4.Bölüm

120 22 2
                                    

        Dünyadaki bütün çocukları kaçırabilmek için, gece onlar uyurken rüyalarına girecek ve bizim yanımıza gelmelerini söyleyecektim. Bunun için bütün çocukların rüyalarına girebilmenin bir yolunu bulmak zorundaydım.

            24 saat içerisinde, dünya üzerindeki her çocuk, hangi kıtada olursa olsun, mutlaka uyurdu ve ben de onların rüyalarına girip, bizim yanımıza gelmelerini söyleyebilirdim. Böylece onları yanımıza alabilirdik. Bunun mümkün olup olmadığını düşünmedim bile. Sadece bir rüya görmüştüm ve bu da benim rüyama ulaşmamın tek yoluydu.

            Bazen ansızın uyanırsınız ve bir şeyler fark edersiniz. Hissettiklerinizin ne olduğunu anlamazsınız bile. Yalnızca onu yapmanız gerektiğini düşünürsünüz. Bu sizin rüyanızdır, sizin gerçeklerden soyutlaşmaya başladığınız andır.

            Ne zaman bir rüyadan uyanırsanız, gerçeklerden en fazla uzaklaştığınız noktaya geldiğinizi bilirsiniz.

            Ben de hayatımın rüyasını yaşarken, gerçeklerden uzaklaşmam gerektiğini anlamıştım. Eğer gerçeklere saplanıp kalırsam, o zaman rüyamı yaşayamayacağımı fark etmiştim.

            Eğer hayaliniz bulutların üzerinde olmaksa, gözlerinizi kapatmalısınız. Gözleriniz açıkken, gördükleriniz gerçek bir rüya sayılmaz. Rüyadan uyandığınız zaman, gördüklerinizin gerçek olmadığını anlarsınız.

            Şimdi onlara rüyamı anlattığım zaman, gözleri açık olacaktı ve beni anlamayacaklardı. Onların rüyamı yaşamadan anlayamayacaklarını biliyordum. Ama yine de anlattım arkadaşlarıma düşümü.

            Onlara, tüm dünyadaki, çocukların rüyalarına gireceğimizi söyledim. Yüzüme tuhaf bir şekilde baktılar ve bunun imkansız olduğunu söylediler. Ben de onlara, "Neden?" diye sordum. Bu hayali gerçekleştirmenin tek yolu buydu. Diğer türlü bütün çocukları bir araya getiremezdik. Eğer bunu yapmak istiyorsak, başka bir çözüm olmadığını söyledim. Gerçekleri unutmalarını istedim onlardan. En azından kısa bir süre için.

            Şimdilik yalnızca bu rüyayı yaşamamızı istediğimi söyledim. İnanmasalar bile, inanıyor gibi yapmalarını bekliyordum onlardan. Çünkü inanmak zorundaydım bu hayalin gerçekleşebileceğine. Nasıl olacağını bilmiyordum ama aramaya devam ettikçe, ansızın bir yolunu bulabileceğime inandırmıştım kendimi.

            Arkadaşlarımla benim aramda bir fark vardı. Onlar sadece istiyordu. Oysaki ben kendimi adamıştım buna. Bu benim hayatımın amacıydı. Ne pahasına olursa olsun, bunu gerçekleştirmeliydim.

            Bunu bir şekilde halledebileceğime ikna olduktan sonra, sırada 400 milyon çocuğu nerede toplayabileceğimizle ilgili bir problem vardı. Bu kadar büyük bir kalabalığı, hiçbir yerde bir araya getiremezdik. Ama bunu yapmaya da kararlıydım ve bir yolunu bulacaktım.

            Son engel ise, bu kadar çok çocuğun, aynı anda nasıl yanımızda olacağıydı. Güneyden, kuzeyden, doğu ve batıdan milyonlarca çocuk gelecekti ve bunların aynı anda bizim yanımıza ulaşabilmeleri de çok zordu. O kadar çok çocuğu hayal etmek bile çok güçtü. Hayal gücüm bile bu kadar çocuğu canlandırmaya yetmiyordu. Ama kararlıydım ve o çocukları istiyordum.

            Problemin ne olduğu tam olarak ortadaydı. 400 milyon çocuğa ihtiyacımız vardı ve bütün bu çocukların aynı anda yanımızda olmaları gerekiyordu. Dışarıdan bakıldığında; imkânsızdı bu. Ancak kendisini hayaline adayan bir insan için hiçbir şey, yeterince imkânsız değildir. Ben de imkânsıza meydan okumak için bunu yapmaya kararlıydım. Ne olursa olsun, hangi engelle karşılaşırsam karşılaşayım, bu hayalimi gerçekleştirmeliydim.

            Arkadaşlarım bu planın gerçekleşmeyeceğini söyleyip yanımdan ayrılmaya karar verdiler. Onlara tek kelime söylemedim. Sadece başımla onayladım. Yüzüme umutsuz gözlerle baktılar ve sonra ayrıldılar yanımdan. İçimden bir ses, bana da bunun mümkün olmayacağını söylüyordu. Ama o sese karşı koymak zorundaydım. Eğer ona yenik düşersem asla bunu elde edemezdim.

            İçimdeki sese karşı koydum ancak, arkadaşlarıma karşı koyamadım. Tek başıma bu hayali gerçekleştirmeye kararlıydım. Onlar beni bırakıp gittikten sonra, uzun süre neler yapabileceğimi düşündüm durdum.

            400 milyon çocuğu tek başıma yanıma getirmeliydim. Bunun ne kadar zor olduğunu düşünmek bile istemiyordum, yapmaya mecburdum. Eğer insan bir şeyi yapmaya mecbursa, onu yapabilmek için olağanüstü bir güce de sahip olur. Bu gücün farkına varamayabilir ama o güç, mecbur olmaya devam ettikçe, mutlaka açığa çıkacaktır.

            Ben de tam olarak bunu istiyordum işte. Buna mecburdum ve bunu ben yapmazsam, kimse yapmazdı.

            Arkadaşlarım da beni yalnız bıraktıktan sonra, hayalime ulaşmak benim için çok daha zor bir hale gelmişti. Bazen "Acaba çok mu fazla şey istiyorum?" diye soruyordum kendi kendime. Belki de gerçekten imkânsızdı bu. Bütün çocukları bir araya getiremezdim. Bu rüyadan vazgeçmeliydim.

            Ya da en azından bir kez denemeliydim bunu. Çünkü yıllar sonra, hayatımın sonuna geldiğim zaman, yapamadıklarımdan dolayı pişmanlık duymak istemiyordum. En kötü ihtimalle başarısız olurdum, belki üzülürdüm. Ama yapmadığım için değil, yapamadığım için üzülmüş olurdum.

            Neden böylesine bir hayalim olduğunu anlayamıyordum. Neden dünyayı değiştirmek istiyordum? Çok mu acı çekmiştim? Ya da insanların acı çekmelerine mi dayanamıyordum?

            Güzel bir hayatım vardı, mutluydum. İstediğim her şeye sahiptim. Ama içimde bir parça, sürekli olarak rahatsız ediyordu beni. Eğer dünyada tek bir mutsuz insan varsa, mutlu olmayı hak etmediğimi düşünüyordum. Eğer dünyada acı çeken tek bir insan varsa, işim henüz bitmemişti.

            İstediğim şey belki imkânsızdı. Ama ben en azından denemek istiyordum. Başarısız olsam bile, "istedim, elde etmeye çalıştım ama başaramadım" diyebilirdim. Oysaki hiç denemediğim zaman, sadece "keşke" diyebilirdim ve ben bunu istemiyordum.

            Şimdi bir yol ayrımına gelmiştim. Dönecek ya da devam edecektim. Eğer dönersem, dünyayı kendi gidişatına bırakmış olacaktım. Devam edersem, istediklerimi yapma şansım olacaktı. Devam etmek ya da vazgeçmek... Buna yalnızca ben karar verebilirdim.

            Belki de elime demir bir para alıp, yazı tura atarak karar vermem gerekiyordu. Eğer yazı gelirse devam edecektim. Tura gelirse, evimde oturup, sıradan hayatıma devam edecektim.

            Dünyanın geleceğini yazı turaya bağlamıştım... Düşününce gerçekten de bunun doğru olduğunu fark ettim. Dünyanın geleceği, paranın yazı ya da tura gelmesine bağlıydı. Bugün birileri tek bir düğmeye bastığında, dünyada milyonlarca insan ölebilirdi. Bugün tek bir kişinin ağzından çıkacak kelimeler, binlerce çocuğun sakat kalmasına sebep olabilirdi.

            Esasında dünyanın geleceği, paranın yazı ya da tura gelmesi kadar basit bir şarta bağlanmıştı. Birileri dünyanın geleceğiyle, gerçek anlamda oyun oynuyordu. Sadece bugünü düşünerek, yarınlarımızı yok ediyorduk.

            Düşündüm ve şu anda yaptığım şeyin de bundan farklı olmadığına karar verdim. Dünyada barışın egemen olmasını istiyordum. Bunu yapıp yapmamam ise, paranın yazı ya da tura gelmesine bağlanmıştı.

            Para tura gelmişti. Yani vazgeçmemi ve hayalimi unutmamı söylüyordu yerdeki para. Parayı aldım ve onu parmaklarımın arasına sıkıştırdım. Sonra açtım pencereyi ve bütün gücümle parayı gökyüzüne fırlattım. Benim hayalim metal bir paranın insafına bırakılmayacak kadar değerliydi. Pek çok insanın yaptığı şeyi yapmadım. Hayalimin, metal bir para gibi havada uçup gitmesine müsaade edemezdim. Yeniden sarıldım hayalime ve onu gerçekleştirebilmek için yeni yollar aramaya başladım.

            Saatlerce düşündüm. Nasıl yapabileceğimi düşünüp durdum. Bir yol vardı ve ben henüz o yolu bulamamıştım.


Çocuk Hırsızları (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin