Gittikçe yükselerek çalan telefon alarmının itici melodisiyle açtı gözlerini rutin bir sabaha. "Biraz dahaa..." dedi ve telefonu susturup uyumaya devam etti. Uyandığında ilk dersin çoktan başladığını bildiğinden, nasılsa yetişemeyeceğim edasıyla hareketleri de yavaşlamıştı. Geçen seneden edindiği tecrübelerden yola çıkarak geç kalınca boşuna acele etmeyip öteki ders için hazırlanması gerektiğini artık daha iyi kavramıştı, bu rehaveti de o yüzdendi.
Bir kağıt ve kalem almak için masasına yöneldi ve çekmecesinin tutacağına yapıştırılmış bir not gözüne çarptı. "Sevgili Bulut, sen fosur fosur uyurken biz çoktan okulun yolunu tuttuk bile. Bizim ders erken başlayacak kampüste araşırız, iyi dersler tabi okula gidersen." Edebiyat Fakültesi'ndeki arkadaşı Sait'in yazdığına emindi, çünkü noktasına kadar dikkat edilmiş ve yazısı da diğer arkadaşlarına göre daha okunaklıydı.
-"Tariz (iğneleme) sanatını da iyi öğrenmiş denyo arada bi de laf sokuyor." Kendi kendine söylenmeyi bırakıp mis gibi tereyağlı yumurta yaptı , afiyetle yedikten sonra yüzüne ve vücudunun diğer görünen kısımlarına güneşten korunma faktörlü kremini sürdü ve hemen attı kendini dışarı.
Okula ulaştığında etrafta kimsecikler yoktu . O hazırlanıp evden çıkana kadar üçüncü ders başlamıştı bile. Neyse ki okula yakındı da dersin bir kısmına yetişebilmişti. Ilk iki ders zaten kekti ona göre , rahatlıkla geçerdi o hocanın sınavlarından . Esas sıkıntı şimdi gideceği dersin hocasıydı, okuldakiler lakap bile takmışlardı adama : Şehriye Zorbası . Zorba tamam da Şehriyenin nereden geldiğini çözememişti kimse , adamın lakabı yıllardır böyle süregelmişti .
Sınıfın arka kapısını araladı, gözleriyle boş sıra aradı bir müddet. O esnada profesör dersinde uyulması gereken kurallardan bahsediyordu. Gözüne kestirdiği arka taraflardaki bir sıraya doğru usulca ilerlerken profesörün tok sesiyle irkildi :
- "Mesela benim fark etmediğimi sanıp sınıfta tin tin yürüyen şu arkadaşınız gibi dersin ortasında girmeyin sınıfa çocuklar. Bu seferlik olsun fakat dersimin bölünmesinden hiç haz etmem."
Utancından kıpkırmızı kesilmişti Bulut . Arka sıraya gitmekten vazgeçti ve bulduğu ilk boş sıraya oturdu . Bütün sınıf ona gülüyordu . Bir daha geç kalmamak için söz verdi kendi kendine. ( Bu söze riayet etmeyeceğini bile bile.) Profesör konuşmasına devam etti:
- "Bu kürsüden herkesi görebiliyorum çocuklar . Sen! Şu anda telefonla uğraşıyorsun . Siz ikiniz! El ele tutuşuyorsunuz. Ve sen! Sıranın altına sümük yapıştırdın . Kaç yaşına geldiniz yapmayın arkadaşlar , elini sıranın altına attığında yeşil bir maddeye dokunmuş olma hissi iğrenç ! Hele ki siz üniversite ikinci sınıf oldunuz artık . Dikkat edelim davranışlarımıza."
Sınıftan biri söz alarak masumca bir soru sormak istedi. Göz göre göre rezil etmekti kendini bu : "Bazı hocalar derste su bile içirtmiyorlar, siz izin verirsiniz değil mi hocam?" Ardından profesör :
- " İstersen beslenme çantanı da getir onar dakikalık beslenme teneffüsü yapalım olur mu evladım ? Hatta bir ara yerli malı haftası da düzenleriz sen mısır patlatırsın ben de mandalin getiririm yeriz. He olur mu? Ders anlatırken sadece beni dinleyeceksiniz masanın üstünde dersle ilgisi olmayan hiç bir cisim görmeyeceğim ara verince ne yaparsanız yapın ." diyerek birini daha azarladı.
Yalnız başına rezil olmadığı için gülümsedi; profesörün başkalarını da rencide etmesiyle mutlu olmuştu adeta. Sağ tarafına döndü ve iki sıra ötesinde arkası dönük uyuyan bir kıza takıldı gözü . Bu katı profesörün dersinde nasıl da rahat uyuyabiliyordu böyle. Kimseye durduk yere sataşmayan Bulut'un içinde bu uykucuya sataşma hissi belirdi birden. Önce ufak bir kağıt parçasını buruşturup yavaşça fırlattı. Kağıt kızın kahverengi dalga dalga saçları arasında yuvarlanarak başını koyduğu masaya düştü. Kızda bir kıpırdanma olmadığını görünce aynı hareketi tekrarladı . Üçüncü, dördüncü, beşinci derken masanın üstü kağıt toplarıyla doluverdi. Tabi yerler de nasibini almıştı bundan. Bulut'un tükenmek bilmeyen hırsı kızı uyandırmaya yetmedi ama birkaç dakika sonra kız kendiliğinden uyandı. Gözleri de saçları gibi koyu kahverengiydi. Kafasını masadan kaldırdı ve yarı baygın gözlerle etrafına baktı . Yanakları rahatsızlığını belli edercesine kıpkırmızıydı. Burnunu çekti , başını tekrar masaya koyarak bu kez yüzü Bulut'a dönük şekilde uyumaya geçti.
Pişmanlık geçirmesine sebep olan şu son dakikadan sonra Bulut o kağıt toplarını tek tek toplayıp yutmak istiyordu. Hasta bir insanı rahatsız etmişti hem de defalarca. Kızın minyon yapılı oluşu vicdan azabını daha da artırıyordu nedense. Bulut'un tek eli çapında küçük bir surata ve ortaokul öğrencisi kadar zayıf bir bedene sahipti. Kimse üniversite 2. sınıf öğrencisi olduğunu düşünmezdi bile. Uykucunun yüzüne bakarak derin düşüncelere dalmışken kızın göz kapakları tekrar aralandı.
~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜM OL
Roman d'amourAlbino hastası fakat hayat dolu bir delikanlı ve kendini toplumdan soyutlamaya çalışan, ürkek, yalnızlaşmış genç bir kız... Kaderin onları nasıl bir araya getirdiğini ve sonrasında onlara yaşattığı iyi kötü anları bir hikayeye sığdırmaya çalışacağım...