Julie Delpy - An Ocean Apart
"Daha kısa bir yol yok muydu?"
Timothée'nin yorgun sesi yüzünden kendimi kötü hissettim. Ellerinde birer valizi çekiştiriyor, yokuş yukarı tırmandığımız için zor nefes alıyordu. "Birini bana verebilirsin," deyip elindeki valizlerin birine doğru uzandım. Fakat, yaklaşık beş keredir olduğu gibi, yine valizi sımsıkı tutup bana vermedi.
"Dışardan bakınca hıyara mı benziyorum?" diye sordu. "Gücünü küçümsediğimden değil, beni yanlış anlama, Vienna. Sadece... yol boyunca hiç uyumadın. En azından bunu ben yapayım."
Aralık ayındaydık, noel kapıya dayanmış, gelmek üzereydi. Fakat, Fransa'da hava o gün yeterince ılıktı. Kuşlar sabahın erken saatlerinde olduğumuzu bildirircesine ötüşüyor, ağaçların yaprakları hafif bir meltemle hışırdıyordu. Yollar ve yürüdüğümüz kaldırım da dahil olmak üzere her yer ıslaktı. Dün gece sağanak yağdığını anlayabilmek için ise, sokağın öbür ucundan gelen papazın sesini dinlemeniz yeterliydi. Peder Costa'nın güzel yağmurlardan sonra topraklarımızın bereketlenmesi için dua ettiğini bilmenizin tek yolu buralı olmaktı gerçi.
Onu durdurdum ve ellerimi göğsüne koyup yanağına bir öpücük bıraktım. Geri çekilip yürümeye devam ederken ikimiz de gülümsüyorduk. "İlk kez bu kadar şirin görünüyorsun," diye itiraf ettim.
Tek kaşını kaldırdı. "Ah, öyle mi?" Omzuyla hafifçe omzumu dürttü. "Sen de ilk kez sinirlerimi bozmuyorsun."
Kıkırdadım ve valizinin sapını tutan elinin üzerine elimi koyup, valizi çekmesinde yardımcı oldum. "Sebebi ortada değil mi? Ben artık uslu bir aile kızıyım." Omzunun üzerinden bana baktı ve bir şey söylemeden sadece gülümsedi. Göz bebekleri güneş ışığından ötürü öyle güzel parlıyordu ki, onu orada durup dakikalarca öpmemek için kendimle bir iç savaş vermek zorunda kaldım.
Yavaşça başını iki yana salladı. "Çok güzelsin."
Kızarmamak için elimden geleni yaptım, fakat ne üzerimden ayrılmayan gözleri ne de sıcak güneş bana yardımcı oluyordu. Gözlerimi tekrar ona çevirip tereddütle, "Neden bunu söylüyorsun?" diye sordum.
Kaşlarını çattı. "Filmlerdeki gibi sevişmeden önce mi söylememi isterdin?"
Gözlerimi kocaman açtım ve bir kahkaha atmadan önce omzuna vurdum. "Patavatsız!"
Sırıtarak gözlerini yola çevirdi. "Ah, demek prensesi şaşırtmanın bir yolu varmış."
Göz devirdim. "Şu an kafanı gövdenden ayırabilirim, ama eve geldik."
Olduğum yerde durdum ve sol tarafımızda duran iki katlı evi incelemesi için Timothée'ye biraz zaman tanıdım. Çatıdan görünen bir çift kulağı fark eder etmez, dudaklarımı büzerek oyuncak bebeklerin çıkardığına benzer bir ses çıkardım. Kulaklar aniden havaya kalktı ve bir an sonra Léon'un gülümseyen suratı belirdi. Ön patilerini duvarın üstüne yaslayıp birkaç kez havladı. Bu onun hoşgeldin deme şekliydi.
"Ben de seni özledim, Léon!"
Bahçe kapısını açtım ve Timothée daha ne olduğunu anlayamadan elindeki valizlerden birini kapıp verandaya çıkarttım. Ardından, merdivenleri çıkıp kapı ziline birkaç kez ardı ardına bastım. "Çok heycanlısın," diyen Timothée, bu halimle oldukça eğleniyor gibi görünüyordu.
"Léon'u aylardır görmüyorum," diye açıkladım, ardından elimi uzatıp elini tuttum. İkimizin de gözleri birbirlerine sarılı ellerimizdeydi. "Korkmamaya çalış."
Timothée şaşkınlıkla gözlerini bana çevirdi. "Köpekten mi- " diye sormasına kalmadan, kapı açılmıştı bile.
Timothée'nin elini yavaşça bıraktım ve, "Babacığım!" diye çığlık atıp kollarımı babamın boynuna doladım. Ellerini saçlarıma doladı ve beni uzaklaştırıp gülümseyerek nasıl göründüğümü inceledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
after midnight // Chalamet
FanficOnunla yollarımızın bir hiç uğruna kesişmediğini biliyordum; beni ona bağlı tutan da tam olarak buydu. •inspired by before trilogy and billy joel•