0.1

2 1 0
                                    

10.07.21,senin ki?
Bir beden büyüğünü mü alsam?
Hayır o zaman omuzları düşer.

Birkaç 30 Ağustos posterinin yolları süslediği bir günde Ada ile avm ye gelmiştik.Hala izin koparabildiğime şaşırıyordum doğrusu.
İçerde geçen saatlerin ardından 1.katta bulunan kafeden içeçek alıp çıkışa doğru ilerledik.Daha sonra Ada annesinin arabasına binerken ben farklı ilde oturduğum için otobüs durağına doğru yol aldım.Durakta beklerken Kanada da bir üniversiteye yaptığım başvuruya dönüş olup olmadığına baktım.Mail kutumda umduğum şeyi göremeyince yaklaşık bir haftadır taktığım oyuna girdim.İri boy bir hamsi olarak başlıyor ve diğer deniz canlılarını yiyerek mavi balınalığa kadar ulaşabiliyordunuz.
Keşke biyolojide işler böyle işleseydi.Belki o zaman en düşük notum olup üniversiteye başvuru göndermeden önce hocanın kapısında yatmam gerekmezdi.
Oyunu 2.kez başa sardığımda gelen gürültüyle kafamı kaldırıp çantamı toplamaya başladım.Saniyeler içinde yanaşan otobüse ayağımı attım ve kartımı okuttum. 'Bip' sesini beklemeden çantamın fermuarını çektim ve dolu otobüsün arkalarına doğru ilerledim.En arkanın 2 sıra önünde boş olan bir ikili koltuğu görünce oturdum ve arkamdan binenler gelmesin diye çantamı koydum,2-3 kişi binmişti ve yeterince yer vardı.
Müzik uygulamasının yeşil tonu eşliğinde geçen 20 dakikanın ardından durakta indim.Durak tatlı bir pastanenin yanındaydı ve ben bir tatlı delisiydim.Alışverişten de 40 tl arttırmıştım bu yüzden içeri girdim.İçerdeki kurabiyelerin kremasını bile yapamayacağıma adımın Irmak olduğu kadar emindim.2 poşet dolusu kurabiye ve makaron alıp dışarı çıktım. Eve yaklaşık 5 dakika yürümeliydim.
Kafamı kaldırdım ve gökyüzündeki güneşe baktım.
Sonra kurabiyelerden gelmediğine emin olduğum bir koku sardı etrafı.
22 Ağustos ,16.00 suları.

Gözümü en son açtığımda bir yemek masasındaydım.Geniş masada ben hariç 2 şık görünüşlü kadın ve 5 civarı erkek oturuyordu.Ancak Irmak Dağdeviren öyle baş kaldırıp burda ne aradığını sormayacak,bir kenara süzüp balık bakışlarıyla etrafı izleyecekti.Ta ki üstüne parfüm boşaltan kadın elini uzatıncaya dek.
'Merhaba,Su?'
'I-ırmak'
'Tüh,öyle bir havan vardı.Peki Irmakcığım,neden burda olduğunu sormaman tuhaf.Burası bir nevi bir hastane.Beyin,çok ilgi çekici bir organ,Değil mi? Biz burada ölmüş veya bitkisel hayattaki insanların beyinleri hakkında çalışıyoruz.Tıp istediğini duymuştum.'
Kırmızı kapaklı dosyadan parlak bir kağıt çıkarıp devam etti.
'Sana binayı tanıtmama izin ver.Her katta on oda bulunur ve her odada yanlızca bir denek vardır.Denekler kat ve oda sıralarına göre numaralandırılır.Örneğin Gül diye seslenmeyiz 25.katın 3.odası,yani 253 diye sesleniriz.Her katta farklı beyin tipleri toplanır.Ağır sayısalcılar,anksiyeteye yatkın olanlar,çekingenler,Dile yatkın olanlar,hayalperestler...
Bu katta ise yemek odası var.Her gün belirli saatlerde tüm katlar burada yemek için toplanır.Ancak biz toplantı odasında yemek yeriz.Toplantı odamız da bu katt-'
'Peki benden ne bekliyorsunuz'
Uzun saçını eliyle geriye atıp 'işte böyle,azıcık tepki göster Ya ' dedi.
5 yıla kellikle başa çıkması gerekecek bir adam söze atıldı.
'Sana sunduğumuz 2 seçenek var.Bizden olmak,daha kötü şartlar altında bizden olmak.
Çok açık ,değil mi?
1-Seni kendi casusumuz olarak deneklerin arasına salarız.Ölen veya hasar gören deneklerin çoğunluğu fazla umutsuzluk sonucu.Günde 1-2 saat onlara mutluluk ve umut aşıla,günün kalanında krallar gibi yaşa.Birine kendini Ela diye tanıt birine Liva,kafana uyanlara Irmak.
2-Kabul etme,deneklerden biri ol.Hatta odan ve numarana bile hazır;22.'

Başka bir adam elini sofranın ortalarına atıp konuşmaya başladı.
'Neden seni aldığımızı da soruyor olabilirsin.Kıvrak zekan ,arkadaşlarına verdiğin destekler,kendi başına atlattıkların;ilham verici.' 'Şimdi seni odana bırakalım,dinlen.Ailen endişelenmeyecek.Onlara üniversiteden kabul aldığını vatandaşlık işlemlerinin yapıldığı,yurdumuzda kalacağına dair bir ansiklopedi anlattık.'
Deyip elime bir kart,para dolu olduğunu tahmin ettiğim bir zarf ve powerbank verdi.
Odam 38 numaraydı.Titrek ellerimle sandalyeyi ittim ve kalktım.Salonun tam karşısında renkli camdan bir kapı vardı.Kapının 2 adım gerisinde zıt yönlere doğru 2 koridor gördüm.Bir çiçeğin üstünde binanın krokisi vardı.Odaları gösteren ok sok tarafa doğruydu.Sol koridorda 2.krokiyi görünce' 30-40 ' yazan araya girdim.
Sağında ve solunda odalar olan bir koridora çıktım. Çift sayılı odalar sağ tarafta,tek sayılılar sol taraftaydı.
Odamın karşısına ulaşınca 40 numaralı odanın iki tarafın ortasında olduğunu gördüm.Yani sağ koridorun son odasındaydım.
Ve sadece 39.oda boştu.
Dolu kafamı buna da yoramayacağım için kartı okutup içeri girdim.Beni geniş çalışma masası karşılamıştı. Üniversite sınavı sonuçları açıklanalı 15 gün olmuştu.Puanım beklediğimden 20 puan daha üstü ve ilk 10.000 deydim.Artık ders çalışmayacağımı düşünerek çantamı masaya attım.Beni sarmaşık,bulut ve ledlerle kaplanmış bir duvar karşıladı. Odanın bu kadar güzel olmasını beklemiyordum.
Tek kişilik yatağın üstünde mini bir klima vardı.Bodrum yerlisi olsam da kimse 45 derece sıcağa alışamazdı.Komidinin üstündeki kumanda ile klimayı açtım.Beyaz,2 kapaklı bir dolap vardı.İçini açınca Tahtadan yapılmış kutu şeklimde mini bir bölme daha olduğunu gördüm.Buraya çorap ve iç çamaşırı koyabilirdim.Yatağın yanında ve dolabın arasında kalan 2 katlı bir komodin vardı.Alt katında bir mini buzdolabı vardı.Üst katı ise tek çekmeceli bir komodindi. Odadaki 2.kapı balkona,3.kapı ise banyoya açılıyordu.Anlaşılan kapıyı açık bırakamayacaktım.Banyoda Aynanın altında bir lavabo,lavabonun yanında 2 raflı bir raf vardı.İçini açınca 1 kalıp sabun ve çeşitli havlular olduğunu gördüm. Lavabonun karşısında tuvalet,tuvaletin yanında duş kabine vardı.Balkonda ise uzunluğun yarısı kadar renkli camdan tırabzanlar vardı. Tırabzanlara bağlı ufak bir askılık ve de gri renkli bir koltuk vardı.Oda hem çok minimalist hemde çok şıktı.Çantamla beraber masaya koyduğum zarfı açtım. İçinden 2 tane irtibat numarası,yemek saatlerinin yazdığı bir kağıt ve haftalık harçlığım olduğu belirtilen bir miktar para vardı.Kurabiyeleri açıp yatağa oturdum.Ölümlerin sebebi demişti,yani ölenler de olmuştu.Kabul etmezsen bende olabilirdim,ölebilirdim.Eşyalarım,ailem ne olacaktı. Binadaki kimse manipülatif birine benzemiyordu.Gerçekten bu kadar sıkı ailem buna inanmışlar mıydı? Kabul etmesem ve alt katlarda işkence görüyor olsam beni Kanada sokaklarında okuyor sanacaklardı yani.Harika.Düşünceler içinde kaybolmamak için dolabı açtım ve içinde 3 valiz vardı.En yakın olanını açınca bu aldın eşyalarım olduğunu fark ettim. Sonra yerleşmeye başladım.
Banyoya duş jelimi koyarken dökmem sonra silmeye gelmişken kayıp yere düşmem,mini dolaba kurabiyeleri koyarken mini dolabı yerinden çıkarmam gibi maceralarımın ardından
Şarjı yüzde 3 kalan telefonumdan saatin 23.12 olduğunu gördüm.Powerbankin kablosunu komidinin üstündeki prize taktım ve telefonumu da adaptöre. Sonra klimanın derecesini yükseltip kendimi yatağa attım.

Efes günlükleri okurları bilir,o kitabın 200 sayfalık bölümleri bile var.Ve ben bu gün 1000 kelime civarı yazdım.Bu 4 sayfaya yakın bir oran ve gerçekten benim için çok fazla.
Lütfen oy veya okurkenki görüşlerinizi yorumlarda paylaşmanızı istememi anlayın.
Eğer başlama tarihinizi aldıysak(en başa),yıldız dolduysa bir de soruyu cevaplandırdıysanız bolca öpüldünüz,görüşmek üzere.
1- sizce Irmak kabul etmeli mi,etmemeli mi?
2-Sizce Irmağa anlatılanlar gerçek mi?

22Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin