım içimden. Alnımdan akan terleri elimin tersiyle silip vuruştuğum kırmızı alandan çıkınca tebrikleri kabul ederek hızla duşlara doğru yürümeye başladım. Soyunma odasındaki her yanı mahvolmuş tozlu aynada hasar kontrolü yaparken dudağımın ve kaşımın hafifçe açılmış olduğunu gördüm.

Ardımda bıraktığım bağrışmalar hışırdayan paraların sesine karışırken kollarıma ve bacaklarıma sardığım, artık tamamen çirkin bir sarı renk almış bandajları çıkarmaya başladım. Kendinden geçmiş kumaş parçaları ellerimin arasına düşerken, kendimi de, zamanla ne kadar yıpratmış olduğumu ve ruhumun bu kumaş parçaları kadar kendini bırakmış olduğunu iliklerimde hissediyordum.

Saatler, sekizi vurmak üzereydi. Kadınların olsa da yalnızca benim kullandığım soyunma odasını duvarındaki eski saatin birbirini kovalayan akrep ve yelkovanı gibi saniyeler aklımın içinde tıkırdıyordu. Şiddet, en önemli iletişim kanalımdı. Herhangi birinin, bana bunun dışında dokunması aklımı kaçırmama sebep olabilirdi. Bu sebeple ağrıyan yerlerimi önemsemek yerine kalbimde biriken bir heyecanla aynaya bakıp elimden sarkan parçalarla dudaklarımdaki ve kaşımdaki kanı sildim.

Okul kıyafetlerimi üzerime geçirip soyunma odasından çıkarken bağırışmalar arasında kendi dünyamın sesini duyamadığım için minnettardım. Artık bana ilginç bir şeymişim gibi bakmıyor, aksine beni kabullendiklerini belirtmek istercesine yanlarından geçerken selam veriyorlardı. Hepsinin burada olma sebebi çok farklıydı, tam da bu sebeple kimseyi sorgulamaz ağızlarını sıkı tutarlardı. Fakat yine de on sekiz yaşında, saçları tıraş edilmiş bir kızı burada gördüklerinde ilk başta çok dalga geçmişlerdi.

ABİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin