Küçük bir çocukken bile gözlerinin içine bakıp hayatinin aşure kıvamında geçeceğini tahmin ettiğim arkadaşım...
Bazı şeyleri oluruna bırakmak gerektiğini söyleyen ama olması en imkânsız şeyler için can atan arkadaşım...
Yanlış seçim.
İnsanın bazen " Lovestreet" adli bir sokakta şekerden apartmanların arasında sevdiceği ile etrafa ask pıtırcıkları saçmak geliyor içinden.
Bazıları için bu çocuk kafayı yemiş olmalı görüntüsü verdiğini biliyorum, ancak hayatını öğrendiğinizde aslında hayallerle yasamaya muhtaç karakterine bakıp sadece gülümseyeceksiniz.
Ben kim miyim? Can yoldaşı.
***
Sisle kaplı, karanlığın ruhuma baskı yaptığı bir sabaha uyandım. Yasam koçum Koray Beyin " Yasamak ve mutlu olmak için her zaman bir sebebin olmalı" sözü kulaklarımda çınladı.
Evet, bir sebebim vardı mavi gözlerin içine bakıp küçük bir gülücük atmak için, böyle bir havaya rağmen kotu bir gün sayılmazdı ama pek mümkün değildi. Onu düşününce yatağımdan hızla fırladım. Çıkardığım gürültüyü farkına vardığımda;
Odamın vitray sanatıyla islenmiş camlarına doğru sessizce ilerledim. Konaktaki tek vitray sanatıyla islenmiş cam benim odamdaydı. Sanırım güneşin o mazlum ışığının rengârenk tonlarını odamın ortasında görmekten rahatsız olmayan tek kişi bendim.
Sarı, mavi, turuncu, mor hepsinin yarattığı renk denizinin her sabah ruhumu okşamasıyla güne başlamak gerçekten çok tuhaf bir duyguydu. Şehrin gurultusundan uzak olan konakta bu denli rahat yasarken neden mutlu olamıyordum? Hayır, hayır olmalıydım.
Bu kadar düşünmek bu sabahki pencere randevum için yeterliydi, odamdan çıktım ve hemen karşı odamda kalan kız kardeşimi uyandırdım.
Küçük bir kız çocuğuna göre çok sıradan bir odası vardı. Kahverengi, klasik islemeli bir çalışma masası, aynası bile olmayan bir giysi dolabı, şarap renginde klişe bir duvar...
Bu odada yasamak neden onu bu kadar mutlu ediyordu ki. Ben bunları düşünürken " Abim" diyerek boynuma sarılmıştı. Sanırım sorduğum sorunun cevabini almıştım. Koca evde bana en yakın olabileceği yer orasıydı. Onu gıdıklayarak omzuma çıkardım ve mutfağa doğru ilerledim.
Şimdilik mutlu bir gün bizi bekliyor gibiydi, ancak öyle tuhaf bir hayatim vardı ki her şey birden bire değişebiliyordu. Tıpkı güneşli bir yaz gününde öğlen saatlerinde fırtına kopması gibi. Hayatin paradokslarından biri.
Her an, her şey olabilir.
***
"Hazır mısın? diye seslendi annem. " Evet anne" diye karşılık verdi Duru. Bu ikilinin konuşmasını dinlerken nedense kendimi boşlukta gibi hissediyordum. Saat sabah 7' ye yaklaşıyordu. Sıradan bir hafta sonu için çok erken bir saatti, ancak bugün bizim için önemli bir gündü. Kahvaltı masasına oturmak için mutfağa indiğimizde Duruyu omuzumdan indirdim ve kafamı kaldırıp annemin yeşil renkte, yakasında çiçek detaylı elbisesini incelemeye koyuldum. Aylardan Hazirandı fakat hava hissedilir derecede esintiliydi.
- Böyle bir havada neden açık renkli bir elbise tercih ettin?
- San...Cevabını yarıda kesip gözünün ucuyla bir bakış attı ve topuklu ayakkabısıyla üstünde yılların ağırlığı olan parkeleri gıcırdatarak mutfaktan ayrıldı.
- Yine baş başa kaldık, Duru.
- Neden annemle sürekli tartışıyorsunuz abi ?
- Biz böyle anlaşıyoruz, diyerek gülümsedim. Yaşananların farkında bile değildi. En güzel günlerini geçiriyordu.
Zihnimi daha fazla bulandırmadan bir kahve içmem gerektiğini hissettim , sanırım beni ayakta tutan tek şey oydu.Camın kenarında kahvemi yudumluyordum. Kardeşimin sorduğu soruyu düşünerek dışarı çıktım. Telefonuma doğru ilerledim. 16 cevapsız arama, aman ne önemli. Gece boyunca beni aramıştı. Yapamazdım, bunu en yakın arkadaşıma yapamazdım.
" Rüzgar haydi gidiyoruz" diye bir ses yükseldi koridorun sonundan.
Parmaklarımı dalgalı saçlarımın arasında kısa bir sure gezdirip koşar adımlarla arabaya doğru ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Yaşı
Romanceİki arkadaş , iki farklı yaşam biçimi. Sözde ihanet. 3.bölüme ilave metin gelmiştir, umarım beğenirsiniz :) " @grkemdlck kitap kapağındaki desteğin için teşekkürler "