Wooyoung
Sabah 7:45 civarlarında ablamın Pazar ayinine katılmak için evden ayrılacaklarını söylemesiyle uyandım.
Bu, ailemiz için haftalık olarak yapılan bir şeydi, artık buna alışmıştım. Bu ayini daha keyifli kılmıyordu, benim için her zaman korkunç bir olaydı ve ben artık "sosyal hizmet" denilen şey yüzünden kilise de daha fazla vakit geçireceğimi biliyordum.
Yataktan kalktım ve doğruca ablamla paylaştığım banyoya gittim, ne yazık ki odamın dışındaydı. Birkaç dakika sonra annem kapıyı tıklattı.
"Oğlum, biz çıkıyoruz. Seni zamanında orada görmezsek, baban seninle konuşacağını söyledi. Sekizde orada olsan iyi olur." Sakince uyardı.
"Orada olacağım anne." Gözlerimi devirdim; sabah bana söylediği ilk şeyin bu olmasına sinirlenmiştim.
"Umarım." Hemen ardından aşağı inerken koridordan mırıldandığını duydum.
O kadar da çaba sarf etmeden kiliseye gitmek için hazırlandım. Basit beyaz bir t-shirt üzerine açık renkli yırtık kot pantolon, üşürsem diye de ona uygun bir kot ceket alıp birkaç gümüş küpeyle süslemiştim görüntümü. Aynaya bakıp son bir kez kendimi kontrol ettim. Ne yazık ki görünüşümün ailemi rahatsız edeceğini biliyordum.
Bilerek yapmıyordum ancak ben ve ailemin bakış açısı bazı konularda çakışıyordu. Dürüst olmak gerekirse bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Onların beğenisine göre kendimi değiştirmeyecektim. Bunu küçükken yapıyordum ve bırakana kadar da kendimi hiçbir zaman mutlu hissedemedim. Ama elbette, henüz değiştirmeye hazır olmadığım bazı şeyler de vardı.
Kiliseye doğru yola çıkmadan önce mutfaktan bir muz kaptım, oraya varana kadar 10 dakikalık bir yürüyüşüm olacağını, acele etmezsem ve bunu en kısa sürede yapmaya çalışmazsam yine geç kalacağımı biliyordum.
Muzumu huzur içinde yedim. Soğuk esintinin tenime çarptığını hissetmek, yıldırım hızında hazırlandığımdan daha önce yapacak vaktim olmadığı için daha iyi uyanmama yardımcı oldu. Böylece sabahın sekizinde azarlanmayacaktım. Kimse bunu hak etmiyordu.
Sonunda birkaç metre ötedeki haçlı binayı gördüm ve diyakozlar* törenin başlaması için kapıları kapatmaya başladıkları için koşmaya başladım.
"Bekleyin!" Beni duymalarını umarak bağırdım ve Tanrı'ya şükür ki (ah ironi) duydular. Hareketlerini durdurup bana nazikçe baktılar ve oraya gitmemi beklediler.
En soldaki sıraya oturduğumda, kapının arkamdan kapandığını duydum. Rahibin bulunduğu yöne ilerleyen iki diyakoza döndüm. Sessizce dudaklarımı oynatarak "teşekkür ederim" dedikten sonra onlardan küçük birer gülümseme almıştım.
Şapel* ön tarafına bakmak için tekrar döndüğümde, ebeveynlerimi ve ablamı ön sırada Choi ailesiyle konuşurken gördüm. Ne yazık ki, onlar kilise arkadaşlarıydı ve oğulları San ile beni sürekli karşılaştırmaları bu şekilde başlamıştı.
O da ön sıradaydı, herhangi bir ebeveyn için nihai mükemmel oğul olmaktan gurur duyuyor, benim gibi 'hayal kırıklığı çocukların' yüzünü buruşturuyordu.
Ayin her zaman olduğu gibiydi, hiçbir zaman bitmeyecek gibi görünüyordu. Bu yüzden, yeterince orada bulunduğumu hissettiğimde, biraz zaman öldürmek için lavaboya gittim. Tuvaleti kullanmıştım ama bunun dışında içerideki zamanımın oldukça verimsiz olduğunu söyleyebilirim. Aynaya baktım ve kendime ayinin yakında biteceği ve toplum hizmetinin ne kadar kolay olacağı ve çok yakında bu cehennemden nasıl kurtulacağım hakkında hızlı bir moral konuşması yaptım.
Hesaba katmadığım şey, kapalı kabinin içindeyken monoloğum boyunca konuştuğum her kelimeyi dinleyen birinin olmasıydı.
"Bir konuda haklıydın, ayin on dakika içinde bitecek." San kapıyı açıp küçük bölmeden çıkarken konuştu. "Bunun dışında duyduğum her şey saçmalıktı."
"Yine mi sen, ha?" Alay edercesine konuştum. Ne şans ama.
"Dikkatini rahibe vermelisin, bu küçük tavrına yardımcı olur." San, beni saran karanlık bir parıltıyla gözlerimin içine ölü gibi baktı, bu beni korkutmuştu ama heyecanlandırmıştı da.
"Onun bana yardım edebileceğini sanmıyorum." San'ın flörtöz ses tonumu anlamayacağını bilerek baştan çıkarıcı bir şekilde sırıttım ve oluşacak her hangi bir problemi güvene aldım.
"Ayin biter bitmez günah çıkarma odasına gitmelisin." San güçlü bir tonda devam ettiğinde bu sadece ona karşı olan öfkemi ve önümdeki bu çocukla uğraşmak için artan arzumu körükledi.
"Peki baba." Alay ettim, yavaşça ona doğru yürüdüm ve naneli nefesinin yüzüme çarptığını hissedecek kadar yaklaştığımda durdum. "Başka ne yapmalıyım? Görünüşe göre her şeyi biliyorsun."
Anlık olarak genişlemiş gözleri, öncekiyle aynı öfke dolu gözleri haline geldi ve aynı karanlık parıltı kendini kontrol etmeye başladı. Böylesine sinir bozucu bir adam nasıl bu kadar ateşli olabilir?
"İhtiyacın olduğunu itiraf ediyorsun, anladığım kadarıyla çok günah işledin. Bu gerçekten üzücü." Alçak sesle ve iliklerine kadar alaycı konuşuyordu.
Bu sürtük beni nasıl kızdıracağını çok iyi biliyordu. Tüm sahip olduğun bu mu Choi San?
İntikam zamanı.
Ona daha da yaklaştım, ürktüğü hissi beni hafifçe kıkırdattı. Dudaklarımı boynuna yaklaştırdım, kulağına çıkmadan önce sıcak nefesimin ona bir kez çarpmasına izin verdim, baştan çıkarıcı bir şekilde konuşurken dudaklarımı hafifçe dokundurdum, sesimin bir kadife gibi çıkmasını sağladım. "Çok üzücü değil mi? Bana yardım eder misin lütfen babacık, yaramaz biriyim."
Soluk soluğa kalışını duydum ve bunu ayinin başına dönmek için bir fırsat olarak kabul ettim. Lavabodan çıkmak için arkamı dönmeden önce şok olmuş ve gözleri genişlemiş Choi San'ı gördüm, ben ayrıldığımda hala aynı yerde duruyordu.
Oturduğum yere dönmeden önce zaferle sırıttım ve şimdi gitmemiz için ayinin kalan son 5 dakikasına katlanabilirdim.
---------------------------------------------------------
diyakoz: yardımcı papaz
şapel: ibadet alanı
Olaylara yavaş yavaş giriyor gibiyiz 🤩 okuyan var mı şu an bilmesem de okuyorsanız oylarınızı ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfenn 💜
ayrıca bir sonraki bölüm San'ın anlatımından olacakk 👀👀

ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Girlfriend's Brother | Woosan (Türkçe Çeviri)
FanficSan, kız arkadaşının erkek kardeşiyle tanıştığında ''gay paniğe'' kapılır ve Wooyoung'un olması gerekenden çok daha çekici olduğunu düşündüğünü fark eder. Kitabın yazarı: @woosanctuary ❤️