İnsanlar için aydınlık benim için karanlık bir günün başlangıcında yine yatağımdan büyük bir işkenceyle kalkıp üzerimi giyindim. Aşırı korumacı ve otorite sahibi olan annemin beni yatağımdan sürükleyerek çıkarmış olması da tüm günümde yaşayacağım neşemi sömürdüğünün göstergesiydi. ‘’ Haydi Güneş. Geç kalıyorsun!’’ Kafamı bıkkınca iki yana doğru salladım ve odamdan çıktım. Tahta merdivenlerden aşağıya inip mutfağa doğru ilerlediğimde artık klasikleşmiş koku yüzümü buruşturmama sebep olmuştu. Mutfaktan her zamanki gibi yumurtalı ekmek kokusu geliyordu ve her sabah bunu yemekten kendimi kusacakmış gibi hissediyordum. ‘’Bir farklılık denesen hiç fena olmaz.’’ Diyerek ağzıma bir zeytin attım. Annem, ‘’Hangi konuda?’’ diye sorduğunda gözlerimi devirdim. ‘’Hem şu isim konusunda hem de yumurtalı ekmek.’’ Elinde ki maşayı bırakmadan arkasını döndü. ‘’ Hey? Ne varmış isminde?’’ diye sordu. ‘’ O ismi sevmediğimi biliyorsun anne. Efsa ismini daha çok seviyorum. Bizi bırakıp giden sevgili babacığımın yaptığı en doğru şey şu ismi bulmak olmuş ha? Ne dersin?’’ Annem elini başına götürdü. ‘’Ah Efsa. Yine başlamayalım.’’ Avuç içlerimi düz bir şekilde anneme gösterdim ve geri çekildim. ‘’Sana afiyet olsun Anne. Ben gidiyorum.’’ Dedim ve hızlı adımlarla dış kapıya ilerledim. Bu hem yumurtalı ekmekten hem de bana sabahın bir körü atacağı nutuklardan kaçmam için iyi bir fırsattı. ‘’Efsa, bu şekilde çıkıp gidemezsin!’’ O sırada korna çalındı. ‘’Ah ne yazık Toprak beni almaya gelmiş.’’ Dedim ve kapı kulpunu kavradım. ‘’Bunu akşam eve gelince ödeyeceksin küçük hanım.’’ Derken ben hızla kendimi dışarı attım ve Toprak’ın arabasına doğru ilerledim. Annemin aşırı korumacılığı ve üzerimdeki kontrol manyaklığı sinirlerimi bozuyordu. Her sabah aynı tartışma ve akşam eve geldiğimde yine aynı tartışma… Hiçbir farkı yoktu.
Ayaklarımı yere vura vura büyük bir istikrarla Toprak’ın arabasına doğru ilerlerken gökyüzü gözlerime daha koyu gözüktü. Kafamın içinde bir erkek sesi duymamla attığım adımlar daha ileri gitmedi. Sanki önüme görünmez bir duvar çıkmış tüm eylemlerimi kesiyor gibiydi. ‘’Güneş.’’ Dedi. Duyduğum ses sanki başımın içinde yankı yapmış, oradan damarlarımdan süzülüp tüm vücudumda ılık akan bir nehir varmış gibi hissettirmişti. Hızla kafamı etrafıma çevirdim; fakat hiç kimse yoktu. ‘’Hadi kızım gelsene.’’ Toprağın sesiyle sanki bir tür transtan çıkmışım gibi hissettim. Gökyüzü yine aynı rengini almış her şey normale dönmüş gibiydi. Yine de emin olmak için meraklı gözlerle etrafı taradıktan sonra Toprak’ın Sarı Cooper arabasına atladım. Kendimi oldukça sinirli ve gergin hissetmem sebebiyle Cooper’ın kapısını hızlı çektim. ‘’Hey, bebeğime iyi davran.’’ Toprak’a dik dik baktığımda gözlerini hızla yola doğru çevirdi ve eliyle ağzına fermuar çekiyormuş gibi yaptı. ‘’Bak ne diyeceğim. Bence bugün okulu asabiliriz. Ne dersin?’’ Toprak gözünü yoldan alıp bana döndü. ‘’Hadi ama. Onları sevmediğini biliyorum.’’
‘’Olmaz Toprak, iyi bir üniversiteye gitmem gerek. Dersleri aksatamam.’’ Dedim. Omuz silkti, ‘’ Olur da fikrini değiştirirsen ben buradayım, bebeğim.’’ Uyarıcı bir şekilde Toprak’a gülümsedim ve gerginliğin kol gezdiği vücudumu rahatlatmak adına koltuğa iyice yayıldım. Toprak benim en yakın arkadaşımdı. Yaklaşık 1.75 boylarında, -neredeyse sarıya dönük- kumral saçlı ve yapılıydı. Dolgun yüz hatları onu olduğundan daha çekici gösteriyordu ve okulda tavlayamayacağı erkek yoktu. Ben ise Toprak’tan biraz kısa, açık kahve gözlü ve koyu kumral, daha çok mevsimine göre renk değiştiren saçlara sahip, zayıf biriydim. Dudaklarım dolgundu bu yüzden Toprak tarafından her zaman sözlü tacizlere maruz kalıyordum.
Genelde Toprak’la kaldığımda uçuk kaçık şeyler yapardık. Fakat Toprak olmadığı zamanlar kendimi rahatlıkla dizginleyip örnek insan moduna geçiyordum. İyi bir kolejde son sınıf öğrencisiydik. Tabi ben burslu okuyordum. Maddi durumumuz kötü değildi tabi ki; fakat zengin sayılacak bir bütçeye sahip değildik. Babam gittikten sonra, annem çok zorluk çektiğimizi anlatırdı hep. Bugünlere gelmek için çok uğraştığını ve zorluklardan geçtiğini söyleyip duruyordu. Ha! Anneme gelecek olursam o bir hastanede anestezi uzmanı. Siyah kısa saçlara sahip, mizacı sert bir kadın. Sadece mizacı sert değildi ayrıca. Oldukça güçlü. Hem fiziksel olarak hem de psikolojik olarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UĞULTU
FantasyVe rüzgar uğuldadı… Bedenine neredeyse paslı zincirlerle hapsolmuş ruhu özgürleşti. Özgürleşti ve refaha kavuştu. Gördükleri hakikat değil sadece kara bir perdeye yansıtılmış ters renkler. Gerçek sandığı şeyler aslında yalanlar ve refaha kavuştuğunu...