Bölüm 2

3 0 0
                                    

Uzun yazmayı yeni yeni öğreniyorum. Belki bundan on sene sonra bu yazdıklarımı okuyamayacağım. Yazımın kötü olduğunu bu zamanlar anladım. Kâğıdımın üzerinde uzun bacaklı bir çok örümcek ezilmiş gibi duruyor. Sana dilsiz sırdaşım diyeceğim çünkü yazdıklarımı kimseye anlatamaz ve benimle sohbet edemezsin. Sayfalarını doldurana dek beni dinlemek zorundasın. Beni eleştirme gibi bir hakkın yok. Bu zamana kadar ben dinledim. Şimdi tükenene kadar sen dinleyeceksin.

Özenilmesi gerekecek hayatlara hep özendim. En çokta okuyabilen, istediği gibi özgürce gezebilen, kendini korkusuzca ifade edebilen kişilere özendim. Ya da kıskandım da diyebiliriz zaten şu kıskançlık dedikleri şey kendinde olmayana imrenmek değil midir? En çok neyi kıskandın derseniz şüphesiz dile getirmekten çekinmeyeceğim üç şey var. Birincisi korkusuzca sevebilen insanlar, ikincisi kıyıya köşeye bezlere sararak sevdiğini saklamayanlar ve üçüncüsü o da hayatın bütün oyunlarına rağmen tuttuğu eli bırakmayalar.
İşte benim en çok kıskandığım insanlar bunlar. Tabi ben en fazla bunlardan okumayı ve kendini ifade edebilmeyi gerçekleştirebileceğim. Bunları okuduktan sonra keskin bir yargıyla sevilmediğimi bırakılıp unutulduğumu düşünmeyin. Çünkü ne bunları tecrübe edip aşka ızdırap diyebilecek kadar büyüdüm ne de kalbimin yaralı yerlerinden çiçek açmasına izin verecek zamanım oldu. Yine kulaklarım çınlıyor ve ne dediğinizi duyar gibiyim.

Aslında bende onu düşünüyordum. Ben bu yaşıma kadar şimdiki yerime gelebilmek için mi didinip durmuştum? Hayır! Şimdi ki durumumdan, konumumdan, halimden kurtulmak için didinip durdum. Anlayacağınız zift dökülmüş bedenimi elime bir toz bezi alarak temizleyebileceğimi düşünüyorum. En azından en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir demişler.

Zamanım akıp gidiyor kimsede sesini çıkartmıyor doğrusunu söylemek gerekirse ses çıkartmalarını beklemek diğerlerine yapılan bir haksızlık olmaz mıydı? "Haksızlık" kime göre neye göre derler adama. Bana söz gelecek olsa -olmaz ya olacak olsa- haksızlık en çokta genç bedenlerde rastlanınca vebali ağırlaşıyor. Buradaki hangi adamın omuzları dik? Hiçbirinin. Yükten çökmüş her bir omuz. Hepsinde bir ton vebal var baş hizasını geçmiş.

Şimdi gözlerimi açmama neden olan sese yoğunlaştım. Neydi şimdi bu daha güneş bile ısınmamış, etrafı aydınlatmaya başlamamışken. Burada duymaktan tiksindiğim ses bu saat de niye kulaklarımı tırmalayıp hafızama kazınan gülüşme seslerini, nasihatleri, güzel sözleri alaşağı edip boş duvarlarca dolanıp bana geliyordu?

İnsan yaşadıkça nefret ediyor bu kurulu düzenden. Biri atmış kendini uçurumdan aşağı arkadan gelen diğerleri de atmak zorunda mı kendini. Değer mi bu kadar tazecikken, henüz açmamışken bir kişi attı diye kendini değer miydi başkasının "bu daha çocuk" diyeceği yaşta "benim çocuğum olacak" demeye değer miydi? Hepiniz mi çarpmak zorundasınız buz gibi betona, birinizde çıkın diyin ben atmayacağım kendimi buradan. Şimdi buradan büyük büyük konuştuğuma bakmayın bende desem uçurumun kenarındayken atlamak istemiyorum diye bende biliyorum arkamdan itelemeye çalışıp beni düşürecek olan elleri, bende çok iyi biliyorum. Her ne kadar -yakmayacağım bu ateşte bedenimi- desek de kendimizi bir ateş çemberinin içinde diri diri yanarken buluyoruz. Çığlıklarımızla boğulurken nefesimiz, kimsenin de bir çıt bile duymayacağı tutuyor. Ama ben herkes atlıyor diye o uçurumdan atlayanlardan olmayacağım. Herkes yanıyor diye bende o gençliğimi alacak ateşte kavrulmayacağım. Yeri gelecek ben o ateşe su olacağım ama yine yanmayacağım. Ben düşerken o uçurumdan soğuk ve üstünde kim bilir kaç gençliğin kurumuş kanı bulunan o betona son sürat çarpmayacağım. Kaydırsalar da bastığım son toprak barçasından ayaklarımı ben düşmeden Anka olacağım. Bu kuş gibi beni öldü zannettikleri anda doğacağım.

Sana SeviyorumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin