yirmi iki.

19.1K 401 81
                                    



Büyük bir otel odasındaydık. Anladığım kadarıyla Arda'da iyi para vardı. Arda, Arhan'a eğer kötü hissederse ay suyu içmesini söylemişti. Onun ne olduğunu bilmiyordum.

Arhan kendini tuvalete kilitlemişti Arda ise otel odasının ortasına beyaz, ayaklı tahta getirmişti ve oraya bir şeyler yazıyordu. Kafası Allah'ına kavuşmuş iki koca yetişkinle ne yapacağımı bilmiyordum. Mutfak tarafına geçtim ve kendime Churchill yapmaya başladım. "Madem otel odan vardı neden otelin barına gitmedin?"

"Çünkü adım orada kara listede." Arhan'ın arkadaş çevresi benimkinden de tuhaftı. Tuvalete gittim ve kapıya vurmaya başladım. "Açar mısın artık şunu? Arhan!"

Kilit sesi geldi. Kapı açıldığında karşımda gözleri ağlamaktan kırmızı olmuş bir Arhan vardı. "Çıkmıyor." Habire ellerine bakıyordu. "Çıkmayan ne?" Ellerini gösterdi. "Kanlar." Elleri temizdi, hiçbir şey yoktu. "Belki de ay suyu içmenin vakti gelmiştir."

Arhan'ı bileğinden çekerek otel odasının salonuna getirdim. "Biz ay suyu içmeye gitmeliyiz." Ay suyunun ne olduğunu bile bilmiyordum! "Ben de geleyim." Elinde ki tahta kalemini bıraktı.

Otelden çıkmıştık, Arda bir taksi durdurup bizi bir yere getirmişti. Geldiğimiz yer kapalı bir kafeydi.

Arhan, Arda'ya döndü "Anahtarın var değil mi?" Arda kaşlarını çattı. "Hayır?"

"Burası senin kafen ne demek anahtarım yok!"

"Ben hiçbir zaman anahtar taşımam ki!"

"Çekil önümden." Arhan cebinden ufak bir çakı çıkartıp kilitle oynamaya başladı.

Ah o çakıyla benimle oynasan...

Bir süre sonra kilitten ses geldi. Arhan kilide hafif bir tekme atınca kilit açılmıştı. İçerisi baya karanlıktı. Telefonumun fenerini açmamızla beraber karşımızda esmer bir adam gördük. Adam elinde tuttuğu pırasayı birden Arda'nın kafasına geçirdi.

"Arda!"

Arda eliyle kafasını tutuyordu. Elini çekip adama baktığında bağırdı. "Eren!"

Eren denen herif elindeki pırasayı yanımızdaki sebze bölümüne bıraktı. Burası sadece kafe değildi. Kafe, kitapçı, manav karışık bir şeydi. "Sizi hırsız sandım!" Eren söylendi.

Şu an aklı başında olan tek kişi oydu. Yani tek muhattapım."Bize ay suyu lazım." Kafasını bana çevirip gülümsedi. "Oh! Anladım." Bu gece anladığım tek şey şuydu: Arda gerçekten tuhaf bir tipti ve herkes buna alışmış gibi görünüyordu.

Eren birkaç yeşil sebzeyi alıp mixerde içecek haline getirmişti. Sanırım ay suyu bundan ibaretti. Kafamı çevirip arkaya baktım. Arda yapay bir gülü kulağına sıkıştırmış Arhan'a sataşıyordu. "Beni siker miydin? Hadi ama, tabii ki sikerdin." Karı - koca gibiydiler.

Arda kitapların satıldığı yere gidip eline bir kitap aldı. "Şuna bak! Bu ne berbat bir kitap böyle." Kitabın arkasını inceliyordu.

Arhan, Eren'in ona uzattığı plastik bardakta ki yeşil suyu alırken Arda'nın elinde ki kitaba baktı. "O senin kitabın." Demek kitap yazıyordu.

"O-oh..." Kitabı yerine koydu.


Ay suyunu içmek Arda'nın aksine Arhan için zor olmuştu. Arda içtiği şeyden fazlasıyla zevk alırken, Arhan'ın kusmaması için elimizden geleni yapmaya çalışmıştık. Eren ellerini ikisinin omzuna koydu. "Bu gece benden bu kadar beyler, şimdi kafeden defolun." Arhan'ın, Arda'nın boğazına yapışmasını bekliyordum ama gece hayal ettiğimden daha sakin geçiyordu.

Kafenin önünde bekleyen ikilinin yanına giderken arkamı dönüp Eren'e ağzımı oynatarak teşekkür ettim, karşılığında samimi bir gülümseme sundu. İki kişinin arkasını toplamak gerçekten yorucuydu, abimin neler hissettiğini biraz anlayabilmiştim.

"Otelin anahtarını almışsındır umarım." Arda, Arhan'a abartılı bir şekilde gözlerini devirdi. "Gece daha yeni başladı, ne oteli?"

Hayır, hayır , hayır.
Bu bir kabus olmalı.

Önümüzde duran taksi ile kendime geldim. Taksiyi ne ara çağırmıştı? Ön koltuğa bindi. "Atlayın sizi küçük ucubeler. Gelin ve damadı lunaparka götürüyorum!" Eski haline göre biraz daha kendine gelmiş Arhan'ı bileğinden çekip kendimle beraber arabaya soktum. İçtiği şey işe yaramıştı. LSD alanların onlar olmasına rağmen zaman ve yer kavramanı kaybetmiş kişi bendim. Arda ne yaptığını bilmiyordu, Arhan'ın ne hissettiğini ya da ne düşündüğünü anlayamıyordum ,yüzünde boş bir yüz ifadesi vardı; beni ise oyuncak bebek gibi oradan oraya çekiştiriyorlardı.

Taksi renkli ve gürültülü lunaparkın önünde durdu. İnsanlar olduğuna göre saat tahmini on bir, on ikiydi. Arda hızlıca taksiden inip, kapımızı açtı. "Bu gece bendensiniz!" Bizi duymayıp, kendi hayal dünyasında takılıyormuş gibi duran Arhan' ı da çekip, arabadan çıkarttım. Jo içen arkadaşlarımla beraber aynı ortamda bulunmuştum ama hiç madde almış biriyle olmamıştım.





Çarpışan arabalara, gondola ve balerine binmiştik. Arda balerinde midesindekileri tutamayıp kel bir adamın üstüne kusmuştu, kalabalık olduğumuz için kimin kustuğu anlaşılmamıştı. Şimdi ise dönme dolabın önünde duruyorduk.

Ve ben dönme dolaptan nefret ederdim.

Pembe bölmeye bindiğimizde bölme ağırlığımızdan sallandı. "Lütfen inelim!" Arda alayla bana baktı. "Gondola ve balerine binip çığlık bile atmayan kız dönme dolaptan mı korkuyor? Saçmalama." Hareket etmeye başladığımızda sıkıca yanımda oturan Arhan'ın kolunu kavradım.

Lütfen çabuk bitsin! Lütfen çabuk bitsin!
En tepeye geldiğimizde iyice Arhan'a sokuldum. Arhan kolunu omzuma sarıp Arda'ya sataşmaya başladı.

"Seni aşağı atmak istiyorum. Başımıza iş açtın yine." Arda gülümsedi. "Bence o kadar da kötü değil, sayemde küçük manitanla daha da yakınlaştın." Arhan gözlerini devirip duymazdan geldi. Ben ise tüm korkumu bir kenara bırakmış 'manita' kelimesinin karnımda uçurduğu kelebekleri sakinleştirmeye çalışıyordum.

Üç dakika sonunda dolaptan inmiştik. Arda'nın elini tuttum. Arda'ya döndüm. "Artık başka bir şeye binmek yok. Gidiyoruz." Kafasını salladı. "Haklısın, yorucu bir gece oldu. Ben taksiyi çağırayım."

Telefonunu çıkartıp taksiyi ararken ben de tekrardan Arhan'a döndüm. Kollarımı beline sardım. "Gerçekten berbat bir gece." diye mırıldandım.
Ellerini kafamın üstünde birleştirdi.

"Farkındayım... Yoruldun mu?"

"Ben yorulmadım, sen asıl kendine bak. Kim bilir beni ne olarak görüyorsun." Kıkırdadı. "Arada gözlerin büyüyor ve rengarenk olup dönmeye başlıyorlar." Yeterince korkutucuydu.

Araba sesiyle Arhan'dan ayrıldım ve önümüzde duran taksiye bindim. İstanbul'un renkli gökdelenlerinin ışıkları taksi camından yüzüme vuruyor ve aklımda bugün radyoda duyduğum şarkılar çalıyordu. Ne yapacağını bilememe ve ümitsizlik hissi sardı bedenimi. Taksi ise tenha, karanlık bir çocuk parkında durdu.

Arda...

Ona gerçekten inanmış mıydım? Taksiden indiğim gibi yanına gidip karnına yumruk attım. "Otele geri döneceğimizi söylemiştin!" Acıdan karnını tuttu. "Aslında otele geri dönüyoruz tarzı bir şey ağzımdan çıkmadı." Arhan cebinden sigarasını ve çakmağını çıkartıp parka yöneldi.

İkimizde onun ne yaptığını izliyorduk. Kaydıraklardan birinin ucuna oturdu, sırtını kaydırağa yasladı ve orada yatmaya başladı. Dudakları arasında yaktığı sigarası ve mükemmel vücuduyla o kadar muazzam duruyordu ki yanımızda Arda olmasa bu tenha, karanlık parkta o kaydırağın üstünde onunla sevişirdim.

Ayaklarımı sürüyerek yanına gittim ve tepesinde dikilip ona bakmaya başladım. Kucağını patpatladı "Otur."
Dediğini yaptım ve ben de onun kucağıda yatmaya başladım. Bir yandan sigarasını tutup bir yandan kollarını bana sardı. Kafamı çevirip Arda'ya baktım. Kaydıraklara tırmanıp sonra da aşağı atlıyordu. Bu çocuksu haline laf yetiştirecek enerjim kalmamıştı. Kafamı önüme çevirdim ve sigara dumanı eşliğinde Arhan'ın yüzükleriyle oynamaya başladım.

Gece belki de o kadar berbat değildi.

Büyük Kötü Kurt || Daddy IssuesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin