4' Yıldızlar

56 8 17
                                    

Okuldan sonra yapmak istediği tek şey, eve gidip defteri okumaya devam etmekti. Bu güzel el yazısını görmek ve doyana kadar okumaktı. Aslında fazla kalın olmayan defterin bitmesinden bile korkar olmuştu bir anda. Ve en başta sorduğu soruların hepsi uçmuştu kafasından. İnce bir kitap okuyordu sanki.

Buraya bayadır yazmıyorum. Unutmuşum resmen. Bir ay geçti galiba, tam emin değilim. Belki de çok önemli bir şey olmadığı için uğramaya ihtiyaç duymadım. Çok bir değişiklik yok. Seninle iyi anlaşıyoruz. Gerçekten seninle vakit geçirmek çok hoş. Benzediğimiz kadar benzemiyoruz. Asıl eğlenceli olan bu, her seferinde yeni şeyler öğretebiliyoruz birbirimize.

Minik randevulara çıkıyoruz. Bunlara sadece ben randevu gözüyle bakıyor olabilirim. Senin ne düşündüğünü bilmiyorum daha. Yemek yemeye, film izlemeye, oyun oynamaya, yeni açılan bir sanat galerisine veya öylesine dışarıya çıkıyoruz.

Ah, annemle tanıştın çok istediğin gibi. Seni o kadar çok sevdi ki anlatamam. Bazen benden çok seni seviyor gibi hissediyorum. Ve sen babamla da çok iyi anlaşıyorsun. Konuşabileceğiniz ortak bu kadar fazla konunuz olmasına çok şaşırdım ilk başta. Gerçekten seni seviyor ailem.

Ve küçük erkek kardeşim... Normalde kimseyi sevmez ama sen, bak, sende kesin şeytan tüyü var. Hepsine nasıl sevdirdin kendini anlamıyorum. Benden başka kimsenin sözünü dinlemeyen biricik kardeşim senin sözünü de dinler oldu.

Bu durumdan ne kadar mutlu olduğumu yazsam az kalır. Sen de onları çok seviyorsun. Bana gülümsediğin gibi, samimiyetle gülümsüyorsun onlara da. Aranızın böyle iyi olması çok hoşuma gidiyor. Minik evimiz, gözüne şirin geliyor belki de.

Birlikte akşam yemeği yediğimizde bunu çok sevdiğini söyledin içten bir gülümsemeyle. Neyden bahsettiğini anlamam biraz uzun sürdü. Normal bir akşam yemeğini hoş buluyordun sen. Önceki söylediklerinle bağladım daha sonra. "Biz evde sizin gibi birlikte yemek yemiyoruz, daha doğrusu kimse olmuyor evde."

Sen, aile istiyorsun. Bunu kendine ne zaman söyleyebilirsin bilmiyorum ama senin isteğin güzel ve mutlu bir aile. Orada, burada, kopuk ve yalnız kalmış sen değil. Bir masa başında toplanmış, konuşurken yiyebileceğin bir yemek. Annem her gittiğinde yeniden gelmen için söz alıyor senden. Bunun ne kadar hoşuna gittiğini biliyorum.

Yarın dışarıya çıkacağız seninle. Nereye gideceğimizi söylemedin. Bu yüzden nasıl giyinmem gerektiğini bilmiyorum. Olsun, beni her gördüğünde çok güzel olduğumu söylüyorsun. Aynaya bakınca güzel hissediyorum. Ne giydiğim önemli değil, kendimi nasıl gördüğüm önemli diyorum kendime. Bunu da sen öğrettin aslında bana. Güzel bakışlarınla, tatlı kelimelerinle.

Minji sayfayı çevirdi hızla. Oturduğu koltuğa daha çok sinmişti. Daha üzerini değiştirmeden eve geldiği gibi okumaya başladığı bu defter heyecanlandırmıştı yine onu. Sayfayı çevirdi hiç beklemeden.

Bugün bir şey oldu. Bugün çok çok çok büyülü bir şey oldu. Gökteki yıldızlar gibi büyülü bir şey. Hâlâ düşündükçe heyecanlanıyorum. Bana ne yapıyorsun sen böyle?

Tamam, en baştan anlatıyorum. Ne kadarını anlatabilirsem artık, hâlâ sarhoş hissediyorum ve... hiçbir şey içmedim bile. Ben hiç sarhoş olmadım hayatımda, saçmalıyorum öylece. Tanrım, resmen ölüp bitiyorum.

Cumartesi, öğleden sonraydı. Arabaya bindik birlikte. Günlük şeylerden konuştuk. Sana birkaç kez nereye gittiğimizi sorsam bile güzel gülümsemenle söylemeyeceğini belirttin bana. Bir süre sonra yeşil bir alanda durduk. Seni takip ettim sadece.

Bagajdan bir örtü ve minik bir sepet çıkardığında gülümsemeden edemiyordum. Birlikte adımladık güzel kokan çiçeklerin arasından. Yüzüne düşen güneş huzmeleri öyle sarıyordu ki tenini, çok hoş görünüyordun. Gülümseyince yukarı toplanan yanakların, gülen gözlerin her saniye üzerimdeydi sanki. Bir güneş gibiydin, bir hayal gibi.

Güzel bir yere oturduk. Senin hazırladığın minik sandviçlerden yedik. Ve inan bana, bu kadar huzur dolu olmak korkuttu beni. Bu kadar mutluluk ürküttü kalbimi. Korktum, birlikte olduğumuz bu dakikalar bir daha geri gelmezse diye.

Bana kitap okudun, yanına kıvrılıp senin güzel sesini dinlemek çok güzeldi. Gözlerimi kapatıp seni duymak çok güzeldi. Bir süre sonra hava karardı, gökyüzünü yıldızlar sardı. Ve sen okumayı bıraktın o zaman.

Okumayı bıraktığında yeniden gözlerimi açmam güzel ellerinle olmuştu. Yanağımı narince seven ellerinle. Tanrım, canımı alsa da şuracıkta, ellerin arasında ölsem diye düşünmeden edemedim. Bir nimetti sanki bu hareketlerin.

Fazlasını istemek kabalık olurdu. Ama fazlası da oldu. Yavaşça bana yaklaştın, hatırladıkça ürperiyor bedenim. "Seni seviyorum." dedin bana. "Öyle alelade değil, çok güzel seviyorum." dedin sonra. Herhalde öldüm ve cennete geldim diye düşündüm.

Ama hayır, kelimelerin, ellerin, tenin, gözlerin çok gerçekti. "Bunu bu kadar geç anlamak canımı bile yakıyor." dedin. Yanağımı saran ellerini tuttuğumda gözlerimi kapattım. Ağladığımın farkında bile değildim gözyaşlarımı hissedene kadar.

Kıkırdaman doldu kulağıma. Lütfen ağlama, dedin sonra. "Hep gülelim istiyorum" diye ekledin. Yavaşça kafamı sallarken gözlerimi çevirdim sana. Saçların hafif uçuşurken çevremizi bir galaksi sarmıştı, evrenler dolmuştu her yere. Gök yıldızlarla dolmuş, büyülü bir gece getirmişti.

Ben de seni seviyorum, diyebildim titreyen sesimle. O kadar güçsüzleşmiştim ki kollarında fazlasını söylemeye yetmiyordu sesim. Ben de böyle seviyordum işte seni. Böyle ürkek, böyle korkak, böyle yavan.

Gözlerin bana yaklaşırken bir elin elimi tutuyordu. Diğer elin yanağımdaydı. Bana yaklaştıkça gözlerini örttün. Aynı benim yaptığım gibi. Ve dediğim gibi... büyülü bir şey oldu. Gökteki yıldızlar gibi büyülü bir şey oldu, dudakların dudaklarıma değdi.

Ve sen, gözlerim kapalıyken bile yıldızları görmemi sağladın.

Günlük [jhs]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin