3' Minik Randevu

61 8 12
                                    

Bugün, cumartesi. Bir anda evimizin önünde belirdin. Deri ceketin, yırtık kotun, geriye attığın saçların ve yeni arabanla. Kapıyı açtığımda ne kadar şaşırdığımı anlatamam. Elindeki anahtarı sallarken "Gezelim." dedin bana sadece. Ah, kalbime hiç iyi gelmiyorsun.

Minji oturduğu yere daha çok sinerken heyecanlandı. İşte, dedi kendi kendine. Birlikte daha fazla vakit geçirecekler, diye düşündü.

Seni içeriye, küçük evimize aldım dışarıda bekleme diye. Salondaki koltuğa oturduğunda heyecanlı gözlerini değdirdin bana. Pijamaların güzelmiş gibi komik bir espri bile yaptın hatta. Sen, gerçekten tam havandaydın bugün. Annemler evde olmadığı için bu kadar rahat geldiğini de ekledin. Eğer onlarla tanışmaya gelseydin takım giyeceğin ile ilgili çok güldüğüm sözler sarf ettin.

Hızlıca üzerimi değiştirip yanına geldim ve ikimiz de heyecanla evden çıktık. Rüya gibiydi, gerçek bir rüya gibi. Saatlerce araba sürdün, saatlerce konuştuk, saatlerce güldük. En sonunda açık hava sinemalarında oynayan bir filmi izlemeye geldik.

Arabayı park ettin ve dışarıya çıktın, benim beklemememi söyledin. Bana uzun gelmeyen zamanlardı ama geldiğinde beklettiğin için özür diledin. Elindeki patlamış mısır paketleri için çok beklediğini de ekledin. Bilmiyorum, her şey o kadar büyülü ve güzeldi ki gözlerimde, akan zamanın hacmini anlayamıyordum.

Film başladı ve ikimiz de sessizleştik. Ne yalan söyleyeyim ne izlediğimizi hatırlamıyorum bile. Çünkü elimden tuttun. Sardın parmaklarını benimkine ve nazikçe sevdin tenimi. İnan, hiçbir şeye odaklanamadım. Hiçbir şeyi duyamadım. Sanki bütün hislerim elimin üzerinde toplanmıştı. Sıcaklığın milim milim akıyordu tenime. Sadece ellerimiz değiyordu, sadece senin güzel ellerin benimkileri tutuyordu ama hissettiklerimin tarifi yoktu.

Bunu o kadar doğal yaptın ki sanki ellerimiz birbiri için yaratılmıştı. Birbirini tutması için, birbirine değmesi için. Doğru anahtar doğru kilit gibiydi. Veya ben çok duygusal yaklaşıyorum bu olaya. Ama çok huzurlu görünüyordun, çok sakin, çok mutlu. Yüzündeki o gülümseme bana da huzur veriyordu. Bunu sana söylemedim ama bana huzur veriyorsun.

Minji gözlerini kapattı. Yüzünde bir gülümseme yer edinmişti. Defteri kapattı ve odasının ışığını söndürdü. Böyle güzel bir mutlulukla uyumayı istedi çünkü. Yarın ne olduğunu, sonrasında ne olacağını şimdilik pek merak etmiyordu. Pek sevgili âşıklarını defterle yalnız bıraktı.

Sabah olduğunda, güneşin ilk ışıkları kapalı olan kahve gözlerinin üzerine düştüğünde uyandı. Gözlerini kırpıştırdıktan sonra saate baktı. Erken uyanmıştı istemeden. Sessizce çıktı yatağından aşağıya indi başucundan aldığı defteriyle. Birkaç şey atıştırdıktan sonra tekli koltuğa oturdu ve kaldığı yerden okumaya devam etti.

O kadar güzel şeyin ardından bir daha güzellik beklemek hataydı galiba.

Okuduğu ilk cümle ile yutkundu. Gözlerini kapattı sabırsızca. Nedense yeniden bir hüzün kaplamıştı çevresini.

Neredeyse bir haftadır görmüyorum seni. O kadar hasta hissediyorum ki bu yüzden, anlatamam sana. Yokluğunda hastalandım resmen. Kurak topraklar gibi hissediyorum tenimi, sana, bir damla suya ihtiyacı olan topraklar gibi. Yüzünü görememek, gülüşünü duyamamak tarifsiz bir acı veriyor bana.

Ve ben bunu yokluğunda fark ediyorum.

Buraya uğramak da acı verdi biraz yüreğime. Çünkü ne yazacağımı bilemedim. Evine gittim ilk okula gelmediğin gün. Keşke gitmeseydim. Annen çok güzel sorular sordu. Neden onu soruyorsun? Okula gelmemesi senin için bir sorun mu? Niye merak ediyorsun? Neden buraya kadar geldin?

Hiçbirine verecek bir tutam cevabım yoktu. Sonra ise sorulardan vazgeçti. Sana haber vermediyse çok önemli biri değilsin demek ki, dedi bana. Bu, gerçekten kırıcıydı. Çünkü önemli hissetmiştim. Önemli ve değerli hissettirmiştin beni.

Hâlâ tek isteğim senden bir haber duymak veya seni görebilmek. Annene kırıldım, evet. Ama seni özledim. Seni gerçekten özledim. O fazla endişeli görünmediği için kötü bir şey olmadığını tahmin ediyorum. Ama bana neden, nereye gittiğini söylemediğini bilmiyorum. Bununla ilgili mantıklı bir tahminim yok. Belki annenin dediği gibi çok önemli değildim.

Bugün pazartesi, yine yoktun okulda. Ve ben yine senden bir haber duyamayacağımı düşünüyordum ama beni şaşırttın. Hem de çok şaşırttın. Elindeki valizleri bile bırakmadan bize uğradın. Kapıyı açan ben olduğum için o kadar mutluydum ki anlatamam sana. Beni gördüğün an gözlerin parladı, yemin ederim gözlerin parladı.

Burada olduğunu ve beni görmeye geldiğini gerçekliğe bile büründüremedim. Öyle hayal göründün yine gözlerime. Sana sarıldığımda sanki bunu bekliyormuş gibi sıkıca sararak kollarını cevap verdin. Seni hiç bırakmak istemedim o an, o damla suyuma kavuşmuştum sonuçta.

Ayrıldığımızda ise yüzünde o güzel gülümseme vardı yine. Neredeydin, diye sordum senin gülümsemen bana bulaşırken. Bu kadar telaşlandırdığın için özür diledin benden. Her şeyi anlatmak istediğini söyledin.

Hızlıca annemlerden izin alıp dışarıya çıktım. Zaten senin geldiğini söylememe bile gerek kalmadı onlara. Mutluydum çünkü, senin geldiğini anladılar hemen. Annem seninle tanışmak istese bile bunu sonra yapmanız hakkında bir şeyler geveledim ve yürümeye başladık biz.

Ablanın düğünü varmış, aslında iki günlüğüne çıkmışsın şehir dışına. Ama biraz sıkıntılar çıkmış galiba, ertelendikçe sen de orada olmak zorunda kalmışsın. Endişelerimin hepsinin boşa çıkmasına ne kadar sevindiğimi anlatamam. Hafta sonu gideceğin ve döneceğin için de söylemek istememişsin bana.

Sana annenden bahsetmedim. Söylediklerinden bahsetmedim. Bilmiyorum, o an ikimiz de çok mutluyduk ve buna gölge düşsün istemedim. Biraz daha gezindik etrafta. Biraz daha gülüştük. Beni özlediğini söyledin. O kadar derin bir sesle söyledin ki bunu resmen vücudum ürperdi. Ben de seni özledim, hem de çok.

Minji'nin yüzünü istila eden gülümseme onun mutlu olduğunu anlatırdı gören herkese. Çok mutlu olmuştu ikisine birden. Beraber olduklarında mutlu olan bu ikili onu da mutlu ediyordu. Yavaşça yukarı çıkıp defteri sakladı kitaplarının arasına ve okul için hazırlanmaya başladı.

Günlük [jhs]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin