"Şükür zahmet edip geldiniz leydim."dedi Namjoon. Sekreterimiz Yeji ile birlikte kahve içiyordu.
Bu ikisi sabahın köründe kahve içmekten zevk alıyordu. Benim aksime.
Kliniğe girer girmez burnuma dolan kahve kokusuyla yüzümü buruşturdum.
"Leş gibi kahve kokmuş yine burası ya! Namjoon cam aç."derken elimle de havayı dağıtmaya çalışıyordum. Sanki böyle yapınca dağılacaktı da.
Yeji'nin masasının çekmecesinde duran oda spreyini alıp havaya rastgele birkaç fıs sıktıktan sonra aldığım yere geri koydum.
Kahvelerine de fıslatmamak için kendimi zor tutmuştum.
"Günaydın bu arada. Namjoon lafları ağzıma tıkınca, diyemedim."dedikten sonra çantamdan çıkarttığım anahtarla kilitli odamın kapısını açtım.
Kliniğimizin dizaynı çok güzeldi. Çünkü ben yapmıştım. Sağda Namjoon'un odası, solda benim odam vardı. Orta kısımda Yeji'nin masası ve hastaların bekleyebilmesi için koltuklar vardı.
Namjoon, psikologdu.
Bu yüzden kliniğimize her yaş grubundan insan geliyordu."Yeji, bugünün programını isteyebilir miyim?"dedim odama girerken. Kapıyı açık bırakmıştım, böylece Yeji'nin dediklerini duyabiliyordum.
Bu bizim rutinimizdi. Namjoon hep benden önce geldiği için ben geldiğimde Yeji ona programını söylemiş oluyordu. Ben geldiğimde de ikisi kahvelerini yudumlarken, Yeji oturduğu yerden programımı söylüyordu.
"Saat dokuzda yeni hastanız gelecek."diye başlayıp, tüm programııı saydığında oldukça yoğun bir gün olduğunu fark etmiştim.
"Epey yoğunum bugün desene."dediğimde Namjoon elinde kahve kupasıyla kapımın kenarında dikilip bana güldü.
"O iğrenç şeyi odama sokarsan, odandaki makineyi satarım."
Yüzüne dehşet dolu bir ifade düşerken elini bardağına perde yapıp odamın kapısından ayrıldı.
"Kapıyı kapat sersem şey!"
Namjoon gözlerini kısıp kafasını kapıdan uzattı. Ben de ona aynı şekilde karşılık verdiğimde yavaş da olsa kapıyı sonunda kapatmıştı.
"Aptal."diye mırıldandım ve kıkırdadım.
Bakışlarımı masamdaki dijital saate çevirdim. Dokuza az kalmıştı. Masamın üzerine göz gezdirdim.
Çocuklar için bir kase şekerim her zaman buradaydı. Ağzına kadar dolu olmasına hep önem verirdim. Bir tane eksilirse yerine hemen başka bir tane daha koyardım.
Bir keresinde, bir ufaklık bana bu şekerlerin hiç bitip bitmediğini sormuştu.
Hafifçe gülümsedim.
Bu mesleği seviyordum.
Başka bir meslek yapacak olsam bu kadar seveceğimi düşünmüyordum.Kendi aile geçmişim pek iyi değildi. Ben, annem ve babamdan oluşan çekirdek ailemizde annem benden pek haz etmezdi. Beni doğurmuştu ama sonra neden olduğunu anlamadığım şekilde benden nefret etmeye başlamıştı. Ondan sonra da fazla sürmemişti annem ve babamın boşanması.
Babam elinden gelen her şeyi yapmıştı. Annemin eksikliğini hissetmeyeyim diye. Bu yüzden dün Min Yoongi ile tanışınca biraz duygulanmıştım.
Resmen babamı görmüştüm o adamda. Kızı için dünyaları verebilecek o adam ve kızını gram umursamayan anne. Ne birleşim ama!
"Bayan Lee, hastanız geldi. İçeri alayım mı?"
"Evet, lütfen. Bekletmeyelim insanları."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Family Game ✔
Fanfic[lee siyeon & min yoongi] Aile babası olmayan çalışan Min Yoongi. Pedagog olmuş, kendi kliniğini açmış Lee Siyeon. Ve evden kaçan, Yoongi'nin kızı, Min Yoon. s:14haziran21 f:16haziran21