Telaşla eşyalarımı öylece bir kenara atıp hızlıca kapıdan girdim, salonda oturmuş ağlayan Jimin'in önünde durup dizlerimin üzerine çöktüm. Kollarımı dizlerine yaslayıp "Minnie, ne oldu? Niye ağlıyorsun?" dedim.
Soruma cevap vermedi, burnunu çekip daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başladı. Karşısında durmayı bırakıp yanına oturdum ve sakinleşene kadar ona sıkıca sarıldım, saçlarını okşadım. Artık hiçbir şey söylemediği için endişelenmeye başladım ki son kez burnunu çekip benden biraz uzaklaştı.
"Sen haklıydın Yun. Seni dinlemediğim için üzgünüm."
Parmaklarıyla oynamaya başlamış, başını düşürmüştü. Yüzüme bakarak konuşmuyordu, hatta sesini bile zar zor işitmiştim.
Ne olduğuyla ilgili bir tahminim vardı ama emin olabilmek için "Ne konuda haklıymışım?" diye sordum.
Tekrar gözleri doldu, ağlamamak için dudaklarını birbirine bastırıp "Yoongi," dedi ve duraksayıp konuşmakta zorlanıyormuş gibi yutkundu, "Onu başka bir çocukla samimi bir şekilde gördüm."
Böyle bir şey yaşayacağımızı biliyordum ama yine de içimden yükselen öfkeye engel olamadım. Hem Jimin'in zarar görmemesi için daha çok çabalamadığım için kendime hem de onu bu şekilde üzdüğü için Yoongi'ye sinirliydim ve ona iyi bir tokat atmadan bu sinirimin geçeceğini de sanmıyordum. Yine de Jimin'i daha fazla üzmemek için negatif bir şey söylemeden ona tekrar sıkıca sarıldım ve biraz da olsa onu yatıştırabilmek için "Belki düşündüğün gibi bir şey değildir, hem öyleyse bile bu kadar çabuk farkına vardığın için şanslı sayılırsın." dedim. Küçük bir çocuk gibi iç çekip omzumdaki başını aşağı yukarı salladı. Sesi titreyerek "Çocuk tek elini Yoongi'nin beline koymuştu," deyip bir süre duraksadı, "Gülüşüyorlardı ve sonra Yoongi'de elini onun omzuna koydu, çok yakınlardı, ben öylece bakakaldım."
Sakin kalmaya çalışarak onun konuşmasını bitirmesini bekledim ama her bir kelimesinde Yoongi'ye olan öfkem büyüyordu. Jimin'den gerçekten hoşlanıyor gibiydi, ne olmuştu da böyle bir şey yapmıştı anlamıyordum.
"Nerede gördün peki?" diye sordum merakla çünkü Hoseok yanımdan provaya gideceğini söyleyerek kalkmıştı ve ben çıkmadan önce Jimin'in sınavları bitmiş, eve dönmüştü.
Başını omzumdan kaldırdı ve yaramazlık yapmış bir çocuk gibi bana baktı.
"Ben ona sürpriz yapmak için provalarına gittim, sonra da belki kalıp biraz dinlerim diye düşünmüştüm."
Neden yaramazlık yapmış bir çocuk gibi baktığını anlamıştım çünkü tam anlamıyla yaramazlık yapmıştı, evde kalıp ders çalışacağına dair söz vermişti. Pazartesi günü vizesinden düşük aldığı bir dersin sınavı vardı ve kalmamak için tam puana yakın alması gerekiyordu.
Parmaklarıyla oynamaya başladı ve başını eğdi, "Zaten girer girmez onları görüp geri döndüm." diye devam etti.
"O seni görmedi mi?"
Başını hayır anlamında iki yana salladı, "Görmedi." dedi. Daha fazla bu konuyu kurcalayıp onu üzmek istemiyordum, bu yüzden konuyu değiştirmek için "Dondurma yemek ister misin?" diye sordum.
Ellerini çırptı, neşeyle "Olur!" dedi. Onun bu haline gülümseyerek dondurma ve kaşık getirmek için ayağa kalktım. Mutfağa giderken, dondurmalarımızı yerken ve gece uykuya dalmadan önce bile aklımda tek bir şey vardı. Bugün en yakın arkadaşımın yapamadığı şeyi yapacak, Yoongi'yle yüzleşecektim. Ona ağzıma geleni söylemeden de içimin rahat edebileceğini sanmıyordum.
***
Sabah erkenden uyanmış, Jimin'in telefonunu kurcalayıp Yoongi ve Hoseok'un yaşadığı yeri öğrenmiştim. Uyandığında beni bulamayıp merak etmemesi için Jimin'e markete gittiğime dair bir not bırakmıştım. Sonra da bulduğum adrese doğru yola koyulmuştum. Evlerimiz çok uzak olmadığı için yürümeye karar vermiştim, on beş dakikadır yürüyordum ve google maps'in söylediğine göre yaklaşık beş dakikalık daha yolum vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mon Coeur T'appartient | Jung Hoseok
Fanfiction"Sen Hoseok'a aşıksın Yun, hem de sırılsıklam." [Düz yazı, bxg]