Şehzade Murad hızla dairesinden çıkıp Harem’e doğru koşmaya başladı. Kalfalar da Güniz de şaşkınlıktan küçük dillerini yutmuş gittikçe kaybolan şehzadenin siluetine bakıyorlardı. Güniz kesin Şehnaz Sultan ben mor mendili alınca canına kıymaya kalktı mektup bıraktı dairesine Şehzade de ondan gidiyor. Lakin gelecek. Benim için geri dönecek. Diye düşündü. Lakin durum hiç onun düşündüğü gibi değildi.
Şehzade Murad hareme gelince hızlı adımlarla Haseki Sultan dairesine geçti. Mezide, kızıları Hüma ve Gevher ile sohbet ediyordu terasında. Üç kadın birden Şehzade Murad’ın korku dolu bakışlarını üzerlerinde hissettiklerinde kısa bir sessizlik oluştu. Zaten Murad’ın yüzü her şeyi anlatıyordu.
“Hünkarımız, hakkın rahmetine kavuşmuş.” Dedi Murad en sonunda. Oysa üç kadında bunu genç şehzade odaya girdiği an anlamıştı şuan yaptıkları ise duygularını bastırmaktan ibaretti. Sanki kapı açıldığında ölümün kasvetli havası da şehzade ile birlikte içeriye girmişti. En sonunda Mezide ayağa kalkıp yavaş adımlarla evladının yanına gitti. Omuzlarından tutup ona güç vermeye çalışırcasına konuşmaya başladı.
“Evladım, Murad’ım. Ben senden razıyım al…” Lafını bitiremeden Murad tekrar konuşmaya başladı. Hışımla omuzlarından tutan Validesine sarstı. Burnundan ateş fışkırıyordu sanki.
“Hünkarımız 3 ay evvel hakkın rahmetine kavuşmuş. Damat Süleyman Paşa bize ihanet etmiş saklamış Validem. Beyazıd askerlerle, paşalarla üzerimize gelmek için hazır bekliyor.” Dediğinde divanda oturan kız kardeşi Hüma’nın karnına sancı girdi.
“Zevcem…böyle bir şey.. katiyen…yapmaz!” Dedi acı çığlıklarının arasında. Ebe kadın çağırıldı. Bu sırada hareme dönen Güniz üzerini değiştirmeden yatağına yattı yorganını üzerine örttü. Lakin yukarıdaki seslerden dolayı uyanan cariyeler ondan intikam olmak istermişçesine konuşuyorlardı.
“Kapı da mı kaldın Güniz hatun? Olacağı buydu işte.”
“Pek de meraklıydı. Şehzade’nin dairesinin tozunu yutup geldin işte iyi oldu.” Dedi Olga. Oh canıma değsin demişçesine Güniz’i süzmeyi de unutmadı.
“Ay bu daireye bile girememiştir ki!” Kızlar gülmeye başladılar.
“Şehzade bunu görür görmez götürün bunu ne çirkin şey deyip Hasekisine gitti anlaşılan.” Dedi bir ötekisi. Güniz çoktan gözlerini kapatmıştı. Lakin onunda dakikalar geçtikte aklını zehirlemeye başlayan düşünce buydu. Ya Şehnaz’a gittiyse? Ne yapacaktı? Onu barındırmazdı bir kere Şehnaz. Lakin Şehzade onu sevmişti bu kadar çabuk vazgeçemezdi sevdiğinden. Güniz çığlık atmak bağırıp çağırmak bir şeyleri fırlatmak istiyordu ama nafile. Dişlerini yastığına bastırıp sinirlerini böyle örtmeye karar verdi. Ebelerin birinin gidip diğerinin gelmesi az önce dairenin önünde düşündüklerinin doğruluğunu kanıtlar nitelikteydi. Şehzade onu tekrar çağırınca, bin bir tane naz yapıp intikamını alacağına yemin etti.
Hüma Sultan’ın sancıları durdu. Ardından kız kardeşi Gevher ile birlikte dairelerine çekildiler. Mezide, oğlunun yanına gitti sanki bir daha onu göremeyecekmiş gibi sarıldı. Onca planı boşa gitmişti. Ölüm belki de kapının arkasındaydı onlar için.
“Murad’ım… Hünkârıma bir erkek evlat vermek en büyük gayemdi. Sen doğdun muradım gerçekleşti. Vaz geçemeyiz. Bu kadar kolay vaz geçmek Osmanoğluna yakışmaz! Kendine gel! Hem kimden geldi bu haber? Hakikatin bu olduğu ne malum?” Dedi oğlunu yatıştırmak istercesine.
“Hüsrev Paşa, Halam Mihrişah Sultan’ın zevcesi haber etti. Muazzez ile antlaşmışlar. Halam da yoldaymış yakında burada olacak.” Dedi Murad defalarca okuduğu mektubun bir satırını tekrarlayarak.
“Evladım, peki madem asker onların elinde. Neyi beklerler?” Dedi Mezide.
“Kırım’ı Valide. Muazzez akrabalarına haber etmiş onlarda bize karşı cephe alacaklar.” Muazzez Kırım Han’ının kardeşiydi ve Mezide ondan yardım isteyeceğini en başında bile biliyordu lakin kockoca orduyu nasıl dize getirebilmişti bu kadın?
“Ya Anadolu beylerbeyi? Rumeli Beylerbeyi? Mısır Valisi? Acemler? Hepsi mi onlardan yana!” Dedi Mezide bir çıkar yol ararken.
“Hüsrev Paşa canla başla çalışıyor lakin Validem elden bir şey gelmiyor.” Dedi Murad. Çoktan kayıp etmişti o.
“Hemen yelkenleri suya indirmek yok Aslanım! Ben o kadar çileyi bunun için mi çektim! Kor ateşlerin içinden geldim ben bununda bir çaresi var elbet. Yeniçeri Beyazıd’ı istemez. İstemez zira Kırım’ın divanı yönetmek isteyeceğini bilir. O tatar fahişesi memleketlilerini yerleştirecek Payitahtın her yanına. Yeni çeri Ağası Ferhat’a yazalım evvela. 3. Vezir Ahmed Paşa’ya da Süleyman Paşa’nın ihanet ettiğini. Eğer bizim yanımızda olursa Gevher’i ona verip Sadrazamlığa onu getireceğimizi. En geç bir haftaya hutbeni okutup altın bastıracağız oğlum. Tahta çıktığını müjdeleyeceğiz 7 cihana.” Dedi Mezide ardından Oğlu onun yanından ayrılıp Hasekisinin yanına geçti. Şehnaz oğlu Mehmed’e sarılmış melekler gibi uyuyordu ikisi de. Birden Mehmed’in gözleri aralandı.
“Baba!” Diye bağırıp Murad’ın boynuna atladı. Korkuyla uyanan Şehnaz kendisine bakan Aşkını görünce gülümsedi. Adeta çocuklar gibi boynuna atladı.
“Bana geleceğini biliyordum.” Dedi mutluluktan kalbi yerinden çıkacakmış gibi atarken. Lakin bilmediği bir şey vardı. O da Şehzade’nin yanlışını anlayıp ona gelmemiş olmasıydı. Belki de son kez oğlunun 5 yıllık Cariyesinin yanında huzuru bulabilmek için gelmişti. O gece üçü birbirlerine sarılarak uykuya daldılar. Sabah kalktıklarında Şehzade çoktan gitmişti. Şehnaz giyinip süslendi. Oğlunu Enderun’a hocalarına emanet ettikten sonra Taşlığa indi. Herkes onu görünce eğildi.
“Sultanım bu gün neşeniz pek yerinde.” Dedi hatunlardan biri Şehnaz’ı süzüp. Şehnaz ise gülümsedi.
“Dün Şehzadem yanıma geldi. Yaptığı yanlışı telafi etti. Sözüm o mor mendili göğsünde taşıyan hatunda. Sen yüreğine kor istersen o mendili. Murad’ın yüreğine benden başkası haram.” Dedi ve dağları deviren yürüyüşüyle kendinden emin bir şekilde Taşlığı terk etti. Güniz’e demek istediği şey gayet açıktı. Lakin ortalıkta Sultan’ın zafer naralarını dinlemiş bir Güniz yoktu. Elbette kulağına gidecekti lakin o Haseki Mezide Sultan’ın dairesindeydi.
“Beni emretmişsiniz Sultanım.” Dedi eğildikten hemen sonra Güniz. Mezide’yi süzdü. Lacivert ve kaftan ve yakutlarla bezenmiş tacıyla her zamankinden daha İhtişamlı bir görüntüye sahipti bugün. Mezide yanındaki Cevriye Kalfa’ya “Getirin.” Dedi. İki kapıkulu Badem Ağa’yı kollarından tutup daireye bıraktılar.
“Ne oluyor Sultanım?” Dedi Güniz tek kaşını kaldırarak. Mezide derin nefes aldı. Oğlu ateş altındayken Şehnaz’a rakip diye bu yılanı evladının koynuna sokamazdı. Kızın çehresinden belliydi yüz verince tepesine çıkacağı. O vakit yılanı küçükken ezmek farzdı. Küçücük boyuyla yıllardır emrinde olan ağayı mundar etmek parmağında oynatmak neydi?
“Badem sen yıllardır hizmetimizdesin lakin duyduk ki artık bu haremde bizden habersiz işler çevirirsin. Hangi hakla yaparsın bunu?” Dedi Mezide. Öyle sinirliydi ki sol tarafındaki şeytan kulağına zehir akıtıyordu adeta. İkisinden de çıt çıkmadı. Aslen kız hala olayı anlayabilmiş değildi.
“Gülşen Hatun gelip itiraf etti bütün pisliklerinizi. Utanın yaptıklarınızdan. Artık bu haremde zinhar yeriniz yok. Hakkınızdaki kararımı verinceye kadar mahzende çürüyün. Belki aklınızı başınıza devşirirsiniz!”
İstediğim oy sayısına ulaşamadım ama bir hafta geçti ve sadece 1 oy eksik olduğu için sizi kıymayıp seni bölümü yayınlıyorum. Bu bölümde olaylar biraz değişiyor. Asıl konuya giriyoruz. 10 oy ve 100 görülmeye yeni bölüm gelecek. Sizi seviyorum değerli okuyucularım :) Ayrıca sizde devamında ne olacak ne düşünüyorsunuz lütfen yazın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sultanın Aşığı
Ficción históricaCostance d'Entença, Aragon'un büyülü diyarından savrulup kendini Osmanlı'da bulan genç bir köledir. Yolu harem ağası Badem ile kesişince kendisini Mezide Canan Haseki ile Muazzez Haseki'nin amansız mücadelesinin içinde bulur. O diğerleri gibi bu sa...