2.2

2.2K 360 209
                                    

jisung bu soruyla sanki hyunjin'in büyülü çorbasını içmiş gibi hissederken gözlerini büyüttü. minho'ya hafifçe bakış attığında ona bakmadığını, hatta felix'e kızgın bakışlarını sabitlediği gördü.

yine de doğruluk demişti ve cevaplamak zorundaydı. dürüst olmalıydı ama cevaptan kaçmayı da düşünmüyor değildi. minho'ya birkaç adım yaklaşmak bile tehlikeliyken onu öpmekten bahsediyorlardı.

"ben..."diye pürüzlü bir sesle konuşmaya başlarken herkes ona baktı. sanki birkaç saniye bile saatlere dönüşmüş gibiydi.

tam tekrar konuşacakken minho ayağa kalktı ve evlerinin bahçesine yöneldi. "sanırım oyunu burada bitirsek iyi olur." arkasını dönerek ilerlerken kırgın bir şekilde ilerlemeye devam etti.

bu kadar uzun beklemeye cevabını almış sayılırdı, belki de fazla erken davranmıştı. jisung, ondan o şekilde hoşlanmıyordu. ya da sadece flört ediyordu, ciddi düşünmüyordu.

bahçe kapısını açıp herkesin görüş açısından çıktığında derin bir nefes verdi. çardağa otururken arkasından gelen sesle oraya döndü. "minho, bekle!"

jisung'un sesi olduğunu fark ettiğinde her şey için çok geçti. işte, onu kibar olmaya çalışarak reddettiği kısma gelmişlerdi. en azından minho böyle düşünüyordu.

ikisi de ayağa kalkarak yüz yüze gelirlerken jisung konuştu. "yanıtımı beklemedin bile," minho yapmacık bir şekilde gülümsedi. "tereddütün cevabı almamı sağladı, merak etme."

jisung onun trip atar tavrına karşı nefes verdi. "bilmediğin şeyler var, benim için kolay değil." demesiyle minho devam etti. "eski sevgililerinden kalan bir travma mı? güvensizlik? aldatma?" başını iki yana salladı. "bunlar bir sorun değil, her insan aynı değil jisung."

kaşlarını çattı, "ayrıca bana kendin hakkında bir şeyler anlattın mı da bilmediğimi söylüyorsun?" jisung ardı ardına gelen bu sorularla sıkıştığını hissetti.

"tahmin edebileceğin bir şey değil, sana anlatsam inanmayacaksın bile. belki de korkup kaçacaksın, bunu göze almak istemiyorum." gözlerini kaçırdı. "sırf bunun için okuldan ayrılmayı düşünüyordum."

minho şaşkınca ona baktı. ne saçmalıyordu, bunları düşündükten sonra sakinleşmek adına gözlerini ona iyice dikti. "neyden bahsediyorsun? bana anlatmadan bilemezsin. bir hastalığın mı var? anlayamıyorum, jisung. sebebi de bana anlatmıyor olman." diyerek onu teşvik etmeye çalıştı.

jisung gözlerini birkaç kez kırptı. büyülerin etkisi geçiyor olmalıydı. kokular keskinleşse de hala vakti vardı. yorgun bir şekilde gülümsedi ve ona döndü. "evet, bu bir hastalık. berbat bir hastalık hem de. öyle ki, aşık olduğun kişiyle olmana bile izin vermiyor."

minho, dedikleriyle daha çok endişeli bir şekilde ona yaklaştı. birkaç adım ondan uzaklaştı, jisung. buna karşılık minho tekra yaklaştı. gözlerini kapatan çocuğa karşı elini jisung'un yanağına koydu.

"jisung, sana ne olursa olsun inanacağımı ve güveneceğimi bil lütfen." yüzleri arasında azıcık kalan mesafe jisung'u korkutmaya başlarken minho'nun dediklerine gülümsedi. buruk bir şekilde, başını iki yana salladı.

"anlatsam böyle demezdin, korkuyorum ben minho..." kısık bir sesle mırıldanmasıyla minho gözlerini ona dikti. "önemli değil, yine de kalbime ve kalbine güvendiğim sürece sorun yok, değil mi?" diye sordu yumuşak bir sesle.

minho da jisung da kendilerinden beklenmeyen laflar ederken şimdi sadece birbirlerine bakıyorlardı.

"sen de güvenmiyor musun, jisung?" diye fısıldaması ikisi için de son damla olmuştu. jisung, neler olacağını umursamadan dudaklarına bakan minho'nun dudaklarına eğilirken çoğu şey için çok geçti.

ikisi de birbirlerini yavaşça öperken düşündükleri tek şey 'şimdiki zaman'dı.


NAPICAZ SIMDI BEN ANLAMADIM😭

poppin' •minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin