"Hayır," dedim. "Yapmazdım."
Tek kaşını kaldırdı. Ne yani, yaparım falan mı dememi bekliyordu? Tamam, belki ben bile bu cevabı beklemiyordum ama Almila'nın yanında söyleyecek değildim. Uzun süre Aras'la bakışmamızın ardından Cem "devam," dedi ve şişeyi çevirdi.
"Ben gidiyorum," dedim ve ayağa kalktım. "Nereye?" Almila'nın sorusuna iki parmağımı üst üste getirip saçımı kaşıyarak cevap vermiştim. Bunun anlamı 'daha sonra anlatırım'dı. Ve sanırım ilk kez bu kadar işe yaramıştı. Almila,gülümseyip başını tamam dercesine sallarken koşar adımlarla Almila'yla kurduğumuz çadırın yanına ilerledim.
***
Duyduğum çıtırtılar üzerine huzursuzlanarak gözlerimi araladım. Saat gecenin 2 buçuğuydu. Uykulu gözlerim yatağıma geri dönmem için resmen bana yalvarırken merakıma yenik düşmüştüm. Almila'nın üstüne yorganını örtüp çadırdan dışarı çıktım.
Seslerin geldiği yöne doğru ilerlerken kaygılıydım. Ya adam kesiyolarsa? Ya bir cinayete şahit oldum diye beni öldürürlerse? Saçmalama Talya , dedim kendi kendime. Hiç kimse bu kadar sesli bir şekilde adam kesmez.
Baygın baygın ilerlerken yerdeki bir şey dikkatimi çekmişti. Bir yıldız. Gri renkteki yıldız o kadar parlaktı ki gözümü alıyordu. Bir an gerçekten gökten yere düştüğüne bile inanabilirdim. Yıldızın olduğu taraftan ilerleyince aynısından bir tane daha karşılaşmıştım. İlerledikçe yıldızlar çoğalıyordu ve artık bulunduğum yerde hiç çadır yoktu. Gölün oraya doğru ilerliyordum. Önüme doğru bakarken yıldızların beni götürmesine izin veriyordum. İskeleden ilerleyince önümde bir adam olduğunu farketmeyip ona çarptım. Çarpmamla beraber çığlık atmam bir olmuştu.
Adamın arkası dönüktü ve kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Lanet olası yıldızlar. Kim bilir hangi sapık, psikopat bir manyak katilin eline düşmüştüm.
Çığlık atmam üzerine o da korktu ve yerinden hoplayıp arkasını döndü. Aşina olduğum parfüm kokusu burnuma dolunca ne hissettiğimi bilmiyordum. Gözlerim kocaman açılmıştı ve öylece ona bakıyordum.
O, bu halime kahkaha atarak gülerken bir elimle omzuna geçirdim. "Pars, sen ne yapıyorsun burda?"
"Sen ne yapıyorsan ben de onu yapıyorum işte." Artık sadece gülümsüyordu.
"O yıldızlar da neydi öyle?" dedim.
"Bu kadar meraklı olduğunu bilmiyordum." dediğinde gülümsedim.
"Ben de öyle," Ay ışığı yüzüne vurduğundan gözleri gri görünüyordu. Kumral saçları dağılmıştı. Buraya nasıl gelmişti? Beni nasıl bulmuştu? Sorsam hiçbirine cevap alamayacağımı da biliyordum. Ama yine de denemekten zarar gelmezdi.
"Burada ne işin var?" Kafasını bana çevirdi ve gözlerini gözlerime sabitledi.
"Yıldızları izlemeye geldim." İskelenin ucuna doğru ilerledi ve yere oturdu. Ayaklarını aşağı sarkıttığında arkasından onu izliyordum. Bana yanına gelmemi işaret ettiğinde, dediğini yapmıştım. Yanına oturdum ve ayaklarımı iskeleden aşağı sarkıttım.
Eliyle gökyüzündeki yıldızları işaret etti. "Görüyor musun?" dedi. "Sanki file benziyor." Söylediği şeye kahkaha atmıştım ve sesim yankılanmıştı.
"Hayır, göremiyorum." dedim.
Kafasını gökyüzüne geri çevirdi. "Her zaman görmek istediğini görürsün."
"Gerçekten bir fil mi görmek istiyorsun?" Aras'ın beni tehdit etmesi üzerine bu kadar eğlenebilmem saçmaydı ama ne olursa olsun Pars beni güldürmeyi başarıyordu.
Elimi tuttu ve işaret parmağımla yıldızları işaret etti. "Şurada ne görüyorsun?"
"Sana benzeyen bir öküz." Söylediğim şey üzerine kahkaha atmıştı. O da uykulu gözüküyordu. Bir an gelen cesaret ile kafamı onun boynuna yaslamıştım. Beklediğimin aksine elini omzuna attı. "Gözlerini kapa." dediğini yapıp gözlerimi kapadım.
"Gözlerin kapalıyken de yıldızları hissedebilirsin," dedi "Şimdi gözlerini aç."
Yine dediğini uygulayıp gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey, gökyüzündeki yıldızların oluşturduğu bir kalpti. "Şimdi ne görüyorsun?" Elini omzumdan çekip yana döndü ve yüzüme baktı. "Bir kalp görüyorum." dedim gözlerinin içine doğru bakarken.
"Yıldızlar, kalbi yansıtır. Bu yüzden yoluna yıldızları koydum." dedi.
Şaşırmıştım. "Ya o yıldızları ben bulmasaydım?"
"Hissedeceğini biliyordum." Uzun süre göz teması kurduğumuzdan rahatsız olmuştum. Kafamı göle çevirdim.
"Hiçbir zaman 'biz' olamayacağımızı bilmek çok kötü." Bunu söyleyen gerçekten ben miydim? Pars'a kısa sürede çok bağlanmıştım.
"Olalım o zaman." Anlamadığımı belirtircesine ona baktığımda devam etti. "Buradan bizi hiç kimsenin bulamayacağı bir yere gidelim."
Şu an en çok istediğim şey, Pars'la birlikte gitmekti. Ama bunu yapamazdım. Ailem, arkadaşlarım.. Özellikle de Almila'ya bunu yapamazdım.
"Bunu yapamam." Başımı omzuna tekrardan koydum ve parfümünü içime çekerek uykuya daldım.
***
"Talya, hadi uyan" Almila'nın sesi üzerine uykum bölünmüştü. "Tüm çadır parfüm koktu. Erkek parfümü mü sıkıyorsun sen?"
Gözlerimi açtım. Çadırdan içeri Aras'ın girdiğini görmüştüm. "Ben dün hırkamı vermiştim de ona, benim kokum kalmıştır." Aras beni kurtarmıştı ancak üstümdeki Aras'ın değil Pars'ın kokusuydu ve bundan hiç olmadığım kadar memnundum. Gece uyuyakaldığımda beni çadırıma getirmiş olmalıydı.
Almila "Ben kızların yanına gidiyorum," diyip dışarı çıktı. Aras'la yalnız kalmıştık.
"Seni tekrardan kurtardım," dedi "Bu gün son günün."
"Evet, farkındayım." Hayır, farkında değildim. Tek düşündüğüm Pars'tı. Gece nerede kalmıştı?
"Umarım, artık kararını vermişsindir." diyip çadırdan dışarı çıktığında derin bir nefes aldım.
En yakın arkadaşımı ve ailemi hayal kırıklığına uğratmak mı yoksa kendi hayatımı mahvetmek mi daha basitti?
***
Herkes -Almila da dahil- kamp alanındaki eğlenceye gittiğinde Aras çoktan çadırıma gelmişti. "Sonunda." dedi. Bir yandan da gülüyordu. Elbisemin askısını kolumdan aşağı doğru indirirken, gözümden bir damla yaş süzülmüştü.
Şu an sadece yıldızları hissetmemem gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİS
Teen FictionMavi-gri karışımı gözleri susmama yetmişti. "Zamanı gelince hepsine yanıt alacaksın." Kim olduğunu bilmediğim halde kendimi ona teslim etmeye başlamıştım. O bedenimi istiyordu ve bende karşı çıkmayacaktım. İlkim olacaktı. Ona ait olacaktım.