■Akrep yine gecenin sensizliği gösterdiği saatte takılı kalmış. Düşüncelerimi her gece saatlerce üzerine serdiğim suçsuz beton duvarlar, bu ağır yükün altında şiddetle titremeye başlamış...
Titreyen beton duvarlar üzerime yıkılmadan telaşla çıktım evden. Kendimi dahi kontrol etmemişken, rüzgarlı gecenin serin sokaklarında ceketimin ceplerini kontrol ediyordum. Sahiden dedikleri kadar çok mu dağılmıştım? Onu bilmiyorum ama bedenime dokunan rüzgar sanki beni parçalara ayırıyormuş da bu sokakların ruhuna geçiyormuş gibiydim. Son günlerde ne çok işitmiştim şuna benzer sözleri. Tüm bunları düşünüp ceplerimi karıştırırken, çoktan dağılmış olan saçlarımı birde rüzgar elden geçirmişti.
Karanlık geceme arkadaşlık edecek yoldaşım ceketimin sağ cebinde kibrit kutusu ile birlikte yan yanaydı. Benimle birlikte yanmaya ant içen dostum.
Ne yapabilirdim ki?.. Aşkın sevimli gibi görünen ama en ızdıraplı sonunu tattıran o ölüm öpücüğü, ellerimde durup beni hayatımın kumarını oynamaya çağırırken... Ne yapabilirdim?
Yuvasını terk edip havada salınan sarı yaprak gözüne kestirmiş olmalı ki beni, sessizce omzuma yerleşti ve içimden konuştuklarımı duymak için kendisinden birkaç parça bıraktı kalbime.
İçimde derinlerde kopuyor, isminle emir almış fırtınalar.
Yıkıp geçiyor tüm zelzeleler, burnumda tütmekte olan arzularımı.
Seni görünce içimde oluşuyor tüm renklerin cümbüşü.
Solmuş çiçeklerim ruh bulup birbirini dansa kaldırıyor...
Gecenin karanlığı sarmalarken ateş düşmüş bağrımı, bir ateşte ben yakmıştım dudaklarım için.
Her zaman dudaklarımın aynı noktasında durmaktan oraya izini kazımış olan sigara hasretle beklerken ecelini, kibriti kutunun yan tarafına sürterek zehri tutuşturmuş, ona istediği sonu kendi ellerimle belki de bugün için yirminciye vermiştim.
Bilmiyorum tabi başıma neler gelecek...
Karıştırsam tüm renklerimi aşkınla, hata yapmış olur muyum ki?Seninle, birlikte olduğumuz bir filtre seçsek,
evren evren dolaşıp, fotoğraflayamaz mıyım?Sigaranın geniz yakan o puslu dumanını nefes bilip çekerken içime, titretmiştin yine yüreğimdeki o derinden kırık sızıyı. Yeni sardığım onca tütünün boşalmış paketine bakıyorum da... Sahi neredeydi onca zehir bıçkısı?
Kaldırımlarda kıpırdaşıp oradan oraya salınan turuncu kırmızı yapraklarla birbirimizi izledik uzunca bir süre. Dudaklarım arasından usulca çekiliyor sıcak nemli sigara, tekrar çıkmıyor yukarı. Durup ellerimdeki tüten ince kağıda ve içindeki yarısı dökülmüş tütün taneciklerine bakıyorum. Sebebini sorarsan şöyle açıklamak istiyorum; seni düşünürken saygısızlık etmek istemiyorum ve zevkle fıydırıp atıyorum onu.
Yaslandığım meşe bankta kollarımı birbirine sarmış kafamı altında soluklandığım binlerce yıldızın gölgesine sıkıştırmıştım. Bu sabah gözlerimizin buluştuğunu tekrardan idrak ediyorum. Kapalı gözlerimden dudaklarıma inen bir mutluluk alıyor yüzümü. Her ne yapsan güldürüyorsun işte beni. Yokluğun dahi yüzüme ince ince işlenip güldürürken beni, birde yanımda olsan diyorum. Bir yandan da fısıldıyorum, zehrini ciğerlerimde taşıdığım izmariti ayakkabımın ucuyla ezerken.
Bize ait bir ütopyada, gönül bahçenin içinde filizlenmiş iki yapraklı mor çiçeğin olsaydım da gözyaşların tane tane dökülseydi toprağıma, can suyum olsaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
revnektar | KTH
Lãng mạn𝟷𝟾𝟼𝟶'ʟᴀʀ İᴛᴀʟʏᴀ'sıɴᴅᴀʏıᴢ. Şɪᴍᴅɪᴋɪ ɢɪʙɪ ʙɪᴛᴋɪɴ ᴠᴇ sᴏʟᴍᴜş ᴅᴇğɪʟ. ᴇɴ ᴀᴢ ʙᴜʀᴀᴅᴀᴋɪ ᴀşᴋıᴍıᴢ ᴋᴀᴅᴀʀ ᴋöʀᴘᴇᴄɪᴋ ᴠᴇ ʀᴇɴᴋʟɪ ᴏʟᴀɴ. sᴀɴᴀᴛıɴ ʙᴀşᴛᴀᴄı ʏᴀᴘıᴘ ʙᴀşı üsᴛüɴᴅᴇ ᴛᴜᴛᴛᴜğᴜ ʀᴏᴍᴀ'ᴅᴀ, ᴏɴᴜɴ sᴏᴋᴀᴋʟᴀʀıɴᴅᴀ ʏüʀüᴍᴇᴋᴛᴇɴ ʙᴇᴅᴇɴɪɴᴇ ᴠᴇ ʀᴜʜᴜɴᴀ ɪʟᴍᴇᴋ ɪʟᴍᴇᴋ ɪşʟᴇɴᴍɪş ᴢᴇʀᴀғ...