1.1

2.7K 409 260
                                    

bu bölüm jaespacman ithaf edilmiştir.

han jisung

"evet! işte az pişmiş etiniz hazır bay han,"diyerek elindeki beyaz ve kırmızı etle süslenen tabağı önüme koydu minho. gülümseyerek onun gözlerine döndüm.

"teşekkür ederim, çok lezzetli görünüyor." bu dediğime sırıttı ve karşıma otururken ellerini bana göstererek salladı. "bu eller yapıyor çünkü."

tatlı bir şekilde bana göz kırparken dudaklarımı yaladım. onu gülerek onaylarken gözüm saate kaydı.

19.26. yani daha vaktim vardı.

çatalı cidden az pişmiş olan ete batırdım ve küçük bir parça aldım. çiğnemek için kendimi zorlarken gülümsemeye çalıştım.

minho, cidden bunun için uğraşmıştı ve hevesini kırmak isteyeceğim son şey bile değildi.

"oh! dur sınav kağıdımı getirmeyi unuttum,"diyerek sanki beni anlamış gibi uzaklaştı. odalardan birine girerek hızlı bir şekilde tabağımdaki etin yarısından fazlasını çöpe döktüm.

vampir hızına şükretmem gerekirdi.

şüphelenmesin diye biraz et bırakmıştım tabağımda, onları da zorla yemeye çalışırken minho, gülümsemeye devam ederek elindeki kağıdı getirdi.

çocuk gibiydi. öyle olmalıydı da. yüzyıllarca yaşayan ben bile ona ayak uydurmakta zorlanıyordum. ama ilginçti ki, bu hoşuma gidiyordu.

tam kağıdı bana uzatıyordu ki acıyla inledi ve parmağını tutarak kanı engellemeye çalıştı.

"kağıt kesiği! böyle şeyler hep bana olur zate— jisung?"gözlerimi kapatarak ağzımı kapattım. siktir, tam da sırasıydı.

yeni avlanmama rağmen onun bir damla kanına karşı koyamayacak kadar berbat ve aç hissediyordum. kızıllaşan gözlerime ve uzayan dişlerimin beni ele vermesini, benden korkmasını istemiyordum.

böyle yaşamak istemiyordum.

"iyi misin, su getirmemi ister misin?"diyerek parmağındaki kana aldırmadan bana endişeyle baktı. sadece o bir damlayı istiyordum.

susuyordum. bu kadar dirayetsiz olamazdım.

"k-kan..."diyerek gözlerimi hafifçe açarak onu gösterdim. elim hala ağzımı kapatıyordu. "önemli değil, alt tarafı bir kesik—siktir ne yapıyorsun?"

boynuna sarılmamla bocaladı. hayır, onu ısırmıyordum, ısırmayacaktın da. sadece bağımlısı olduğum kokuyu daha fazla içime hapsetmek istiyordum.

"sadece, biraz böyle kalamaz mıyız?" kanlı parmağı olan eliyle belime sarılırken sakin kalmaya çalıştım.

sadece ısır ve öldür onu.

diğer eli de belime giderken nefeslerimin sıklaşmasına engel olamadım.

bir kez ısır, onun tadını bilmek istemiyor musun?

onu uzaklaştırmak istemiyordum, ondan uzaklaşmak da istemiyordum.

"hanji, iyi olduğuna emin misin?" kulağıma doğru söylemesiyle gözlerim iyice kapandı. nefes alışverişi o kadar net duyuluyordu ki.

hadi ama, sadece bir ısırık!

gözlerimin kırmızı olduğunu ve dişlerimin uzadığını hissettiğimde, sarıldığım beyaz tene uzandım.

ta ki işimi bozan iki kişi tarafından gelen telaşlı sese kadar.

"jisung hyung! biz de seni arıyorduk! neden minho'ya gideceğini bize de söylemedin? evdeki buzdolabını kendi kendimize mi dolduracağız?"

alaycı ve panik içinde olan jeongin'in sesi ve minho'nun hızla arkasını dönmesiyle hyunjin, minho'ya bir bitki koklattı.

"iyi uykular..." minho'nun bilinci kapanırken şaşkın bir şekilde ona baktım. bedenim jeongin tarafından çekilirken onlara döndüm.

"sanırım tam zamanında geldik." hyunjin sanki atlası taşıyormuş da sonunda bırakmış gibi nefes verirken minho'yu da koltuğa bıraktı.

"felix'in gelmesine 39 dakika, anne ve babasının burada olmasına 2 saat 45 dakika var."diyerek saatine baktı.

bir süre sessizlik olurken yutkundum ve soluk tene baktım.

ben nasıl bir şey yapıyordum az önce? bu kadar canavarlaşabilir miydim? hyunjin ve jeongin'e minnettar olmalıydım.

"eğer siz gelmeseydiniz,"cümlemi devam ettiremedim. jeongin anlıyormuş gibi kolumu okşadı ve konuştu.

"büyülerin işe yaramama sebebi senin insan kanıyla çok nadir besleniyor olman hyung,"hyunjin de onu onayladı. "jeongin gayet rahat bir şekilde etrafta gezebilir, çünkü buna karşı dirençli."

her şey üst üste gelirken gözlerimi kaçırdım. "bu benim sorunum değil." ikisi de göz devirdi. insan kanı çok tatmin edici olabilirdi, fakat tehlikeliydi de. seni daha çok vahşileştirirdi.

bu yüzden jeongin okula gidemezken, ben gidebiliyordum. çünkü onun çözümü kısa süreliyken benimki uzun süreliydi.

"minho'ya ne olacak?"diyerek kahverengi yumuşak saçları okşadım. uyanınca ondan özür dilemeliydim.

"sarhoş olmuş ve seninle yemek yemek dışında hiçbir şeyi hatırlamayacak. bu yüzden uyanınca sana mesaj atarsa şaşırma hyung," hyunjin'in söylediğine karşı başımı salladım.

"kim bilir neler düşünecek?"diyerek güldü jeongin. bu sefer göz deviren ben olsam da gülümsedim.

benimle eğleniyorsa ben de onunla eğlenebilirdim sanırım.

"birkaç dakikaya uyanır, o zaman kadar gitsek iyi olur."diyerek kapıya doğru ilerledi hyunjin. jeongin'de minho'nun yanında duran bana bakarken gülümsedim ve aklıma gelen şeyle yemek masasına ilerledim.

"hyung, gitmeliyiz!"jeongin de endişeli bir sesle ana seslenirken tabakta kalan küçük et parçasını ağzıma attım.

en azından, minho için bunu yapmalıydım.

—bölüm sonu.

evt aslinda cok sacma olabilir ama ficlerimin ardinda derin hikayeler yatiyor arkadaslar✋🏻😔 fikir veren herkes icin mwah🛐

poppin' •minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin