3.Bölüm

357 50 20
                                    

Multimedia Asel Ergüç ve Arat Aktuğ.

Ayakta duracak halim kalmamıştı. Dün zaten yeterince yorulmuştum. Bir de bunun üstüne bu lokantada çalışmak..Ah cidden çekilecek çile değildi. Ayrıca da şu cam kenarında oturan kadını boğmamak için kendimi zor tutuyordum. Yok az pişmiş, yok çok pişmiş..İki saattir o masaya kaç kere gidip geldiğimi hatırlamıyordum bile.

Siparişleri almaya mutfağa giderken duyduğum bu tanıdık sesle yüzümdeki gülümseyi engelleyemedim.

-"Bakar mısınız.?" Ciddi bir tavır takınmaya özen göstererek arkamı döndüm.

-"Buyurun beyefendi?". Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.Ilgın da benim gibi ciddi olmaya çalışıyordu ama ortaya çıkan gamzeleri bunu engelliyordu.

-"Buralarda yeni işe başlayan bir beceriksiz varmış.Umarım ona denk gelmemişizdir." Bu dediğinin karşısında ciddi olabilmek epey zordu.Dudaklarımın yukarı doğru kıvrılmasına izin verdim.

-"Çok şanslısınız,tam karşınızda şuan.Ne alırdınız acaba?"

-"Sen bize iki tane İtalyan soslu spaghetti getir" dedi.Berkan'da ciddi olabilmek için çabalıyordu ama o da pek beceremiyordu.

-"Hemen getiriyorum efendim."

Onlara arkamı dönerek mutfağa doğru yürüdüm.Siparişleri tepsiye koydum.Masaya döndüğümde gülmeye başladılar.Bende fazla dayanamayıp kahkahalarımı serbest bıraktım.

-"Yavrum seni böyle göreceğim aklıma gelmezdi". Bunu kahkahalarının arasında söylüyordu.Tepsideki siparişleri masaya koydum ve arkasına geçtim. Elimle ensesine bir tokat attım.

-"Ahh,bu ağırdı ya". Bunu söylerken bile gülüyordu.Gözlerimi devirmekle yetindim.Bu sırada babamın telefonla konuşarak içeriye girdiğini gördüm.Koyu gri takım elbise giymişti.Garsonlar sıraya girdiğinde bende onlara ayak uydurdum. Babam telefonu cebine koyup başıyla selam verdi.

-"Akşama önemli bir yemek var.Üst katı hazırlayın ve herşeyi eksiksiz yapın.Yoksa bugün son iş gününüz olabilir."

Evet, yine tehtidler ve emirler yağdırıp odasına gitmişti.Ben de Berkanların masasına ilerleyip çektiğim sandalyeye oturdum.

-"Evet, arkadaşlar.Şimdi sizin gitmeniz gerekiyor.İşim var ve sizinle ilgilenemem."

-"Nazikçe kovuyorsun demek."

-"Öyle de denilebilir Ilgıncım."

Bu diyalog karşısında hepimiz kıkırdadık.Berkan son lokmasını ağzına attığında boş olan tabakları tepsiye yerleştirip ayağa kalktım.

Arkamı dönmemle donakaldım. Kapıdan içeriye siyah kot ve beyaz tişörtün üstüne siyah deri ceket giyen bir adam girdi. Bu kahverengi donuk gözler tanıdık geliyordu. Evet, bu oydu. O sarışın piçle kavga ettiğim gün bana tehdit savuran egoist. Bu, kaşlarımı çatmama sebep olurken Berkan'ın sesiyle irkildim.

-"Hey, Asel?" Masaya dönüp Berkan'a baktım.

-"E-efendim."

-"Sen Arat'ı tanıyor musun ?" Tahmin ettiğim gibi ismi Arattı. Hatırlamama şaşırsam da umursamadım.

-"Hayır. Nerden t-tanıyabilirim ki ?"

-"Ne bileyim. Onu görünce şaşırdın da."

Gerçekten de onu burada görmeyi beklemiyordum. Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. O da pek üstünde durmadı. Yanağıma öpücük kondurdu ve gittiler. Ben de gözlerimi Arat'a çevirdim. Bir şey arar gibi etrafta göz gezdiriyordu. Ona doğru ilerlemeye başladım. Tam önünde durup sırtımı dikleştirdim.

-"Ne o? Beni dövmeye mi geldin yoksa?" Dediğimi umursamayışı sinirlerime dokunmuştu.

-"Birazdan kapatacağız. Defol git." Kaşlarını alayla kaldırdı ve gözlerime baktı.

-"Seninle bir derdim yok, işine bak." Burası da benim mekanım sayılırdı. Ben de onu burada istemiyordum.

-"Sen kimsin de bana emir veriyorsun ya-" sözüme devam edecektim ki babamın geldiğini farkettim.

-"Arat Bey. Hoşgeldiniz, odama geçelim buyrun." Bir saniye. Babam bu egoiste bey diye mi hitap ediyordu?

-"Gerek olduğunu sanmıyorum. Sadece hazırlıkların yolunda gidip gitmediğini kontrol etmek için gelmiştim. Bir aksilik olsun istemeyiz değil mi ?" Arat'ın bu cümleleri tehdit kıvamındaydı. Bu durum insanın canını sıkıyordu. Babamın da bu tehditi sezdiğine emindim. Ama onu böyle görmek hoşuma gitmişti. Onun bende kurmaya çalıştığı üstünlüğü Arat babama kurmuştu. Bu beni keyiflendirmişti.

-"Siz hiç merak etmeyin, Arat Bey. Her şey yolunda ve istediğiniz gibi."dedi ve gülümsedi. Babam cidden bu adamlardan çekiniyor muydu? Aptal adam. Gözlerimi Arat'a çevirdiğimde babamla el sıkıştılar ve kapıdan çıktı. Zaten söylediklerimi de umursamamıştı.

Babamın dediği gibi şuan masada bir eksik gözükmüyordu. Şimdi de o çok önemli adamların (!) buraya teşrif etmesini bekliyorduk. Kapıda bir hareketlilik hissettiğimde gözlerimi o yöne doğru çevirdim. İçeriye giren adamlar en fazla babamla aynı yaştalardı. Genç gözüküyorlardı. Hepsi siyah takım elbise içinde gelmişlerdi. Babam her biriyle el sıkıştığında gözlerimi devirdim. Ben asla böyle bir davranış içine girmezdim. Kesinlikle birbirimize benzemiyorduk.
Herkes masanın etrafına yerleştiğinde Arat'ın babası olduğunu tahmin ettiğim kişi -gözleri çok benziyordu- en baş köşeye oturmuştu. Onlar anlamadığım konularda konuşmaya başladıklarında mutfağa gitmem gerektiğini anladım. Aşçının verdiği çorba kaselerini tepsiye yerleştirerek salona doğru ilerledim. Tepsiyi masaya koyarak çorbaları servis etmeye başladım. Benimle birlikte iki-üç garson da servis yapıyordu. Aniden aklıma gelen fikirler gözlerim parladı. Belki de Arat Bey (!) için çorba baharatsız olabilirdi değil mi? Bu konuda ona yardım edebilirdim. Herkesin servisini yaptıktan sonra en son Arat'ınkini koydum. Gözlerimizin bir an buluştuğunu hissettim. Yüzüme alaylı bir gülüş yerleştirip diğer adamların duyamayacağı şekilde fısıldadım.

-"Belki sizin için baharatı az gelebilir ve ben yardımsever bir kızım."

Gözlerine bakarak baharatlığı çorbasına dikledim. Arat'in gözleri sinirle açıldı. Meydan okurcasına ona bakmaya devam ettim. Yeterli olduğuna karar kıldığımda,

-"Afiyet olsun Arat Bey." dedim ve oradan uzaklaştım.

Elimdeki tepsiyi mutfağa koyduktan sonra arkadaki odaya yöneldim. Sinirim biraz olsa da geçmişti. Fakat bu kıyafetlerden hemen kurtulmalıydım. Bu kadarı yeterliydi, kendimi huzursuz hissediyordum. Odaya girdiğimde üstümdekini çıkardım ve kotumu bacaklarımdan yukarıya çıkardım. Tişörtümü üzerime geçirirken ise kapıdan gelen sesle irkildim. Aniden arkamı döndüğümde Arat'la karşılaştım.

-"Hey, senin burada ne işin var?" Kahverengi gözleri bu defa donuk değil öfkeyle bakıyordu. Onu bu denli sinir edebilmem kıkırdatmıştı.

-"Bana bak. Masal mısın nesin ayağını denk al yok-"

-"ASEL!" diye bağırdım. Sesimin bu kadar yüksek çıkmasına hem şaşırmış hem de sevinmiştim. Ondan korkmadığımı öğrenmesi gerekiyordu.

-"Herneyse. Bir daha karşıma çıkma. Anladın mı beni? Seni bir daha etrafında görmeyeceğim!"

-"Hadi canım. Eğer görürsen ne yapacaksın?"

Sesimdeki alayın kokusu gözlerindeki öfkeyi kabartıyordu. Bunu hissedebilmiştim.

-"Seni si-"

Cümlesini tamamlamadan arkasına döndü. Sıktığı yumruğunu açıp kapıdan çıktı. Kendini ne sanıyordu ki ? Büyüttüğüm gözlerimi kapattım. Sinirimin geçmesini bekledim. Söylediği cümlenin devamını getirememişti. En azından bunu düşünmeyi akıl edebilmişti. Hayır, aynı zamanda bunu diyebilecek cesareti kendinde nasıl bulabilmişti?

Sözüm Sana KadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin