on üç.

28.3K 388 125
                                    



Üstümde saten, kısa, kırmızı bir elbise ayağımda da siyah botlarım vardı. Sarı saçlarımı çoğu zaman yaptığım gibi açık bırakmıştım. 

Hızlı adımlarla abimin odasına doğru yürümeye başladım. Kapısında "Çocuk Doktoru. Eren Yıldırım." yazıyordu. İçimden 'havalı' diye geçirdim. Çünkü öyleydi.

İçeride hasta olup olmadığını bilmiyordum ve umrumda da değildi. Kapıyı tıklatıp cevap gelmesini beklemeden içeri girdim. Şansıma kimse yoktu.

Abim kafasını bilgisayarından kaldırıp kapıya çevirdi.
Yanına yaklaştım. "Merhaba!"

Beni gördüğüne şaşırmıştı. "Hayırdır, ne oldu da yolun bu hiç sevmediğin hastaneye düştü?" Ne kadar iyi tanımış beni canım abim.

En enerjik, canlı sesimle karşılık verdim. "Evde yapacak bir şey olmadığını fark ettim, en azından burada insanlara sataşabilirim." Eh,  yalan sayılmazdı doğrusu. "İyi madem. Beni işimden etme de ne yapıyorsan yap. Gelmişken çocuk psikiyatristi Fatih abine de bi' uğrayıp şu kafanı kontrol ettir." Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşti. "Daha çok ilgimi çekecek bölümler olduğuna eminin."

Mesela morg gibi. Arhan'ın vücudu gibi. Onun o mavi gözleri gibi. Yüzümdeki gülümsemeyle beraber odadan çıktım.

Koyu kahverengi saçlarını topuz yapmış bir hemşireyi durdurup morgun nerede olduğunu sordum. Hastanede yolumun hiç düşmediği yerlerden biriydi sonuçta. Kadın yüzüme anlayamamış gibi bir süre baktı.

Yüzümdeki gülümsemeyi sildim ve gözlerimi yaşlarla doldurmaya başladım. "Ş-şey ben... Abimin cesedini tesbit etmek için gelmiştim. Bana morgu bulmamı söylediler. B-ben ne yapacağımı bilmiyorum, o her şeyimdi."  Kadının yüzünde en nefret ettiğim şey belirdi.

Acıma.

Elini omzuma koydu. "Başın sağolsun canım benim. En alt kat, sol koridor. Tekrardan başın sağolsun." Kafamı sallayıp kısık sesle teşekkür ettim. Bu enayilikle nasıl okumuşlardı hayret ediyordum bazen. Kadının yanından ayrılmamla yüzüme sinsi bir sırıtış yerleşti. Göz yaşlarımı sildim ve morga doğru ilerlemeye başladım.













Her şey aslında abimin yanına zorla gelmemle başlamıştı. Bu hastaneyi hiç sevmezdim, çok sıkıcıydı. Beni zorla getirdiği günlerden biriydi. Abimin odasından çıkmış, hastanenin giriş katında dolanıyordum. Gözlerim bahçede sigarasını içen figüre takılmıştı. Hastanenin girişi tamamen cam olduğu için dışarıyı ve bahçeyi çok rahat görebiliyordunuz.

Adını ise hastanede memur olarak çalışan, hastanenin dedikodu kazanı olan Seda'dan öğrenmiştim. Bana neden merak ettiğimi sorduğunda ise o küçük, aptal beyninin hemen inanacağı basit birkaç yalan uydurarak cevaplayıvermiştim.




Asansörden indim ve adımlarımı sol koridora yönlendirdim. Duvarda, üzerinde yönü gösteren okların olduğu 'Morg' yazılı bir tabela vardı. Okları takip ederek ilerledim ve kapısında 'Morg' yazan yere geldim.  Basit dört harfti ama birçok insan için çok şey ifade ediyordu. Bazıları için ölüm,korku demekti. Yakınını kaybeden insanlar için acı, yalnızlık. Oysa benim için Arhan demekti. O sert, gri, parlak masanın üstüne çıplak yatıp beni incelemesini ne kadar isterdim.

Kapıyı çaldım ve cevap gelmesini beklemeden içeri girdim. Masada yatan bir ceset yoktu. Hayallerim yıkılmıştı, oysa ne kadar çok ceset görmek isterdim.

Elindeki evraklardan kafasını kaldırıp gözlerimi baktı. Kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı. "Doktor harici birinin buraya gelmesinin yasak olduğunu biliyorsun değil mi?"

Omzumu silkip gri masanın üstüne oturdum. Kim bilir kaç çıplak, ölü bedenin yatırılıp, deşildiği masada oturuyordum ve bu beni daha da heyecanlandırıyordu. Neredeyse heyecandan boşalabilirdim(!)
Yaptığım her haraketi dikkatle inceliyordu. Onun gibi bir adamdan da bu beklenirdi. Ona asla açık vermemeniz lazımdı yoksa kim olduğunuzu umursamadan sizi oradan vururdu.

"20 dakikam var sonra yeni ceset geliyor, ufaklık." Heyecanla ağzımı açtım. "Ben de izleyeceğim değil mi?Lütfen! Lütfen!" Susmam için elini havaya kaldırdı. "Başka türlü başımdan ayrılacağa benzemiyorsun." Yüzümü büyük bir gülümseme kapladı.

Bana yaklaşıp bacaklarımın arasına girip, ellerini bacaklarıma koydu. Ağzım açık şekilde kafamı kaldırmış ona bakıyordum. Yüzüme eğildi. "Hissetmek ister misin? Ölümü."
Transa geçmiş gibiydim ve deli gibi istiyordum. Yavaşça kafamı salladım.

Beni tamamen masaya yatırdı. Dümdüz bir çubuk gibiydim. Bacaklarımı ve kollarımı biraz aralık bırakmamı söylemişti. "Gözlerini kapat. İyice odaklan. Vücudun aynı bir kaya gibi sert. Nefes almıyorsun." Ellerini hafifçe bacaklarımda gezdirdi. "Hiçbir sey görmüyorsun, duymuyorsun, hissetmiyorsun." Elini bacaklarımdan çekip, elbisemin üstünden karnıma koydu. Parmaklarını sertçe bastırarak aşağı doğru çizik attı sanki gövdemi neşterle açıyormuş gibiydi.

"Vücudun açılıp her detayına kadar inceleniyor ve en kötüsü ne biliyor musun? Senden geriye kalacak tek şeyin cansız vücudun o da çürür, toprak olur gider. Geriye sana dair hiçbir şey kalmaz. İnsanların kafasında ki anılar dışında."

Bileklerimden tutup beni aniden oturur pozisyona getirdi. Gözlerimi açmamla kısmam bir olmuştu. Karanlıktan sonra bu beyaz ışıklar rahatsız ediyor ve acıtıyordu, aynı Arhan'a olan ilgim ve hayranlığım gibi.

Büyük Kötü Kurt || Daddy IssuesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin