Bölüm 2

45 5 2
                                        

Selaaam, ikinci bölüm ile karşınızdayım. Billie Eilish - Six feet under dinleyerek yazdım, medyaya ekledim isterseniz okurken dinleyebilirsiniz <3

"Emin misin?"

Aynadaki yansımamdan üzerimdeki ince askılı mini siyah saten elbiseye son kez bakıp yatağımın üstünde oturan Jimin'e döndüm. Genişçe bir gülümsemeyle bana bakıyordu. "Kesinlikle, harika oldun!" dedi ıslık çaldıktan sonra.

Omuzlarımı düşürüp yanına kendimi bıraktım, "Fazla iddialı olmuş gibi hissediyorum" derken üzerimi çekiştirdim. Bunu bir alışkanlık haline getirmiştim sanırım, bulunduğum ortamda veya bulunduğum kıyafetin içinde rahat hissetmediğimde yaptığımı söylerdi Jimin.

Çocukluk arkadaşım iki defa sırtıma vurduktan sonra ayaklandı. "Hadi gidelim artık, bu elbise gerçekten yakıştı." diye söylendi. Yaklaşık beş elbise denediğim için huysuzluk etmesine hak vermiştim, peşinden ayaklarımı sürüyerek kapıya yürümeye başladım. Kapının yanındaki aynadan üzerindeki gömleği düzeltişini izledim, kendine bakarken bile gözlerinin içi parlıyordu. Belki de ben yanılıyorumdur diye geçirdim içimden, bugün onun gözlerindeki pırıltının sebebi olan adama tarafsız davranacağıma dair kendime söz verdim.

***

Antoryum isimli bara adımımı attığım an burnuma dolan sigara, alkol ve ter karışımı koku genzimi yakmıştı. Karanlık mekanda adını bilmediğim bir şarkı yankılanıyordu, ışıktan yoksun alanda birbirine çarpan bedenler, kahkahalar, bardak şıngırtıları başımı döndürmüştü.

Jimin'in yanımda olmadığını anlayıp hızlıca etrafımda gözlerimi gezdirdim. Sarıya boyattığı saçları gözüme çarptı, peşinden beyaz ışıkla aydınlatılmış boş sahneye doğru ilerledim. Daha önce birçok kez bunu yapmış gibi DJ kabinin yanındaki perdeyi aralayıp sahne arkasına adımını attı ve kısa koridorda ilerlemeye başladı. Kendine olan güvenine hayrandım en çok, saçlarını düzeltti ve yüzüne en güzel gülümsemesini yerleştirip sağımızda kalan kapıyı araladı.

"Merhaba" diye selam verdi neşeli bir tonda. Peşinden odaya adımladığımda belimden iterek beni öne çıkarıp, "Bu Yun, sana bahsetmiştim Yoongi." demişti Jimin. Öncelikle Yoongi yanıma gelip kendini tanıttı bana, küçük gözleriyle ve siyah saçlarıyla bir rapçinin asiliğine pek de sahip olmayan çocuğun uzattığı elini sıktım ve "Memnun oldum" diye mırıldandım.

Yoongi, eliyle önündeki büyük bir hoparlörü andıran aletle uğraşan uzun boylu esmer çocuğu gösterip, "Bu Namjoon, grup arkadaşım." deyip köşede oturan çocuğa dönmüştü.

"Bu da Hoseok, grubun diğer üyesi.", zar zor duyabilmiştim cümlesinin sonunu. Kalbim biraz sonra patlayacakmış gibi hissediyordum, sanki beynim kafatasıma baskı yapıyor, kulaklarım uğulduyordu. Gözlerimi, buğday tenli, güzel gülümsemesiyle bana selam veren çocuktan ayırmak ve bu odaya hiç girmemişim gibi kapıyı çekip çıkmak istiyordum ama sanki gözlerim artık benim egemenliğimden kurtulmuş, ayaklarım ise darbe girişimindeymişçesine hareket etmemi engelliyorlardı. Benim vücudumun her yerinde hissettiğim, kulaklarımda gümbürdeyen nabız sesimi odadakilerde duyabiliyor muydu?

Kendimle savaş halindeyken Jimin'in elini kolumda hissetmemle, gözlerimi ondan çekip Yoongi'den tarafa çevirmem bir olmuştu. Yıllardır soğukta kalmışım gibi titriyordum, dişlerimin birbirine vurmaması için çenemi sıktım. Gülümsemeye çalışıp diğerlerinin olduğu tarafa döndüm tekrar, Hoseok'la göz göze gelmekten kaçınarak konuştum, "Sizinle tanışmak güzel, Jimin sizden çok bahsetti.", Yoongi'ye dönüp devam ettim, "Özellikle senden" deyip küçük bir gülümseme verdim siyah saçlı çocuğa.

"Hislerimiz karşılıklı diyebiliriz o zaman, adını sürekli duyuyorum" diyerek Jimin'den bir kıkırtı kazandı. Ben Jimin'e dönmek üzereyken Namjoon araya girdi.

Mon Coeur T'appartient | Jung HoseokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin