Jihoon havaların ısınmaya başlamasıyla boğulduğu odasında klimanın ayarını yükseltti. Kapalı olan hava boğucu ve nemli bir hal almış adeta işkence çektiriyordu. Giydiği ceket bile bazen kendisi için fazla geliyordu. Halbuki baharın daha ortlarında bir yerlerdeydi.
Bugün yönetim kurul ile toplantı yapacakları için ceketini kenarda kırışmaması için bırakmış yaptığı analizleri topluyordu. Yeni iş için katıldıkları ihaleyi kazanmışlardı ve bu şirket için harika bir fırsattı. Bu yüzden herkes harıl harıl çalışıyordu.
Toplantı için hazırladığı dosyayı düzenli hale getirip saate baktı. Saat gelmiş sayılırdı. Ceketini giyinip cam duvardan kendisine baktı. Bütün gün yüzünü görmediği Soonyoung’un karşısına ilk defa çıkacakmış gibi gereksiz bir heyecan kaplamıştı içini. İçeri giren sekreter tüm dikkatini dağıttı.
“Toplantı ertelendi efendim. Soonyoung Bey’in önemli ziyaretçileri var.”
Bugün önemli bir görüşmesi olmadığını biliyordu. Toplantıyı erteleyecek kadar önemli ve habersiz ziyaretçisi olması nedense iyiye bir işaretmiş gibi gelmedi kendisine.
“Kim olduğunu biliyor musun?”
Toplantının ertelenmesi işine gelirdi aslında. Bir güncük daha her şeyin yolunda olduğunu kontrol edebileceği bir zamanı olmuştu sonuçta.
“Geodum Şirketi sahibi ve avukatı geldi.”
İşte iyi olmayan işaret buydu. O gelmişti. Soonyoung’un babası uzun sessizliğini an itibariyle bozmuştu. Lanet olsun! Her şey bu kadar iyi giderken gelmesi ne kadar doğruydu? Sevgilisini o odada yalnız başına bırakmak istemiyordu ancak şu an gitmesinin bir anlamı olmadığını kendisi de biliyordu.
“Görüşme bittiğinde bana haber ver lütfen.”
Dediğini onaylayıp çıkan sekreterin ardından telaşla düşünmeye çalıştı. Savaşın bitmediği aşikardı ve uzun süre sonra öyle ulu orta gelecek kadar tecrübesiz de değildi. Bir şeyler planlamış olmalıydı ve şimdiden ne yapması gerektiğini düşünmeliydi.
Ne tür bir kozla oğlunu görmeye gelmişti bilmiyordu ki yakında kokusuu mutlaka çıkardı. Önemli olan bu hamleye karşı nasıl zarar almadan kurtulabilecekleriydi. Kısa süre sonra masaüstü telefonundan görüşmenin bittiğine dair sekreterden haber aldı.
Dosyası, ceketi neyi varsa hepsini geride bırakıp Soonyoung’un odasına daldı. Tek başınaydı. Sabah gülümserken gördüğü yüzü sıkıntıyla eğilmiş önündeki dosyalara bakıyordu. İçeriye girdiğini anlayabileceği kadar ses yapmasına rağmen ona dönüp bakmamıştı bile.
Başına kadar gidip tekerlekli sandalyeyi kendine doğru çevirdi. Gözlerindeki kızarıklığı gördüğünde canının yandığını hissetti. Soonyoung tıpkı yıllar önceki gibi çökmüş bir haldeydi sanki. Kafasını ağırca kaldırıp yüzüne baktığında içinde bir şeyler koptu.
Soonyoung tekrar aynı dibe düşmüş gibi bakıyordu ona. Yardım etmesini beklermiş gibi o kuyunun dibinde öylece kendisine bakıyordu sanki. Göğsüne bir şeylerin saplandığını hissetti. Ne olduğunu bilmiyordu ancak bu halinin hiç de iyi olmadığı belliydi.
Eğilip yüzünü avuçladı Soonyoung’un. Kafasını taşımakta zorlanırmış gibi dururken gözlerini yüzünden çekilmesini istemiyordu. Bakmayı keserse onu kaybedecekmiş gibi hissediyordu.
“Savaşabiliriz. Onu yenebiliriz. Birlikte.”
Beklediği gibi oluyordu. Eğer ellerinin hakimiyetine almasaydı yüzünü Soonyoung’un gözlerini kendinden kaybedecekti. Yine de başaramamıştı. Soonyoung gözlerini dosyaya doğru dikti. Aldığı derin soluğun kendi içinde bir yerlerini yaktığını hissetti. Avuçları arasındaki yüzü kaybetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Not Alone | Soonhoon
FanfictionSoonyoung'a hissettiği karşılıksız aşk yüzünden ev arkadaşı olan Jihoon zaman geçtikçe farkedilmemenin gerçekliğiyle yüzleşir.