"İnsanlar bizim cidden çıktığımıza inanacak Hürkan, saçma salak şakalar yapma." Kahve saçlı olan Ömer'in cümlesine karşılık konuşamadı, bir şey söylemesi gerekiyordu ama kafasındaki düşünceleri toparlayamıyordu. Sıkıntıyla mırıldandı. "Çok... Ciddiye alınası bir şey değil bu kanka, neden kafaya taktın ki? Sadece şakaydı."
Ömer Hürkan'ın umursamaz tavrına karşı kaşlarını çattı. "Komik misin?"
Hürkan kıvırcık saçlının gerçekten hoşlanmadığını fark etti, yargılamak ona düşmezdi belki ama neden bu kadar hassas davrandığını merak ediyordu. Kısık sesle sordu. "Her konuyu alttan alabilen sen, neden özellikle buna takıldın Ömer? Özel bir sebebi falan mı var?" Kıvırcık saçlının kahve gözleri beklemediği cümleye karşı irileşti, Hürkan'a doğru yargılarcasına bakıyordu, kaşlarını çatıp sordu. "Ne zamandan beri özel hayatımı sorgular oldun kardeşim, cidden sevgili falanız da benim mi haberim yok?"
Keşke... Dur, ne?
Hürkan düşüncelerini bastırma çabasıyla gergince güldü, belki gülümserse şuan bulundukları durumdan sıyrılabilirdi. İçten içe bunu dileyerek konuştu. "Tabii ki hayır oğlum, sadece..." Bakışlarını sevgi dolu bir gülümseme eşliğinde kıstı ve iç ısıtıcı bir ses tonuyla mimiğini tamamladı. "Sen ne açıdan bakmak istersin bilemem ama sana değer veriyorum, Ömer."
Kıvırcık saçlı olan duraksadı, ona... Değer mi veriyordu? Ömer'in bu güne kadar bir çok arkadaşı olmuştu ama Hürkan'dan başka kimse ona bu kadar değerli hissettirmemişti, bunu bilmenin verdiği düşüncelerle gözleri irileşti. "Hürkan..." Sesi istemeden kısık çıkmıştı. "Biz... Sen-?" Kavramaya başlıyordu, Hürkan ona bu kadar değer veriyordu çünkü kendisine arkadaş olarak falan bakmıyordu. Düşününce, her zaman doğal olan Hürkan kendisine "Kardeşim" derken sürekli ya geriliyordu ya da duraksıyordu. Sanki kendisini özellikle o kelimeyi kullanmaya zorluyormuş gibi... Kendisine karşı kullanmak istemediği için..?
Ömer yavaşça ayağa kalktı, yüzünde bir şeyleri anlamaya çalışırmış gibi bir mimik vardı. Tek kelime etmeden yavaş adımlarla odanın kapısına doğru ilerledi, tabii Hürkan da ne olduğunu anlayamayarak kalkıp peşinden gelmişti. "Ömer, iyi misin?" Kıvırcık saçlı olan duymamış gibi yapıp Hürkan'ın kendisi için ayırdığı odaya ilerledi, düşünmeye ihtiyacı vardı. Şuan neden burada olduğunu bile yargılıyordu, kalkıp gitmek istrdi ama... İstemiyordu da?
Hızla kendisini yatağa bıraktı ve başını ovuşturmaya başladı, düşünemiyordu bile. Göz ucuyla kapıda dikilen Hürkan'a baktı, uzun adam kendisine endişeyle bakıyordu. Tekrar seslendi. "Ömer..?" Hayır, düzgün gelmiyordu. Bir şeyler... Olması gerekenden farklıydı. Kıvırcık saçlı adam bu sefer kaçmak istemiyordu.
Uzandığı yatakta doğruldu ve bağdaş kurup Hürkan'a döndü, elini yatağa hafifçe vurup kaldırdı ve Hürkan'a oturmasını işaret etti. Uzun boylu adam bir süre kahve gözlere baktıktan sonra kararsız adımlarla ilerledi ve sakince kıvırcık saçlının gösterdiği yere oturdu. Meraklı bakışlarla onu süzüp konuşmaya başladı. "Eğer gerçekten bu kadar dert edeceğin bir konuysa, keserim. Ama senin tepkin beni şaşırttı, düşündüğümden çok daha farklı yaklaştın?"
Ömer gözünün önüne gelen bir kaç küçük sahneyle bakışlarını yere çevirdi, hayır, şuan konuşmaya hazır değildi. Hazır olduğunu hissedene kadar yere bakmaya devam etti, ve gereken güveni hissettiğinde kendi gözlerini kaldırıp açık kahvelere kenetledi. "Haklısın Hürkan, belki de bazı anıları beynimden atabilseydim daha farklı davranabilirdim. Ama şimdilik," Gözlerindeki yargıyı silip olabildiğince anlayışla yaklaşmaya çalıştı. "Bunu bir konuşalım ne dersin? Bana karşı olan yaklaşımın hakkında gerçekten dürüst olmanı istiyorum."
Hürkan ağzını araladı, "Ben-!" Ömer gözlerini kıstı ve uzun boylunun lafını kesti. "Sen yalan söylemeye hazırlandın, yapma Hürkan."
Kahve saçlı olan duraksadı, nasıl? Ömer nasıl onu kendisinden daha iyi anlayabiliyordu? Evet, az önce düşünmeden konuşup yine "Şakaa" diyecekti ama, belli ki artık yalan söylemeye ihtiyacı yoktu. Artık hiçbir şeyi saklayamayacağı düşüncesiyle derin bir nefes verdi, daha fazla gizlemesine gerek yoktu. Ama bir açıklama yapması gerekiyordu, hem Ömer'e hem de kendisine.
Dudaklarını araladı. "Ben, hiç aşık olmamışım sanırım, farklı hissettiriyor. Kız arkadaşlarımın yanındayken onlar gülsün diye onları mutlu edecek şeyler söylemeye çalışırdım ama düşününce bunu dostlarıma da yapıyorum. Farklı olan şey..." Bakışlarını kaçırıp daha kısık sesle devam etti. "Gerçekten sevdiğin kişinin yanında milleti güldürmeye çalışırken bile zorlanıyormuşsun, odağın bozuluyor ve söyleyeceğin cümlenin konuyla ne kadar alakasız olduğunu fark ediyorsun. Bulunduğun yerden o anlık uzaklaşıp saçma salak hayallere dalıyorsun ve geri geldiğinde hepsinin hayal olduğunu düşünüp üzülecekken, yine hayalindeki kişinin gülüşüyle üzüntün buhar oluyor." Ömer'e bakmak aklına bile gelmiyordu. "Onun yanında olumsuz duygular yok oluyor, istemeden mantık da uçup gidiyor tabii. Mal gibi oluyorsun."
Derin bir nefes aldı, daha çok konuşabilirdi ama tek başına olmadığını hatırladı, kendisini dinleyen biri vardı karşısında. Kafasını kaldırıp Ömer'e baktı. Kıvırcık saçlının tepkisini görünce gözleri irileşti.
Ömer iri gözlerle kendisine odaklanmıştı, gözleri hafifçe yaşarmıştı ve dudakları konuşmak istercesine hafifçe aralıktı. Ama belli ki diyecek hiçbir şeyi yoktu, dudaklarını birbirine bastırıp hafifçe yutkundu. Kısık sesle konuştu. "Hürkan. Ben..." Gözleri yere kaydı. "Ne demem gerektiğini bilmiyorum..-"
"Bir şey demek zorunda değilsin. Sadece..." Uzandı ve gözlerini karşısında kendisine şaşkınlıkla bakan kahve gözlerden çekip dudaklarına odakladı, nefesini kıvırcık saçlının dudaklarına vuracak şekilde vererek konuştu. "...Sadece bir defa."
Ehe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Komik Misin? (Porgola)
FanfictionŞaka amaçlı yazılmıştır, ciddi değildir. Bu ikiliyi (Porçay ve Hugola) yakıştırıyorum ve diyalogları aşırı hoşuma gidiyor. Ama asla aşırıya kaçmayacak bir kitap olacak ve cinselleştirilmeyecek. Siz de yapmayın. Porçay hoşlanmadağını söyledi zaten...