Karşısındaki çocuk mahalle maçına kendisini almıyorlar diye dert yanıp yardım isterken içinden sövdü genç adam.
Önceden olsa bu çocuğa ayıracağı vakitle çağırılan kavgalara gidiyor olurdu. Çok değil yalnızca birkaç sene önce şu an oturduğu bankta onu gören kendisinden yaşça büyük adamlar dahi bir saniye boş bırakmaz, gelir yardım isterlerdi.
Ancak işler değişmişti, üniversite okumak için terk ettiği mahallesinde eski şanı yoktu artık.Şimdi de yanına ancak böyle veletler geliyordu işte. Sıkıntıyla sigarasının dumanını üfleyip göz ucuyla yanındakine baktı.
"Oğlum ne yapayım ben şimdi? Koca adamsın git konuş, ya da siktir et başkalarıyla oyna."Taş çatlasın on yedi yaşında olan çocuk ağlamaklı bir şekilde dudaklarını büzdü.
"Abi ama sen konuşursan kesin alırlar, n'olur ya. Eskiden herkesin yardımına koşuyordun sen, ben hep sana özenirdim."İşte bunu demeyecekti.
Eski reisin sözünü edip gururunu okşamıştı bir kere, reddetse olmazdı."Tamam lan tamam, bakarız bir şeyler." Zaten yapacak daha iyi bir şeyi yoktu şu sıralar. Belki bir iki veletle uğraşsa fena olmazdı.
Bir deri bir kemik çocuk az önceki surat ifadesini anında bozdu ve kollarına atladı.
"Aslansın be abi!"Tolga şaşırdı ve birkaç saniyeliğine duraksadı ancak daha sonra sigara olmayan eliyle çocuğun sırtını patpatladı.
Kafasında mı kuruyordu bilmiyordu ancak sanki eskiden kendisine yaklaşmakta bu kadar cesur değildi insanlar.
"Söz vermiyorum bak." Diye uyardı onu, fazla heveslenmesindi. İtiraf etmesi gururunu incitiyordu ama belliydi ki eskisi gibi sözü geçmiyordu mahallede.
Ne diye gittiyse şu üniversiteye. O kimdi okul okumak kimdi, bu zamana kadar eline kalem defter almış mıydı ki bir yar uğruna tüm hayatından ve düzeninden vazgeçmişti?
Salak kafa işte, gerçekler gözünün önünde bangır bangır bağırsa da o kendini sağır eden güzelliği seçmişti.
Tüm bunların sorumlusu olan kişi aklından geçerken, tesadüf eseri kollarının arasındaki çocuk da aynı ismi telaffuz etti:
"Abi, şu Koray abi değil mi?"
Bahsettiği tarafa sırtı dönük olduğu için bir şey göremiyordu ancak bu beyninde şimşekler çakması için bir engel değildi. İsmi yetmişti bunun için.Tolga bu ismin ağırlığıyla olduğu yerde put kesilirken çocuk kollarından ayrıldı ve onun arkasında bir yerlere doğru koşturdu.
"Koray abi! Hoş geldin!" ardından gülme, kıkırdama sesleri...
O'ydu.
Bu gülüşü çok iyi biliyordu.
Zamanında her şeyden ve herkesten bu gülüş için vazgeçmemiş miydi, nasıl unuturdu.Ama Tolga bir karar vermişti.
Ankara'da olduğu dört yıl boyu, her gün yeminler etmişti kendine. Döndüğü zaman onun yüzüne dahi bakmayacaktı, hiç yaşanmamış gibi sayacaktı olanları. Kendine çektirdiği onca eziyet, döktüğü onca göz yaşına değmeliydi.Şimdi arkasına bile dönmeden yürüyüp gitmese, bir daha nasıl bakardı aynaya. Zaten ayaklar altında olan öz saygısının dibini sıyırırdı bu hareketiyle.
Bu yüzden hiçbir şey duymamış, onun varlığından habersizmiş gibi yürüdü. Bir kere bile dönmedi o tarafa. Ya, böyle böyle atacaktı işte onu kafasından.
Bugünün geleceğini hep biliyordu.
Aynı mahallede yaşıyorlardı, elbette bir gün karşı karşıya geleceklerdi. Defalarca provasını da yapmıştı aslında. Ama işler gerçeğe dökülünce hiç de kolay olmamıştı.