Öncelikle 25 gündür güncelleme yapmadığımı fark ettim ve gerçekten şok oldum.Bana daha kısa gelmişti. Birkaç problemden dolayı yeni bölüm yayınlayamadım fakat üç bölüm kadar yazmış olup bunları kısa aralıklarla paylaşacağım.
Hikayeye tanıtım videosu hazırladım. Medyadan bakabilirsiniz. :)
Umarım hoşunuza gidecek bir bölüm olmuştur. Keyifli okumalar. :)
Yaptığım şeyin nasıl olduğunu idrak edene kadar Afel beni çoktan sınıftan çıkarıp ücra bir köşeye götürmüştü. Gözümün önünde bir şeyler diyordu fakat kafamda aynı anı canlandırmaktan onu dinleyemiyordum. Hayır! Tekrar. Hayır! Tekrar. Hayır! Ve Tekrar.
Kafamı iki yana sallayıp, ''Bunu nasıl yaptığıma dair bir fikrim yok.'' diye mırıldandım. Afel çenemi yavaşça kavradı ve yere eğdiğim başımı kaldırıp yüzüne sabitledi. Afel'in çenemdeki eli ve gözlerime denk gelen gözleri odak noktamı ona çevirmişti. ''Bunu eğer tekrar yapabilirsen işlerimiz çok kolaylaşır.''
''Bilmiyorum...'' dedim. ''Yani... Anlık bir şeydi. Tekrar yapabilir miyim bilmiyorum.''
Nefes verdi. ''Tamam.'' Dedi sakince. ''Acele etme Efsa. Şu an denersen bir daha yapamayabilirsin. O yüzden tam zamanını yakalamalıyız.''
Kafamı onaylarcasına salladım. ''Ama...'' dedi. Yüzünde engelleyemediği, ilahi bir gülümseme oluştu. ''Şu hayatta açılamayacak tek mahremi şey zihnindir. Anlıyor musun Efsa? Sadece sen bilebilirsin.'' Derin bir nefes aldı ve gülümsemesi suratına yayıldı. ''En mahremi, en derin sırlarını bilemeyen sana asla ulaşamaz.''
Nefes vererek güldüm. Afel'i anlayabiliyordum. Onunla telepatik bir şekilde konuşmam işleri kolaylaştıracaktı.
Tam konuşacağım sırada ilk ders zilinin çalması lafımı kesti. ''Hadi gidelim.'' Dedi Afel. Bende söyleyeceğim şeyi tekrar dile getirmeye uğraşmayacaktım. Eğer önemliyse kader onu tekrar dile getirirdi.
Sınıfa girdiğimde Toprak meraklı gözlerle kapıya bakıyordu. Benim girdiğimi gördüğü anda gözleri parladı. Ardımdan gelen Afel'i gördükten sonra parıldama daha da arttı. Ben yerime geçip otururken Toprak arkasını döndü. ''Gerçekten beni şu an büyük bir ikilemde bıraktın.'' Dedi. Kaşlarımı çattım. ''Ne gibi?''
''Şimdi şu yakışıklıdan mı bahsetmeliyim? Yoksa Kertenkele'ye mi söveyim?''
''Bence hiçbiri.'' Diyerek yüzümü ekşittim lakin Toprak pes etmedi. ''Neyse tadımızı kaçırmayalım. Eee Afel Gediz ile aranız nasıl?''
Kafamı iki yana salladım. ''Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?''
Toprak güldü. ''Bu konular benim enerji kaynağım bebeğim.''
''Aramızda hiçbir şey yok Toprak.'' Diye mırıldandım. ''Aslında aramızdaki ilişki çok karışık.'' Buna bir ilişki denirse tabii.
''Ne gibi hayatım?''
''Bilmiyorum. Beni bazen ürkütüyor. Sonra birden ona güvenmemi sağlıyor. Bazen ona buz gibi oluyorum. Bazen ona sarılasım geliyor. Sıcacık kesiliyor içim. Ya ben deliriyorum ya da o kişilik bozukluğuna sahip bir manyak.''
''Hiçbiri bebeğim.'' Dedi Toprak. ''Onu tanımaya başladığın zaman bu olanların hepsi sana normal gelecek. Onu tanımaya...'' derken içeri Edebiyatçı girdi. Açık kahverengi dalgalı saçlarını salmıştı. Beyaz gömleği ve bileklerinde biten siyah pantolonu vücuduna tam oturmuştu. Topuklu ayakkabıları sert zeminde takırdayıp bir ahenk yaratıyordu. Sanki topuklarından çıkan ses bile bir ezgiyi bir aşkı anlatıyordu. En sevdiğim dersin, hakkını veren kadındı bu. Nihal Hoca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UĞULTU
FantasyVe rüzgar uğuldadı… Bedenine neredeyse paslı zincirlerle hapsolmuş ruhu özgürleşti. Özgürleşti ve refaha kavuştu. Gördükleri hakikat değil sadece kara bir perdeye yansıtılmış ters renkler. Gerçek sandığı şeyler aslında yalanlar ve refaha kavuştuğunu...