5.Bölüm

262 33 7
                                    

Multimedia Berkan Çınar ve Arat&Asel.

Gökyüzünden ne zaman bir yıldız kaysa dileğim hep aynı olurdu. Hislerimi kaybetmek.Acı, hüzün, pişmanlık..bunları hissetmemeyi tercih ederdim. Aşık olduğum adamı kaybettiğimde reşit bile değildim. Onun nefesini kesenlere hiçbir şey diyememiştim. Hala da diyemiyordum. O 'nu kaybettiğim sene okula bile uğramamış, devamsızlıktan okulda kalmıştım. Babamın bilerek kalmamı istediğini biliyordum. Ailem onun yüzünden bir sene kaybım olduğunu düşünmüştü. Ama ben kaybımın bir seneden daha fazla olduğunu biliyordum. Yaşadığım her gün, her saniye kayıptı. Kalbim kayıptı. Hislerim kaybolmamıştı sadece. Onlar, hayatta olduğum sürece beni hep boğacaktı. Hayatta olmak.. Garip bir ifadeydi. Hayatım kendi ellerimde bile değildi. Birileri yönetiyordu ve ben onlara karışamıyordum. Arat'ın şu an burada olmasına bir şey diyemediğim gibi. Yanıma oturmuştu ve beni izliyordu. Beni böyle görmesini istemiyordum. Karanlık bunu bir nebze engellese de az önce duyduğu hıçkırıklar ona doğruyu gösteriyordu.

-"S-senin burada ne işin var.? Beni takip mi ettin sen.?"

Sesimdeki kızgınlık, kırgınlığıma yenik düşmüştü.

-"Anlatma..." diye başladığında direk cevabı vermiştim.

-"Hayır."

-"Sen bilirsin."

Birilerine anlatmak iyi olurdu. Ama bu kişi Arat olmamalıydı.

-"Canım çok yanıyor."

Gözyaşlarım sanki bu cümleyi bekliyor gibi yola koyuldular. Boğazımdan gelen hıçkırıklar yaşlarımla ittifak kurmuş gibiydi. Gözlerinin içine bakarak, "Ben güçsüzüm." demek istemiyordum. Başım yavaşça Arat'ın göğsüne düştüğünde eli saç tellerimi okşamıştı.

-"Hepsi geçecek."

-"S-sen b-bili-"

-"Şş, daha fazla konuşma."

Böyle bir durumda bile insanı sinir edebiliyordu. Ona karşı çıkamayacak kadar berbat hissediyordum. Ağlamam sona ermiş, sessiz iç çekişlere dönmüştü. Gözlerim uykuya dileniyordu. Bilincim kapanmadan önce Arat'ın kokusu burnumu ziyaret etmişti. Sonra ise karanlığa teslim oldum.

Başımdaki inanılmaz ağrı nerede olduğumun farkına varmamı sağladı. Ben Arat'ın göğsünde yatıyordum. Onun elleri ise sırtımdaydı. Kafamı hafifçe kaldırdığımda onun da uyuduğunu gördüm. Yeni doğan güneş siyah saçlarında parlıyordu. Aslında uyurken o kadar da uyuz ve çekilmez görünmüyordu. Ama bir saniye..ben dün onun yanında ağlamıştım. Sevgilimin öldüğü güne onunla uyanmıştım. Ben nasıl bu kadar düşüncesiz olabilmiştim.? Hemen doğruldum ve telefonumu cebime sıkıştırdım. Arabama yönelirken bacaklarımdaki sızı canımı acıttı. Ve her adımda biraz daha..Bedeldi bu. Mert'e ihanet etmenin bedeli.

Buraya nasıl geldiğimin farkında bile değildim.Daha yarım saat önce Arat'ın göğsünde uyuyordum.Şimdi ise öylece Mert'in mezarına bakıyordum. En son cenazesinde gelmiştim yanına. Bunca yıldır gelmeye ne yüz ne de cesaret bulabilmiştim. Ben nefes alırken onun orada cansız yatması derinlerimde bulunan duyguları su üstüne çıkartıyordu. Pişmanlık, vicdan azabı, özlem gibi. Mert'in mezarına doğru korkak adımlarla ilerledim. Sanki toprağın altında çıkıp beni kovacaktı. Dizlerimin üstüne çöktüm. Başımı mezar taşının önüne bıraktım. Sadece onu hissetmek istedim. Bütün benliğimle..*Onu ilk gördüğümde hayatımın merkezi olacağını anlamıştım. İki beden bir ruh... Bizi tanımlayan kavram buydu. Ruhumun eşi, canımın canı, en içimdi. Yasak olan her şeydim ona.Günahtım, belkide olmaması gerekendik biz... O hiçbir şeyi dinlemedi.Aldı yüreğine öyle bir sevdiki beni vazgeçmek ne mümkündü. Öpüşü, gülüşü bir de bir içten sarılışı vardı ki sormayın. Canım kelimesinden nefret eden ben o canım kelimesini ondan duymak için can atardım.Can-nım derdi canımdan can giderdi.Bu adam nasıl sevilmezdi?*

Sözüm Sana KadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin