- 3 -

197 31 6
                                    

benim için yaptıklarına minnettarım. oysa ben bile kendim için bu kadarını yapmazdım.

yeosang, gözlerini karanlık odada açtığında önce etrafına bakındı. seonghwa neredeydi?

kapının altından sızan ışığı gördüğünde ağrıyan uzuvlarına rağmen doğruldu ve koridora çıktı. mutfaktan gelen tıkırtıları duyabiliyordu. adımlarını oraya doğru yönlendirirken evi saran yemek kokusunu aldığında ne kadar aç olduğunun farkına vardı. saatlerdir bir şeyler yememişti. bütün gün uyumuştu, bir şeyler yiyip ilaçlarını alması gerekiyordu. ilaçlarını aldıktan sonra ise yeniden uyumalıydı. işte hayatı bundan ibaret olmuştu geçirdiği son bir yılda. bol bol dinlenmelisin diyordu doktor. oldu olası uyumayı severdi aslında fakat yine de çoğu zaman bu durum onu sıkıyordu. evden dışarıya bile nadir çıkıyorlardı çünkü dışarıda rahatsızlanırsa müdahalesi çok daha zor oluyordu.

çıplak ayaklarıyla koridorun sonundaki mutfağa ulaştığında bir süre pişirdiği yemekleri tabaklara koyan sevgilisini izledi. siyah saçları ve ince fiziğiyle o kadar etkileyici duruyordu ki bir kez daha hayran kaldı ona yeosang. seonghwa ise öyle odaklamıştı ki işine, fark etmedi yeosang'ı. ancak kapıya doğru yöneldiğinde gördü onu. şefkatle gülümsedi sarışın çocuğa.

"günaydın." dedi seonghwa saat gece on olmasına rağmen.

"ben de seni uyandırmaya geliyordum." diye ekledi.

yeosang gülümseyip yavaş hareketleriyle seonghwa'ya sarıldı. kafasını çocuğun göğsüne gömüp kokusunu içine çekti.

"günaydın."

seonghwa sevgilisinin saçlarını okşayıp masaya yönlendirdi onu.

"hepsini senin için hazırladım. soğumadan ye de ilaçlarını al."

yeosang başıyla onaylayıp yemeğini yemeye başladı. bir yandan da sohbet ediyorlar, seonghwa iş yerindeki komik olayları anlatıp onu güldürmeye çalışıyordu. yeosang ise seonghwa'nın çabalarının boşa gitmesine izin vermiyor, gerçekten gülüyordu anlattıklarına. seonghwa her zaman neşelendirirdi onu.

"yemek için teşekkürler." dedi yeosang eliyle küçük bir kalp yapıp. ardından güldü ve utançla eğdi kafasını. böyle tatlı hareketler yapmak onun için zordu. zaten nadir yapardı, yaptığında da utanırdı işte.

seonghwa bir dirseğini masaya koyup eline yasladı yüzünü ve gülümsedi memnuniyetle.

"afiyet olsun birtanem. beğenmene sevindim."

bir bardak su koyup ilaçlarını içti yeosang. masayı toparlamaya başladılar ardından. seonghwa, yeosang'ın ona uzattığı bulaşıkları bulaşık makinesine dizmeye başlamışken kolunda hissettiği el duraksamasına sebep olmuştu.

"sevgilim?" dedi sorarcasına dikkatle koluna bakan yeosang'a.

"bu ne zaman oldu?" dedi yeosang, seonghwa'nın farkında olmadan sıvadığı süveterinin açık bıraktığı koluna bakarak. seonghwa gözlerini bir saniyeliğine kapatıp içinden lanet okudu. yemek boyunca saklamayı başarmıştı oysaki.

"ben mi yaptım?" diye diretti titreyen sesiyle.

seonghwa yalan söylese yeosang'ın anlayacağını bildiğinden kolunu çekip geçiştirdi.

"önemli bir şey değil."

yeosang, başını ellerinin arasına alıp yere oturdu.

"nasıl... nasıl önemli değil dersin... her tarafın zaten yara bere içinde. nasıl önemli değil?"

sonlara doğru kendini tutamayıp ağlamaya başlayan yeosang'ın yanına diz çöktü seonghwa. endişeli bakışlarına mani olamazken yutkundu. onun en savunmasız olduğu andı işte bu. yeosang ağladığında eli ayağı birbirine karışıyordu.

"yeo gerçekten. gerçekten hiç acımıyor. bile bile yapmadığını biliyorum, sorun değil. defalarca kez konuştuk bunu."

yeosang, gözyaşları içinde ona baktığında seonghwa içinde bir şeylerin kırıldığını hissetti.

"benim için yaptığın şeylere rağmen sana zarar vermeye devam ediyorum.
tanrı aşkına neden çekip gitmiyorsun seonghwa? bana acıdığın için mi?"

seonghwa daha fazla dayanamayıp kendine çekti yeosang'ı. kafasına küçük bir öpücük kondurup sırtını sıvazladı yavaşça.

"merhamet aşkı öldürür yeosang, ben sana hiçbir zaman acımadım."

ardından ekledi.

"hayatımdaki tek güzel şeyin sen olduğunu göremiyor musun sevgilim?"

seni özlemek, unuttuğumda bile. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin