-14 Şubat, Emre
Bugün Sevgililer Günü. Benim için 2015'e kadar hiçbir anlam ifade etmedi ama bu yıl başka olacak. Bu yıl hayalini aylardır kurduğum, uğruna her şeyi göze aldığım Aylin'im ile gireceğim 14 Şubat'a. Bu yıl sevgilisi olan arkadaşlarımın yanında sığıntı gibi kalmak yok. Bu yıl yalnızlık yok, artık mutlu olmayı hak ettiğimi düşünüyorlar galiba yukarıda.
Geçmişte kalan hiçbir şeyi dikkate almama taraftarıyımdır, anıları (hele ki acı olanları) unuturum. Küçükken doktorlar hafızamın çok zayıf olduğunu söyleyip inatla ilaç takviyesi yapmışlar. Sürekli balık ile beslendiğimi hatırlıyorum bir dönem. Annem de çeşit çeşit muskalar, hoca ilaçları, falcılarla şansını denerken muhtemelen sorunun gözünün önünde olduğunu fark edemiyordu. Evet, aslında sorunun kaynağı gözünün önündeydi. Sonuç olarak hepsi olayları hemen unutmamı engellemek için çırpındılar onca zaman. Hala tedavi görmemi istiyor annem. Hala umutlu doktorlar, "Henüz gec değil." diyorlar. Oysaki bilmiyorlar, ben unutmak istediğim için unutuyorum ve bunun önüne geçemezler.
Gözümü açtığım gibi fırlıyorum yatağımdan. Aynanın karşısında dakikalarca oyalanıyorum, her zamankinden erken uyanıp her zamankinden geç çıkıyorum evden. Sokağa adım attığım an önümden bir polis arabası tüm hızıyla geçiyor. Sanırım bu yukardakilerin bana "Hemen rahatlama öyle." deyiş şekli. Sahi, önce bu polis arabası, ardından da hemen karşı dairenin minik bahçesindeki kıpkırmızı güller hatırlatıyor bana. Ben korkunç bir şey yaptım.
Saatler sonra derin bir hipnozdan uyanmış gibi oluyorum, hemen telefonumu çıkarıp Elbi'yi arıyorum. Onlarca kez çalıyor sanki. Sonu bir türlü gelmiyor. Orada öylece ne kadar süre dikildim bilmiyorum ama cevap alamayınca umutsuzca yürümeye başlıyorum. Ufacık, isteksiz adımlarla. Ardından aklıma gelen ilk şey Cemil'i aramak oluyor. Rehberimi hızla yukarı çekip Cemil'i seçiyorum, tüm isteksizliğimin bir anda merağa dönüşümünü adeta hissediyorum her yanımda. Aradığım kişiye ulaşamadığım an tekrar yerime çakılıp kalıyorum. Dakikalardır iki metre bile yol kat edemediğimi fark edemiyorum o an.
Paranoyalar kaplıyor beynimi. Abartmadan, sadece Elbi'nin dediği gibi mi yaptım, emin olamıyorum. Onu öldürmüş olamam. Bu başımı derde sokar. Aslında bakmayın öyle dediğime, hızlı toparlanıyorum. Atlatmak benim uzmanlık alanım olmuş adeta, bana handikap olacak bir olay yaşayabileceğimi sanmıyorum. Hatta unutuveriyorum. Ne duraksayacak ne de geri dönecek vaktim var. Korkak bir kedi gibi saklanmak da istemiyorum. Başıma bir şeyler gelecekse de amacıma ulaştıktan sonra gelsin istiyorum. Kalbim gene beynimi koltuğundan ediyor, vicdanım gene aşkımla maskeleniyor, ve rehberimin en üstüne çıkıyorum. Elbi çoktan sözünü yerine getirmiştir, Aylin'e nerede buluşacağımızı sorayım.
İzlediğim bir filmde katil olan adam, öldürdüğü kişiyi görmeye başlıyordu her yerde. Yatağının altından fısıldadığına emin gibiydi, aynaya baktığında arkada hüzünle onu izliyor oluyordu. Sokaklarda insanların yüzlerini onunla karıştırmaya başlıyordu, onlarca kez tanımadığı insanlara korkuyla bakıp bağırıyordu "Sen!" diye. Gözünü kapattığı an, bir valse başlıyordu öldürdüğü kişinin o cansız bedeniyle. Mutfağa girmeye çalıştığı an cinayeti işlediği o Amerikan mutfağında bir gezintiye çıkıyordu adeta. Her yer onunla doluydu. Ve adam artık, en acı şekilde pişmanlığı hissediyordu. Sonuncusu fayda etmeyen bu duygu, onu dipsiz bir kuyuya sürükleyip intihara zorluyordu. Kendini astıktan sadece 5 dakika sonra, şehrin ta diğer ucunda aslında henüz ölmemiş olan kurbanının can çekişen bedenini buluyordu yaşlı bir alt komşu. İşini bitirememiş katiline, onu tamamen özgür bırakması için defalarca kez seslenen zavallı yarı özgür ruh, mucizevi bir şekilde hayati tehlikeyi atlatıp güvenle bedenine geri dönüyordu. Derinden sarsılmıştım bu filmi izleyince. Ama hiçbir zaman o azabı çekmeyeceğimi bildiğim için kapanış müziğini dinlemeden sinirle aşağı indirmiştim ekranı.
İçimde asla kabul göremeyecek hisler var, dışarıdan onlarca kez zorladılar girebilmek için, ama temelini sağlam attığım bozuk psikolojim korudu oraları. Ben yıllardır vicdani açıdan tamamen hissizim. Zavallı annemin manşetine bile bakamadığı üçüncü sayfa haberlerini zevkle okuyorum. Annemi rahatsız etmek için yüksek sesle yapıyorum bunu. Bana yapılanların yanında az gibi geliyor hatta.
Bir anda düşünce girdabımdan kurtulduğumda telefonumun ekranında 22 saniyedir başlamış bir görüşme olduğunu görüyorum. Heyecanla telefonumu kulağıma götürüyorum.
"Aylin, hayatım?.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safsatalar
Teen FictionHep açıklayamadığımız, hakkında konuşamadığımız, sanki biz yaşamamışız gibi hissettiren birtakım olaylar olmuştur hayatlarımızda. Onların bıraktığı izler silinmez olsa bile, bunu bir türlü açıklayamayız işte. Arada sırada denesek de, ağzımızdan anca...