Çile Çekmeye

1.1K 51 129
                                    

''Yoo!'' dedi Berk pişkince sırıtırken. ''Anneannem evinde. Gayet de sağlıklı.'' Daha sonra kolunu kaldırıp saatine baktı. ''Hatta bu saatte Müge Anlı izliyordur.''

Selcan anlayışla başını salladı. Bu gencecik çocuğun inkar çabasını çok iyi anlıyordu. Şimdiye kadar ona aile olmamış birilerini niye kabul etsindi ki birdenbire? ''Kimsenin senden bir şey beklemeye hakkı yok zaten. Boşuna telaşlanma.'' Daha sonra ellerini önünde birleştirdi. ''Haberin olursa cenazeye gitmek istersin diye düşündüm. Emin değilim ama annenle dayın da gelebilir çünkü. Gelirlerse görmek isteyebilirsin.''

Kalbi hızla çarpmaya başlasa da belli etmemeye çalıştı Berk. Kadına çaktırmadan terleyen avuçlarını pantolonuna sildikten sonra aniden karşısına oturdu. Rahat bir tavırla kolunu koltuğun arkasına atmasına rağmen elleri titriyordu. Fark edilmemesi için hemen yumruk yaptı elini. ''Bak, Avukat Hanım. Beni düşünmene gerek yok. Kimsenin beni düşünmesine gerek yok. Ben kendimi yeterince düşünüyorum.''

''Savcı.'' diye düzeltti Selcan onu.

Berk'in dudakları gülümser gibi seğirdi ancak hemen tuttu kendini. ''Savcı mı oldun?'' diye sordu. Savcı olmak onun değil dayısının hayaliydi. O avukat olmak istiyordu. Sürekli ondan bahseden dayısı çok iyi bir avukat olacağına da emindi. O an dayısının ne olduğunu deli gibi merak etti ancak kadına sormaya gururu elvermezdi. Onu bırakıp giden birini niye soracaktı ki? Tüm özlemini ve merakını güçlükle bastırdığında geriye salt öfke kaldı. ''O mu gönderdi seni?'' diye sordu dayısını kastederek, öfkeyle.

''Görüşmüyoruz yıllardır.'' dedi kadın ifadesizce.

''Hah!'' dedi Berk. Sinirle gülmeye başlamıştı. ''Seni de bıraktı demek. Niye hiç şaşırmadım acaba?'' Daha sonra bir sır verir gibi kadına doğru eğildi. ''Bunların olayı bu.''

Sonra yine rahat bir tavırla arkasına yaslandı. ''Sen de hiç boşuna bekleme bence. Gelmezler.'' Aslında bunu karşısındaki kadına değil kendisine söylüyordu. Biliyordu ki eğer o cenazeye giderse bekleyen yine o olacaktı. Yoksa onu doğuran kadının annesini birkaç kereden fazla görmüşlüğü yoktu. O yüzden ölümü, aynı gün gerçekleşen diğerlerinden pek de farklı değildi.

İşte tam da bunu tahmin ettiği için gelmişti Selcan buraya. Yaşlı kadın ölüm döşeğindeyken ne kızını ne oğlunu ne de torununu çağırmıştı yanına. Ölüme yaklaşan her insanın düştüğü telaşa düşmüş, günahları için af dilemeye girişmişti. Bu sebeple en büyük haksızlığı ettiği Selcan'dan başkası gelmeyecekti aklına. Bu ölüm Selcan'a da Berk'e olduğu gibi pek bir şey ifade etmemişti. Ne üzüntü ne kızgınlık ne de rahatlama... Yaşadıkları hala canını yakar sanıyordu ancak tamamen tükenmişti bir zamanlar hissettiği her şey. Kadın öldükten sonra yakınları kızı ve oğluna haber verirken Berk gelmişti Selcan'ın aklına. Bu durumda en çok haksızlığa uğrayan, sonunda hep terk edilen, ilk vazgeçilen bu çocuktu. Annesi daha karnındayken, kendini sevdiren dayısı ise küçük bir çocukken terk etmişti onu. Bu iki kardeş eğer olur da bir gün döneceklerse bunun için en olası zaman annelerinin cenazesiydi. Bu çocuğun da onlarla yüzleşmek için bundan başka şansı olmayabilirdi.

''Seni daha fazla germeyeceğim.'' dedikten sonra uzanıp masadan bir kağıt bir de kalem aldı Selcan. Bir şeyler yazarken ''Arkadaşların, öğretmenlerin burada. Belli ki bilmedikleri de var senin hakkında. Uzun sürerse konuşmamız, onlara açıklama yapman gerekebilir. Bunu da istemiyorsun belli ki. O yüzden lafı uzun tutmayacağım.'' Sonra kağıdı ona uzattı. ''Telefon numaramı da ev adresimi de yazdım.'' Berk kağıda uzanmayınca kadın önündeki sehpaya bırakıp ayaklandı. ''Konuşmak istersen beni nerede bulacağını biliyorsun artık. Cenaze yarın öğlen.''

Bu Dar Vakitte Tez YaşaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin