5. BÖLÜM

45 18 5
                                    


Okul Turu

Gölge ile okulu baştan sonra gezdik. Anaokul tarafı yıkılmıştı. Orayı bir baskın anında acil çıkış olarak planlamışlardı. Oradan çıkıp arka bahçeye geçiliyordu ve bir tünel ile duvarların altından geçip kaçmak için yol vardı. Öğretmenler odası harita ve planlarla doluydu. Herkese her gün farklı bir sokak veriliyordu. Odada dolaşırken bir şey fark ettim. Gölge'ye verilen sokakların ışığı kesiliyordu.

"Hey Gölge! Sana verilen sokakların neden ışıkları kesiliyor? Dün de o sokağın ışıkları yoktu."

"Çünkü ben sizin gibi tek tek arkalarından gidip öldürmek yerine çatıdan saldırıyorum. Silahımın da gece görüşü olduğu için ışığa ihtiyaç kalmıyor. Biz de ışıkları kesiyoruz. Böylece askerler bir şey göremiyor ve ben avantajlı oluyorum."

"Bu nasıl bir ayrıcalık böyle! Ayrıca sokak lambalarını nasıl söndürüyorsunuz?"

"Benimle gelin."

Oradan çıkıp koridorda ilerledik ve camdan bir odaya girdik. Burası eskiden müdür odasıydı. Şimdi ise bilgisayarlarla doluydu. İçeride iki kişi oturuyordu.

"Bu Yıldız. Bu da Poyraz. Daha doğrusu Kayan Yıldız ve Karayel."

"Sadece lakap kullanmak zorunda mısınız?"

"Bu tanınmamak için. Memnun oldum. Ben Yıldız. Zaten Gölge tanıttı ama. Biz bilgisayar sistemlerinden sorumluyuz. Okulun kameraları, güvenlik sistemleri, sokak kameraları, sokak lambaları... Pek çok şeyle ilgileniyoruz."

"Demek ağaçtan atlayan birkaç kişiden daha iyi bir güvenlik sisteminiz var. Bu iyi işte."

"Tabi ki var. O teller elektrikli mesela."

"Ama kapı açık."

"Kapı da elektrikli. Sadece kameradan bakıp bizden biriyse elektriği kesiyorum."

"Yani geç kalırsan ölürüz."

"O yüzden iki kişiyiz ya. Herkesi güvende tutabilmek için."

"Biliyor musun Yıldız, seninle iyi anlaşacakmışız gibi geliyor."

"Umarım iyi anlaşırız."

Oradan çıkıp gezmeye devam ettik. Pek çok sınıfın önünden geçtik ama hiçbirine girmedik. En sonunda dayanamayıp sordum:

"Gölge, sınıflardan hiçbirine girmeyecek miyiz?"

"Oralar odalar. Her odada 2 veya 3 kişi kalıyor. Kızlar kızlarla, erkekler de erkeklerle. Hadi devam edelim."

Bu sefer aşağı indik ve spor salonuna girdik. Pek çok alet konmuştu. Üst taraftaki koridor da boşaltılmıştı. Eskiden depo gibi kullanıyorlardı. Tribün gibi olan köşede birkaç kum turbası ve ağırlıklar vardı. Beden öğretmeni odası aynen duruyordu. Tabi şuan sadece malzeme koymak içindi. Salonun bir köşesinde minderler ve jimnastik yapan birkaç kız vardı. Ortasında insan maketleri vardı. Sanırım bunları pratik yapmak için kullanıyorlardı. Bir köşe de dövüş için ayrılmış gibiydi. Zaten dövüşen iki kişi vardı.

"Herkesin en çok kullandığı yer burası sanırım ha?"

"Bahçeyi görene kadar bekle."

Oradan da ayrılıp bahçeye çıktık. Burası gerçekten spor salonundan daha kalabalıktı.

"En çok kullanılan yer burası. Kızlar yoga dedikleri bir şey yapıyorlar. Bence çok saçma. Bazıları koşuyor veya farklı egzersizler yapıyorlar. Çoğunluk ise, işte orada."

İşaret ettiği yere baktık.

"Silah ve okçuluk için çalışma alanı. Hadi."

Orada çalışanların yanına gittik. Biz gelince durdular. Tabi kafamıza mermi gelmesini istemeyiz. Gölge'nin arkasından bir çocuğun yanına gittik.

"Bu Nişancı'mız."

"Ben Alper. Memnun oldum."

"Hadi göster marifetlerini. Daha burada kalıp kalmayacaklarına karar verecekler."

"Hemen."

Cebinden mendil gibi bir şey çıkardı. Sonradan göz bağı olduğunu fark ettim. Sıkıca gözüne bağlayıp hedef tahtasına doğru ilerledi. Önüne gelince durdu, elini uzatıp tahtanın kenarlarına dokundu, ardından tam ortasına dokundu ve geri geri koşarak yanımıza geri geldi. Silahını alıp dikkatsizce üç el ateş etti ve gözlerini açtı. Üç kurşun da hedefi tam ortasından vurmuştu. Benim ise ağzım açık kalmıştı.

Gölge: Ne düşünüyorsunuz?

Ege: Bunu nasıl yaptın?

Alper: Adım boşuna Nişancı değil.

Hızla bacağımdaki silahı çıkardım ve dikkatsizce 5 el ateş ettim. Diğerleri ne yaptığımı ancak silah sesini duyunca fark etti. Hedefe baktılar. Ama Alper'in atışı dışında iz yoktu.

Alper: Iska.

"Öyle mi dersin?"

Elimle bahçenin diğer ucundaki hedefi gösterdim. 5 kurşun da aynı yere isabet etmiş, her kurşun bir öncekini kırmıştı.

İlayda: Ohaa!!

"Sanırım artık unvanını bana vermelisin."

Alper: Gözün bağlı yap da görelim.

"Tamam."

Ege: Hadi ama Ada! Gözün kapalı yapamazsın. Alper'i geçmeye uğraşma.

"Susmazsan kurşunlardan biri sana gelir."

Alper'in elindeki göz bağını alıp gözüme bağladım. Bir dizimi ve elimi yere koydum. Diğer elimdeki silahı havaya kaldırdım. Yine en uzaktaki hedefe nişan aldım ve 3 el ateş ettim. Ardından gözlerimi açtım. Fena değildi. Biri ortayı 1 santim ile ıskalamıştı, biri 2 santim uzaktaydı. Sonuncusu ise elim kaydığı için 4 santim uzağa gitmişti.

Alper: Fena değil.

"Senden daha uzağa attım."

Alper: Çünkü ben yakına hedef aldım.

Gölge: Tamam tartışmayı kesin! İkiniz de çok iyiydiniz oldu mu? Şimdi gitmemiz gerek.

Gölge okula doğru yürümeye başladı. Diğerleri de onun ardından gittiler. Bense en arkaya geçtim. Yürürken arkamı dönüp Alper'e dil çıkarttım. O ise gözlerini devirdi. Burası gerçekten eğlenceliymiş.

SUİKASTÇILARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin