“Demek Cennete götüreceksin beni…” Dedi Beyazıd. Aslında hiç oralı olmamıştı. Hatun güzeldi zaten halası ona zinhar kötü hatun sunmazdı. Lakin aklında bindir şey varken bir hatun ona derman olamazdı. Hatun’u yollamaya karar verdi.
***
“Şehzadem…” Ağa yutkundu lakin kaçacak bir yeri de yoktu en sonunda kapalı dudakları gevşedi ve ağzından kelimeler dökülmeye başladı.
“Valideniz Mezide Haseki Sultanımız, hatunun gitmesini buyurdular.” Dedi Hatmi ağa. Lakin o daha lafının yarısını zikretmişken şehzade dairesinden hışımla çıkmıştı bile. Ne işler karıştırıyordu bu validesi? Bir hatunu saraydan göndermek gibi küçük hesaplar Muazzez ve hain emellerine hizmet etmek değil de neydi? Şehzade, taşlığın soğuk mermer merdivenlerini birbir çıkarken taşlıktaki hatunlar şehzadenin hiddetinin nedenini kendi aralarında sual etmeye başlamışlardı bile. Bu sırada Mezide Sultan’ın dairesinden gözlerinden akan birkaç damlayı eliyle temizleyen Şehnaz çıktı.
“Şehzadem.” Dedi ve eğildi. Tanrı göndermişti ona şehzadesini. Biraz önce Haseki Sultan dairesinde olanlar onun için çok ağırdı. Güniz Hatun gidince o gün onun yerine geçen Caterina Hatun’un yüzü paramparça olmuştu. Yanıklar öyle acı vericiydi ki Hatun olay başına geldikten birkaç saat sonra canını kıydı. Zaten Şehnaz’ın istediği de buydu. Lakin bunu o zavallı hatuna değil Güniz’e yapmalıydı. Güniz’in gittiğini o akşam yeni cariye Güniz’in yatağına kurulana kadar kimse bilmiyordu haliyle Şehnaz da bilemezdi. Mezide Sultan, şehzadesiyle biricik hasekisi Şehnazın arasının açılmaması için cariyeyi apar topar yolladığını lakin Şehnaz’ın böyle bir iyiliğe layık olmadığını gördüğünü söylemiş adeta kapı dışarı etmişti Şehnaz’ı. Ne kadar kavga ettikleri olsa da Şehnaz’ın en büyük destekçisiydi Mezide Sultan. Ve şimdi Şehnaz onu kaybetmişti. Lakin o hiç bilmeden sığınacağı limana yanaşmıştı işte. Şehzadesi karşısındaydı. Önce biraz naz edip susacak sonra validesine karşı dolduracaktı Murad’ı.
Lakin Şehzade Murad Şehnaz’ın yüzüne bile bakmadan içeri girdi. Şehnaz’ın ise başından aşağı kaynar sular döküldü karnına ağrılar saplandı adeta nefesi kesildi. Murad ise daireye girer girmez hiddetli gözlerini validesinin gözlerine dikti.
“Validem!” Diye bağırdı.
“Aslanım celallenme ne oldu sana böyle?” Dedi Mezide, başlarına kötü bir şey gelmemiş olması için dualar okurken.
“Güniz Hatun! Onu nereye yolladıysanız derhal geri istiyorum Validem!” Dedi.
“Zinhar olmaz aslanım.” Dedi Mezide oğlunu yatıştırmak istercesine omuzlarına dokunmuştu bu sırada.
“Derhal dedim validem!” Diye bağırdı bu sefer.
“Aslanım kendine gel! Gönderemem zira hatunu Halan Mihrişah Sultan ile birlikte Beyazıd’ın canını alması için yolladık! Haremdeki kimse bilmiyor. Zira Muzzez’in casusları bir bir anlatacaktır.” Diye fısıldadı Mezide. Bu sırada daireye Hatmi Ağa girdi.
“Sultanım, Şehzadem, Şehnaz Sultanımız doğum yapıyorlar.” Dedi ağa karşısındakilerin ona bir tepki vermediğini görünce.
“Benim iznim olmadan.” Dedi Murad ve parmağını havaya kaldırdı.
“Bir daha böyle bir şey yapmayın!” Diyerek doğum yapan karısının dairesine koştu.
***
“Ahh!” Şeklinde bağırış sesleri bütün daireyi hatta haremi etkisi altına almıştı. Daireye girip çıkan ebelerin haddi hesabı yoktu. Bir köşede Şehnaz’ın nedimeleri dua okuyor diğer tarafta cariyeler ebelerin deidklerini yapıyordu. Şehnaz o kadar çok acı çekiyordu ki, bu sarayın her bir yanını saran bağırışlarından acı okunuyordu. Gülşah, en sonunda sultanının ağzını bez ile kapatmayı akıl ettiğinde Şehzade Murad ve Mezide Sultan daireye varmışlardı.
“Durumu nasıl hekim kadın?” Diye sual etti Mezide. Bu sırada daireye gebe kızı Hüma ve öteki kızı Gevher de teşrif ettiler. Hüma en başından beri Şehnaz’ı çok sevmişti. Zaten Şehnaz onun cariyesi olarak hareme girmişti. Hemen Yatağın başına geçip ona moral verecek birşeyler söylemeye başladı. Gevher ise ona karşı mesafeliydi. Yiğenlerinin anasıydı sadece o. Hatta sadece kendi kanından olan çocukların taşıyıcısıydı ve nihayetince bir köleydi.
“Bebek ters geliyor sultanım daha önce hiç böyle zor bir doğumdan kurtulan.” Dedi Ebe kadın lakin lafını devam ettiremedi.
“Ağzından yel alsın ebe hatun! Ona bir şey olursa bizzat senin kellen gider.” Dedi Mezide. Bu sırada Şehnaz adeta ağzındaki bezi tükürürcesine attı ve bağırmaya başladı.
“Murad! Muradım! Şehzadem! Ah! Ölüyorum!” Aynı anda ağlıyordu da. Murad da kardeşi Hüma’nın karşısına geçti ve karısının elini tuttu.
“Sana bir şey olmayacak daha çok evladımızı kucağımıza alacağız Şehnaz’ım.” Dedi ellerini öptü. Şehnaz ise şehzadenin ellerini tuttu ve kalbine götürdü son bir kez daha ebenin oda dediğini yaptı. Bu sırada bir ağlama sesi duyuldu.
“Bir Şehzade! Bir şehzadeniz daha oldu!” Diye bağırdı Gülşen bebeği eline alırken. Ardından bebeği yıkayıp annesine vereceklerdi lakin Şehnaz’in kahkahaları bir süre dairede yankılandıktan sonra gözleri kapandı.
***
Bir hafta geçti. Bu süre zarfında kırım Hanlığına Moskoca Knezliği saldırdığı için asker gelmediği öğrenildi. Bunun duyan Murad ve Validesi derhal Murad’ın Sultanlığını ilan etti hutbe okutup para dağıttılar. Beyazıd kaybediyor oluşunun verdiği hırsla her şeyi yakıp yıkmaya başlamıştı. Validesi Muazzez ise soruna çözüm aramak için Osman Paşa ile bölüklerden birkaçını kırıma desteğe yolladı. Payitahtta eğlenceler sürüyordu.
Beyazıd yine divanda çıkan sorunlardan dolayı hiddetle otağına geçti. Bu sefer onu otağında biri bekliyordu. Güniz 1 haftadır birkaç kere reddedildiğinden dolayı Mezide tarafından uyarılmıştı. Kızın bir bacağı çıplak bir şekilde arsızca şehzadeye sergileniyordu. Hatta sadece edep yerleri kapalıydı. Bir eli ile saçlarıyla oynuyor diğer eli ise kalçasındaydı. Üstelik bunu Şehzadenin yatağında yatarken yapıyordu. Şehzadeyi görünce onu cezbedecek şekilde gülümsedi ve saten çarşafı da önünü kapatacak şekilde tutarak ayağa kalktı. Lakin kalkık güzel kalçaları ve sırtı tamamiyle anadan doğmaydı. Şehzade zaten arkasını görmüyordu ama tahmin edebiliyordu görüntüyü. Kız, şehzadenin etrafında dolanmaya başladı. Çıplaklık diye düşündü. Ve Şehvet. Bir erkeğin hayır diyemeyeceği iki şeydi bunlar ve üçüncüsüne doğru yola çıkıyordu Güniz.
“Gu..gu…”
“Giulia efendim.” Dedi Güniz mahcup bir tavırla.
“Sultanımız sizin bazı zevklerden bu soğuk otakta arınmış olmak isteyeceğinizi ve buna saygı duymamı istedi. Bende artık öyle yapacağım.” Diye devam etti. Oyun mu oynuyordu bu kız? Karşısında çırılçıplak dolanıyor sonra da saygı duymaktan bahsediyordu.
“İyi bir dinleyiciyimdir.” Diye devam etti kız. Şehzade ise öylece donup kalmıştı bu durum karşısında.
“Bana dertlerinizi anlatabilirsiniz…” Diye devam etti kız şehzadenin kulağına eğilerek. Ardından yere serilmiş büyük haritanın yanına oturdu. Bacakları şuan oldukları İzmit civarına denk geliyordu gövdesi ise İstanbula. Şehzadede yanına oturdu.
“Osmanlıyı istiyorum.” Dedi keskin bir ses tonuyla.
“Bunun için.” dedi bu sırada şehzadenin elini tutup bacaklarından gövdesine kadar gezdirdi.
“İlk önce İstanbul’u fethetmelisiniz.” Dedi ve Şehzadenin eli bacakarasına gelince durdu. Şehzade de öyle yapacaktı.
“Hadi İstanbul’u fethedelim.” Dedi ve kızı şevhetle öpmeye başladı.
Resimdekiler Güniz ve Beyazıd. Bu bölümü sevgili arkadaşım Hazal'a adıyorum . Yaklaşık bir saat önce bana kendi hikayemi önermesiyle gelişti olaylar :) Sizce Güniz şehzadeyi zehirlemeyi başaracak mı? Şehnaz öldü mü? Muazzez ve Güniz'in karşılaşması nelere sebebiyet verecek?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sultanın Aşığı
Historical FictionCostance d'Entença, Aragon'un büyülü diyarından savrulup kendini Osmanlı'da bulan genç bir köledir. Yolu harem ağası Badem ile kesişince kendisini Mezide Canan Haseki ile Muazzez Haseki'nin amansız mücadelesinin içinde bulur. O diğerleri gibi bu sa...