16

11.4K 1.6K 440
                                    

İthafları yorumlardan seçiyor ve keyifli okumalar diliyorum!

İthafları yorumlardan seçiyor ve keyifli okumalar diliyorum!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

K A Y R A

Ardıç'a dair sevdiğim şeyler gün geçtikçe çoğalıyordu. Onunla mesajlaşmayı seviyordum mesela. Mesajlarında bütün imla kurallarına uymasını, ona bir fotoğraf yolladığımda bana bir fotoğrafla karşılık vermesini, aramızdaki küçük esprileri seviyordum. Gece yatağıma uzanıp onu aramayı ve yaptığımız kısa telefon görüşmelerini seviyordum. Bana yeğeninden, Afacan'dan, gün içinde yaptığı işlerden bahsediyordu. Ben de ona evde olanları anlatıyor, Devran'ın beni sürüklediği yerlerde karşılaştığım ilginç olaylardan bahsediyordum.

Fakat ona dair hiç sevmediğim şeyler de vardı. Mesela çok meşgul olmasını, sürekli çalışmasını ve bu yüzden bir türlü görüşemeyişimizi sevmiyordum. Çalışması gerektiğini anlıyordum tabii ama bir insan hem anlayışlı hem mutsuz olabilirdi. Tıpkı benim gibi. Bana elinden geldiğince vakit ayırdığını bildiğim için sesimi çıkarmasam da içten içe bu kadar meşgul olduğu için sızlanıp duruyordum.

Doğum günümdeki kaçak görüşmemizden sonra Ardıç'la bir defa Zenan yengemin davet ettiği kahvaltıya katılmıştık. Zenan yengem bu kahvaltıları çok sever, bütün aileyi bir araya toplamaya bayılırdı. Ardıç'ı da çağırması beni saçma bir şekilde mutlu etmişti. Birlikte kalabalık bir sofrada oturmak, onun kuzenlerimle şakalaştığını görmek bana pamuk şeker yiyormuşum gibi hissettiriyordu. En başında amaçladığım şeyin bu olmadığını biliyorum ama bunu gerektiği kadar umursayamıyordum. Hala babama bir ders vermek istediğim de doğruydu fakat şu an plana devam etmek çok da içimden gelmiyordu. İçimden gelen başka şeyler vardı. Mesela Ardıç'la biraz baş başa vakit geçirebilmek gibi. Mesela ona biraz sokulup kedi gibi kucağına kıvrılabilmek gibi. Mesela onu öpmek gibi...

Ama ne yazık ki baş başa kalamıyorduk. Hem de hiç. Evet, ailemle kahvaltı etmek eğlenceliydi. Evet, Ardıç'la birlikte bir arkadaşının nişanına katılmak da güzeldi. Fakat biraz yalnız kalsak her şey daha güzel olabilirdi. O zaman Ardıç'la konuşup, içimde yeni yeni filizlenmeye başlayan duygularım hakkında ona bazı ipuçları verebilirdim. Sonra neler olurdu kimse bilemez tabii ama bir tahminde bulunmam gerekse güzel şeyler olacağına dair umutlar beslediğimi söyleyebilirdim.

Bu umutlar beni cuma akşamı Ardıç'ı aramaya zorlayan şeylerin başında geliyordu. Evimizin bahçesine çıkmış, çimenlerin üzerinde yalın ayak dolaşıyor ve yıldızsız gökyüzüne bakıp onu arıyordum. Telefon açılmadan önce iki defa çaldı, en sonunda Ardıç'ın tanıdık, güzel sesi "Alo?" dedi.

"Selam. Nasılsın?" diye sorarken yüzümü çoktan geniş bir gülümseme kaplamıştı bile.

Ardıç iç çekerek "Yorgunum." diye karşılık verdi. "Eve şimdi girdim ve ben de seni aramayı düşünüyordum."

Bakışlarımı gökyüzünden yere, çimenlere çevirirken gülümseyişim genişledi. "Öyle mi?"

"Evet." Ardıç'ın sesi şimdi halsiz bir fısıltıydı. "Korkunç bir gündü ve... Sesini duymak istedim."

Derin Deniz MavisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin