1.5

2.4K 371 79
                                    

"hyung, sana diyorum!" jeongin belki de beşinci kere jisung'a seslenirken hyunjin, büyü kasesindeki menekşe yapraklarını iyice ezerken konuştu. "minho'yu düşünüyor, boşuna uğraşma bebeğim."

jisung ise onların bu hallerine karşı göz devirdi. önündeki siyah kupayı masaya bıraktı. içindeki kanı çoktan içmişti. "benden ve minho'dan bahsetmek yerine senden yıllardır istediğim şeyi yapamaz mısın?" iğneleyici sözleri hyunjin'in omuzlarının çökmesine yetti.

"sana denediğimi söyledim, senin kadar ben de bunu istiyorum hyung. biliyorsun," alınmış bir şekilde konuştuktan sonra ezdiği yaprakları bir kaba koydu. kokusunun ve diğer bitkilerin karışması için birkaç gün gerekiyordu.

jeongin onların arasındaki gerilimi azaltmak istercesine güldü. sevgilisine dönerek sordu. "o yapraklarla ne yapacaksın? ağrı geçirici olanlardan mı?"

hyunjin başını sallayıp konuştu. "sayılır, yeonjun ve soobin şu aralar midelerinin çok bulandığını söylüyor. onlar için hazırlıyorum." ardından gülümseyerek jeongin'e arkasından sarıldı. "onlarda civarın en iyi büyücüsüne danışmak istemişler."

"vampirlerin ne gibi bir mide bulantısı olabilir ki?" jisung kaşlarını çatarak ikisine döndü. hyunjin de gözlerini ona çevirip açıkladı. "insanlarla şu ara çok gezen sadece biz değiliz, diğerleri de bu dünyaya alışmak zorunda."

jeongin aklına gelen fikirle sevgilisinin kollarının arasından çıktı ve heyecanla elini kaldırdı. "neden bir parti düzenlemiyoruz? tabi, bizler arasında."

özellikle jisung'a hitaben söylediği şeyle anlamazca ona baktı. "ne? minho'yu o kadar kan emicinin arasına getireceğimi mi sanıyorsun?" alayla güldü jisung. asla böyle bir şey yapmazdı.

"öncelikle, sen de bir kan emicisin." hyunjin sinsice gülümsedi ve sarı saçlarını geriye attı. "ayrıca, onun okulda daima peşinde gezdiğini söyleyen sendin, hyung."

jisung ofladı ve elleriyle yüzünü kapattı. son olaydan jeongin ve hyunjin'e bahsetse de detaya inmemişti. "merak etme, minho'nun bundan sonra benimle konuşacağını düşünmüyorum."

jeongin tek kaşını kaldırdı ve onun yanıma oturdu. "ne demek istiyorsun, hyung? minho buraya geldiğinde sadece tartıştık demiştin," ardından sorgulamaya geçeceksen jisung onu durdurdu.

"siz akşam yemeğinde," bir süre doğru kelimeyi aradı. "yanımıza gelmeden önce minho'nun benim için hazırladığı eti çöpe atmıştım. yiyemediğim için." sözünü bitirdiği anda hyunjin sıkıntıyla ofladı ve jeongin de gözlerini kapattı.

"bana o an söyleyebilirdin, o kısmı da unutmasını sağlayabilirdim." demesiyle jisung da savunmasını yaptı. "neredeyse her şeyi unutsun mu istiyorsun? birbiriyle bağlantılı olduğu sürece bunun sonu gelmez." jeongin gözlerini kırpıştırdı ve hyungunu onayladı.

"hyunjin, sonuçta o anları tamamen silmiyorsun, sadece bulanıklaştırıyorsun." sarışın olan ellerini kaldırdı.

"insan beyni puslu bir ormandan başka bir şey değil çünkü, o kadar ağaç arasından bu yaprağı hatırlaması mümkün mü sanıyorsunuz?" olayı kendine uyan bir metotla anlattı. jisung ise 'önemi yok' dercesine kafasını salladı.

"ona yalan söylediğim için kızdığını söyledi. asıl vampir olduğumu söylesem ne der merak ediyorum..."diye mırıldanarak onlara döndü. jeongin, dostane bir şekilde onun omzunu sıvazladı.

"belki de böyle olması daha iyi hyung, ikinizin de birbirine uygun olmadığı çok açık, klişe olmak istemem ama," bitmiş kan bardağına baktı. "ayrı dünyaların insanlarısınız, bu bir mecaz değil."

jisung'u bir süre yalnız bırakmaya karar veren ikili, merdivenlerden yukarı çıkarak odalarına yöneldi.

haklılardı, minho onunla sadece ingilizce dersi için konuşmuştu. belki bu olmasaydı yanına bile yaklaşmayacaktı ve jisung belki de bininci kez lise sondan arkadaşı olmadan mezun olacaktı. bardakları mutfağa götürürken minho'yu aklından çıkarmaya karar verdi.

tabi, bu sandığı kadar kolay olmayacaktı.


herkes alacakaranlık versiyon istiyo ama her sey olabilir arkadaslar bana guvenmeyin mwah 💕💖💘

poppin' •minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin