Yorgunluktan ölüyordu. Bir gecede tamı tamına altı bölümü tamamlayıp sandalyesine yaslandığında fark edebildi ancak. Sırtı kambur durmaya alışmıştı, dikeldiği an bir şeyler batıyormuş gibi hissetti resmen. Parmaklarını kıtlatmaktan nefret ederdi ama büyük bir istek duydu o an, buzdolabından çikolata çalar gibi defalarca kez parmaklarını avcuna bastırıp o sesi çıkardı ve gizli bir haz aldı. Gözlerini kapattığı an ufacık bir damla asidi kapaklarından gözünün bebeğine sızdırmışlar gibi hissetti. Ne geri açabildi, ne de kapalı tutmak istedi, hafifçe süzülerek hemen yanı başındaki yatağa attı kendini. Soluna dönüp kendiyle karşılaştı aynada. "Evet, ben kesinlikle bir Arda'yım." diye düşündü.
"Herkes bu safsataları okumalı. HERKES." diye işe girişirkenki hevesi hafiften silinmeye yüz tutuyordu artık. Parmakları uyuşana kadar Sema'yı yazmakla geçirdiği bir gecenin ardından şimdi safsataların hiç var olmadığı gerçek dünyaya dönmek onu incitiyordu. "Zaten kimse safsatalarımı anlamayacak." diye düşündü. Çok fazla soru işareti bırakıyordu. Başta merak uyandırsa da okuyucuyu zamanla bundan daha fazla sıkan başka bir şey daha olamazdı herhalde. "Kimse safsataların sonunu merak etmeyecek." diye ikinci bir umutsuz önyargıya kaptırdı kendini. Zaten kendini aşağılamakta üzerine yoktu. Tabi kendiyle istediği kadar dalga geçse de, bunu dışarıdan biri yapmaya çalışınca sinirleri zıplıyordu aniden. Garip bir kişiliği vardı, dengesiz ve samimi olmak istemediği sürece alaycıydı. Kendine benzeyen birilerini bulmak onun için gerçekten zor oluyordu. Neyine girişmişti bu yazarlık işine bilinmez, ama maymun iştahlılığı tutuyordu gene. O anda yazdığı onca şeyi buruşturup yakmak istedi. Evet, bu buruşturup atmak ile yakmanın acımasız bir kombiniydi ona göre, sevmediği yazılarına hep bunu yapardı.
"Cemil ölmeyecek, olan da iyi kalpli Sema'ya olacak işte. Lise hayatı boyunca aşık olmak için doğru kişiyi seçmiş olmasa, bok yoluna gidecekti zaten."
Artık kelimelere çok farklı bakmaya başlamıştı. Gördüğü en ikiyüzlü şeylerdi bu kelimeler, hangi şekli isterse o şekile sokuyorlardı kendilerini, hiç iyi dostlar değillerdi. Oysa gerçek dostlar, kendini değiştirmek yerine sentez bir ruh çıkarır atar ortaya. Gerçek dostlar, birbirlerine dönüşürler yavaş yavaş, bazen tıpkı birbirleri gibi günlük yazdıkları görülür. Ama bu samimiyetten doğan, değişimi düşünmeden başlayan bir gelişimdir. Gerçek dostlar ikiyüzlü değildir.
"Lanet olası bir vampir hikâyesi yazmalıydım." diye düşünürken bir anda uyuyuveriyor. Rüyasında dahi Safsatalar var bu gece. Öbür günün akşamına unutacak gibi aslında, ama en azından bu gün onun için, çılgın bir Safsata maratonundan ibaret oldu. Bir ara sıçrayarak uyanıyor, "Ama Emre.." diye fısıldar tonda bir şeyler sayıklıyor, sonra hemen geri gidiyor. Kendini gereksizce yormuş olmalı.
Yayınevinden Serap Abla telefonunu sabahın köründe dans ettirmeye başlayınca biraz geri geliyor hevesi. "Bir an önce ilk örnekleri bekliyorum, sen geleceğin Buket Uzuner'isin yahu!" diye övgüler yağdırınca da biraz havalanıyor. "Ama ben erkeğim, benden Buket çıkmaz." diyor kendi kendine. Sonra bunun aptalca bir düşünce olduğunu fark edip görüşmeye geri döndürüyor beynini. "Safsatalar patlayacak!" dendiği anda yenilenmiş gibi oluyor adeta. Şehir kütüphanesinde biraz ilham arayıp, eve döner dönmez Safsatalara devam etme kararı alıyor. Masasının üzerinde konsantre değilken karaladığı bir paragraf bırakıp hızla çıkıyor evden.
" 12 Şubat, Tuğba
Elbi'yi tuvalette o hâlde görünce panikliyorum, o da en az benim kadar ecel teri döküyor kabinde. 'Tuğba yardım et, Aylin merdivenlerden yuvarlandı, üstüme düştü ve kanlar içinde ikinci kat giriş merdivenlerinde yatıyor!' dediğinde daha da panikleyip hızla merdivenlere koşuyorum. İlk katı tırmanırken eriştiğim ilahi hız, saçlarımın vücuduma yetişememesi ve kendimi ikinci kata atışımla o an bir kahraman gibi hissediyorum. Ancak orada sadece hizmetli Mehmet Abi'yi görüyorum. Tuvalete döndüğümde, Elbi çoktan ortalıktan kaybolmuş oluyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safsatalar
Teen FictionHep açıklayamadığımız, hakkında konuşamadığımız, sanki biz yaşamamışız gibi hissettiren birtakım olaylar olmuştur hayatlarımızda. Onların bıraktığı izler silinmez olsa bile, bunu bir türlü açıklayamayız işte. Arada sırada denesek de, ağzımızdan anca...