19

10.1K 1.7K 438
                                    

Bir Sevmek Bin Defa Ölmek Demekmiş - Barış Akarsu

Bir Sevmek Bin Defa Ölmek Demekmiş - Barış Akarsu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

K A Y R A

Devran Zorbey'i öldürmek isteyenler listesi oluşturulsa listedeki ilk isim kesinlikle ben olurdum. Onun en yakın arkadaşı. Kardeşi. Baş Belası. Aynı zamanda onu boğazlamaktan hiç gocunmayacak o kişi.

Hayatında neler olup bittiğini takip edemiyordum. Birkaç sene önce çok üzücü birkaç olayın peşinden korkunç bir kayıp yaşamıştı ve bu onu çok değiştirmişti ama son zamanlarda düzeldiğini düşünüyordum. Önce dibe vurmuştu, sonra kendisini toparlamaya başlamıştı ve bir daha asla eski, tasasız Devran olamayacağını kabullensem de eskisine çok yakın bir hale gelmişti. Ama birkaç aydır ara sıra kayboluyordu. Ortadan kaybolmaktan bahsetmiyordum. Kendi içinde kaybolup gidiyordu ve sonra aniden onu sarhoş bir halde buluyorduk. Ya da karakolda. Ya da dağılmış bir şekilde. Bazen hepsi bir arada oluyordu. Bizi yeniden endişelendirmeye başlamıştı ve biz de yeniden onun üzerine düşmeye başlamıştık.

Destan abim beni kenara çekip bugün Devran'a göz kulak olup olamayacağımı sorduğunda başımı sallayıp "Tabii ki." demiştim. Yarın akşam Ardıç'la buluşacağım zamana kadar yapacak herhangi mühim bir işim yoktu ve ablam, Dide abla ve Ceylin ablayla birlikte öğleden sonra Alaçatı'ya doğru yola çıkarlarken onların arkalarından el sallamak istemiyordum. O yüzden Devran'ın peşinde dolanmakta bir sakınca görmemiştim. Başıma geleceklerden habersizdim çünkü.

Aslında her şey oldukça normal başlamıştı. Devran'la sıradan bir kafeye gitmiştik. Ben kendime kahve söylerken o pasta istemişti. Burada bir gariplik olduğunu anlamalıydım çünkü Devran pek de çilekli pasta adamı değildi. Onu ömrümde kaç defa çilekli pasta yerken gördüğümü düşündüğümde zihnimin içinde bir boşlukla karşılaşıyordum doğrusu. Eğer birinin doğum günü falan kutlanmıyorsa pasta yemezdi fakat ben bu ipucunu gereken anda yakalayamamıştım.

Fakat Devran'ın sürekli arkamdaki bir noktaya bakıp durduğunu yakalamıştım. Omzumun üstünden baktığımda bir şey seçemesem de Devran birilerini gözlüyordu, bunu biliyordum.

Pastasının üzerindeki çileklerden birini çalarken "Kime bakıyorsun?" diye sorsam da ondan düzgün bir cevap alamadım. Utku abimin arabasının koltuğunu sigarayla yakmasına dair bir hikâyeyle dikkatimi dağıttı. Arada beni susturmak için pastasından yememe müsaade etti ve tam şüphelerimi boş verdiğim sırada ayağa fırlayıp "Çabuk. Gitmemiz lazım." dedi.

"Ne?"

Ben ne olduğunu anlamadan cebinden çıkardığı banknotları masaya bıraktı ve beni çekiştirerek peşinde sürükledi. Apar topar kafeden dışarı çıktığımız anda kimin peşinde olduğumuzu gördüm. Karakolda tanıştığım sarışın kızın. "Devran!" dedim öfkeyle. "Birini mi takip ediyoruz sahiden?"

Oflayarak "Evet." diye cevap verdi. "Arabaya biner misin hemen?"

Onu öldürme isteğim o anlarda baş gösterirken oflayarak arabaya atladım çünkü Devran çoktan şoför koltuğuna geçmiş, kontağı çevirmişti. "Sen delirdin mi?" dedim ona doğru dönüp. "Bir kadını sapık gibi takip ediyor olamazsın."

Derin Deniz MavisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin