Bölüm 10

27 5 0
                                    

Okuldan çıkmış otobüs durağına doğru yürürken Taehyung abartılı bir şekilde "Beynim uyuştu sanırım." diye yakındı. Ona hak verdiğimi belirten birkaç mırıltı çıkarıp "Bir güne üç sınav koyarken acıma duygularını evde unutmuş olmalılar. Başka bir açıklama bulamıyorum." dedim.

Durağa birkaç metre kalmışken sağ tarafımızdaki banklarda tek başına oturan tanıdık bedenle duraksadım. Ellerini yüzüne kapatmış sağ bacağını sallıyordu. Aramızda biraz mesafe olmasına rağmen bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştım.

Kafamı çevirip Taehyung'a söyleyeceğim sırada onun da benim baktığım yere baktığını fark etmiştim. Bakışlarını çekmeden, "Hoseok değil mi o? Hani şu Yoongi'nin arkadaşı, senin beğendiğin çocuk." Demişti.

Son söylediği şeyle gözlerim büyüdü ve dudaklarım aralandı. İyice kabullenmişlerdi benim ondan hoşlandığım fikrini ki ben söylememiştim bile öyle bir şey olduğunu. Kendim bile bilmiyordum ne hissettiğimi. Etkilendiğimi en azından kendi içimde kabul etmiştim ama birinden etkilenmek büyütülecek bir şey değildi sanırım.

"Şöyle demeyi bırakın artık, beğenmiyorum kimseyi ve evet o."

Daha deminki yorgun ve mutsuz hali tamamen kaybolmuş gibi kahkaha attı.

"Ya ya tabii beğenmiyorsundur."

Gözlerimi devirip cevap vermeden "Ağlıyor mu acaba?" demiştim.

"Bilmiyorum ki ama bir sorun var gibi. Neden gidip sormuyorsun?"

Gidip sorsam garip olabilirdi, sonuçta ne kadar yakındık ki, ama merak da ediyordum. Taehyung kararsızlığımı fark etmiş gibi "Hadi daha bekleyecek misin git işte." dedi.

Daha az gerileceğimi ve onun insanları neşelendirmek konusunda benden çok daha iyi olduğunu düşünerek "Beraber gidelim? Sonra birlikte eve döneriz. Sonuçta aynı otobüse biniyoruz." diye teklif etmiştim.

"Maalesef, ben Kook'a beraber oyun oynayacağımıza dair söz verdim Yunnie." Deyip durakladı ve arka tarafımı işaret ederek devam etti, "Hem otobüs de geldi.".

Arkama döndüğümde otobüsün durağa oldukça yaklaştığını görmüştüm. Ben önüme döndüğümde ise Taehyung'un hızlıca bana sarılıp "Görüşürüz! Yarın beraber ders çalışacağız unutma." demesi bir anda olmuştu. Daha sonra ise koşarak otobüse binip beni yaşadığım ikilemle baş başa bırakmıştı.

Bakışlarımı hala orada oturan Hoseok'a çevirdim, ellerini yüzünden çekmiş telefonuyla uğraşıyordu. Cesaretimi toplayıp ondan tarafa doğru yürümeye başladım. Aramızdaki mesafe azalınca kıyafetlerini inceledim, yanına gittiğimde bu kadar detaylı bakmaya cesaret bulamayacağımı biliyordum. Bulunduğu ruh haline uygun giyinmiş gibiydi. Altında siyah dar bir pantolon, üzerinde ise koyu gri tshirtü ve deri ceketi vardı. Bunların yanında gözlük ve siyah bir maske takıyordu. Gözlük kullandığını bilmiyordum, ne fotoğraflarında ne de normalde görüştüğümüz birkaç seferde görmemiştim.

Artık aramızda birkaç adım kalmıştı ama o telefonuna odaklandığı için beni fark etmemişti. Onu incelemek için kalan son saniyelerimi ise özenle yapılmış halinden çok uzak bir şekilde dağınık olan saçlarına bakarak geçirdim.

Bankın önüne geldiğimde karşısında durup boğazımı temizledim ve "Merhaba." dedim sessizce. Anında kafasını kaldırdı, kızarmış gözleri gözlerimi buldu ve yüzüne buruk bir tebessüm yerleştirip "Selam Yun-ah" dedi.

Yanındaki boşluğu işaret edip "Oturabilir miyim?" dediğimde şaşırmış gözüküyordu.

Zaten bankta yer kaplamayan çantasını yere bırakırken "Tabii tabii, lütfen." demişti. Yanına oturup tek bacağımı bankın üzerine koydum ve tamamen yüz yüze gelmemize sebep oldum.

Mon Coeur T'appartient | Jung HoseokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin