Tepeme kadar çektiğim yorganı biraz indirdim. Karşıdan bakıldığında yerde bir yorgana sarılmışta sıkışmış gibi görünebilirim ama sabahları özellikle de bu saatlerde evin pekte sıcak olduğunu söyleyemeyeceğim. Şimdi bile sadece birkaç dakika kafam dışarıda durdu diye yanaklarımın soğuduğunu hissedebiliyordum. Gerisin geri hemen kafama çektim yorganı. Hem böylelikle ses kulağıma daha az geliyordu. Sonra aklıma birden geç kalmış olabileceğim geldi ve saatimi gece nereye koyduğumu hatırlamaya çalıştım. Tabi ya çıkarttım sonra koyacak bir yer göremedim karanlıkta döşeğimin altına koydum. Şimdi de içerisinin pek aydınlık olduğu söylenemezdi ama iyi kötü sabah olmuştu işte az buz etraf görünüyordu. Elimi döşeğin altına sokup orasını burası yokladım ve saatin metal kordonun soğu elimi ısırdığında bulup çıkarttım onu. Saatime baktım saat daha yedi yeni olmuş. Tekrar kafamı dışarı çıkarttım ve akşam üzerime aldığım -bin yıllık kim bilir kimden kalmış olan- hırkamı yatağın dibinde duran sandalyenin üstünden çekip aldım. Yataktan çıkıp üzerime hırkamı bir çırpıda geçirdim ve perdesi çekili olan cama yaklaştım. Perdeyi sonuna kadar açtım. Hala davul sesi kesilmemişti. Görüş hizamın biraz dışında kalsa da o seslerin ait olduğu evi görebiliyorum. Normalde böyle olmuyor tabi nerde görülmüş evlenen kişinin kapısında sabahın körü davul zurnanın olduğu. Ama evlenenler bizimkilerin dediği lafla mühim insanlardı. Mühim dediğime bakmayın evlenen kız benim bir ara sıra arkadaşım olan Kader erkekse aşağı köyden Kılıçoğullarının oğlu Mustafa. Yani bu düğün işinin mühim olarak adlandırılması sadece erkeğin parasından geliyor. Oğlanda soy isimlerine yakışır bir düğün yapmaya niyetliydi anlaşılan bu saat den başladıysa curcunaya. Burada böyleydi işte okulu bıraktıktan sonra taş çatlasın en fazla bir senen vardı evde durman için. Bu evde kaldığın sürede de eline veriyorlardı iğneyi, tığı, şişi hadi bakalım başla çeyiz yapmaya. Ev işi, dışarı işi öğrensin denilmiyordu. Burada kız olarak doğduysan eğer ilkokuldan sonra seni zaten şekillendirmeye başlıyordu bu çevre. Ortaokula giden yaşlardaki kız çocukları sabah kalktıklarında anneleri uyanmadan önce sobaların kovalarını değiştirip yanması için tekrar hazır hale getirip sobaya koymaları gerekiyor. Sonra çayın suyuydu kahvaltıydı derken eğer hala okuyorsa bir iki lokma yer sonra daha yiyecekse de çantasına onu azıklar evden bir an önce çıkmaya bakardı. Eğer okumuyorsan da işte izlemiş olduğum manzara gibi bir sabah evinin önünde davul ve zurna sesleriyle açarsın gözlerini. Kader ortaokuldan sonra liseye zar zor ikna etmişti babasını şimdi hatırlıyorum da o okumak için ağlamaktan yerlere yatan kızın, birkaç saat sonra gelinlikle evinin merdivenlerinden ineceğini aklım kesmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Seviyorum
Teen FictionNe kadar o dikenli bahçeye girmeyeceğim desenizde kendinizi bir gün, o bahçenin tam da ortasında çıplak ayaklarınızla dururken buluyorsunuz. iyi okumalar...