panik havası

103 9 7
                                    

Küçük bir kasabada büyüdüğünüzde, işlerin sizin için en fazla ne kadar ters gidebileceğini merak edersiniz. Hayal gücünüz sizi şaşırtmaz, çünkü kasaba dışına yapılan seyahatler bile tekrar oraya döneceğinizin işaretidir. Küçük yer, küçük sorunlar demektir. Bu da sizi hayata karşı bir fikir sahibi haline getirir, yaptığınız seçimler mantık dışı olmaktan öte her zaman akla yatkın ve stabildir. Olağan dışı kararlar olmadığında, hayatta sizi ne gibi sürprizlerin bekliyor olduğu hakkında fikir yürütmek daha kolay hale gelir. İnsanlar normale, alışılana ve rahat olunana bağlıdırlar.

Panik, alışık olmadığımız durumlardan kaynaklanır.

Eski nişanlım eski günlerdeki gibi anne ve babama elindeki su dolu bardakları uzatırken, babam suyu reddedip onu öfkeyle süzerken ve koridordan ayak sesleri eşliğinde tartışma sesleri de yükselirken tek yapabildiğim küt küt atan kalbimi bir nebze rahatlatmaya çalışmaktı. Onda da başarılı olamıyordum. Panik olmuştum.

Ayak sesleri yaklaştı ve sonunda içeriye giren Ella ve Timothee göründüğünde durdu. Annem elindeki suyu bir dikişte bitirdi ve babama dönüp, "Jesse," dedi. "Gidelim. Konuşmaları gerekiyor."

Babam bana baktı. Söylemek istediği çok şey varmış da hepsini yutuyormuş gibi görünüyordu. Sımsıkı yumruk yaptığı ellerini gevşetti ve başını salladı. Annem ile kol kola girip salondan ayrıldılar. Tüm bunlar olurken benim tek yapabildiğim neler olduğunu algılamaya çalışmaktı

Bunun üzerine, Ella hemen atıldı. "Özür dilerim," dedi, başını iki yana sallayarak. "Zayn'in geleceğini bilseydim Tim'e yardım etmezdim." Muhtemelen ona oldukça sinirli olmam gerekiyordu ama yapamıyordum; donup kalmıştım.

Timothee ona doğru döndü ve omzuna dokundu. "Babanı bir kontrol etsen iyi olur, Ella," diyerek onu salondan çıkardı.

Dönüp, o sabahtan sonra bir daha asla görmediğim eski nişanlıma bakmamak için türlü savaşlar vermiştim. Fakat, salonda o, ben ve Timothee'den başka kimse kalmadığında benim de tüm fırsatlarım tükenmişti. Başımı çevirdim ve yoğun kirpiklerinin arasında parıldayan derin gözlerine denk geldim. Saçını kestirmişti, bunun dışında değişen hiçbir şey yoktu. Hala soğuk, bir o kadar yumuşak ve biraz da kırgın görünüyordu. Ellerindeki yüzüklerden kurtulmuş, giyimindeki siyahları azaltmış ve çok daha yumuşak tonları tercih etmişti. Onu beyaz bir gömlek içinde görmeyeli uzun zaman olmuştu.

"Sen de çıkabilirsin," dedi Timothee'ye dönüp. Sesi hiç olmadığı kadar sert, bakışları da sesi kadar keskindi. Ne kadar öfkeli olduğunu görmemek imkansızdı.

Timothee'ye bakamayacak kadar mahcup hissediyordum. Hem tüm yaşananlardan sonra onunla sorgusuz sualsiz konuşmayı kabul etmiş olan kendime hem de onca ay benden haber dahi alamayan, evime gelip beni onunla bulan eski nişanlıma karşı.

Bakışlarımı yere çevirmiştim ki, Timothee konuştu. "Hiçbir yere gitmiyorum," dedi. Sesi en az Zayn'inki kadar net ve gürdü. "Söyleyeceğin her şeyi benden duyması gerekiyor. Bu yüzden buraya geldim ben."

Şaşırmıştım. Konuşulanlara bir anlam vermeye çalışarak, güçlükle önce ona sonra Zayn'e döndüm. "Bana neyi söyleyeceksin?"

Zayn hala ona öfkeyle bakmakta ısrar ediyordu. Cebinden çıkardığı elleri sımsıkı kapalıydı, çenesi sinirden titriyordu. "Çık," dedi dişlerinin arasından. Ardından Timothee'ye doğru bir adım attı ve bu öne atılıp elini göğsüne koymam için yeterliydi.

"Hey," dedim daha fazla ileri gitmek üzere harekete geçtiğinde. "Yapma."

Zayn beni dinlese de Timothee bunu fırsat bilerek ona yaklaşmaya çalıştı. "Çıkmıyorum," dedi Zayn'in tepesini attıracak kadar inatçı bir üslupla.

after midnight // ChalametHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin