six

2.6K 281 366
                                    

Sunghoon

Yurt penceresinden dışarı çıktığımda, temiz havayı ciğerlerime çektim. Hava benim moralimin aksine oldukça güzeldi. Bahçede kimsenin-özellikle Jake'in- olmadığı kanısına vardıktan sonra yürümeye başladım. Günlerdir Jake ile karşılaşmamak için elimden geleni yapıyordum. Aptaldım. Kocaman bir aptal. Anın büyüsüne kapılarak yaptığım şeyin elle tutulur hiç bir açıklaması yoktu. Jake ile bir daha asla karşılaşmak istemiyordum. Hoş, Jake de benimle karşılaşmaya pek hevesli değil gibiydi. Yaptığım şeyi anlamam sadece yedi dakikamı almıştı. Jake'in üzerime tırmanması ve çeneme bir kaç öpücük kondurması kendime gelmeme yetmişti. Anlamsız öpücüğü başlatan ben değilmişim gibi onu iterek yere düşmesini sağlamış, sonra da odamdan kovmuştum. Üstelik ondan kaçıp durmuştum. Bu yüzden de Jake'in beş günü aşkın süredir odama adımını bile atmaması beni şaşırtmıyordu. Yaptığım mantıklı değildi. Jake'in benden hoşlanmadığına emindim. Ben de Jake'den hoşlanmıyordum. Jake bana uygun bir insan da değildi. Uyuşturucu satıyor, okuldaki nerdeyse tüm kavgalara karışıyordu. Benim tütün ürünlerine alerjim vardı ama o sürekli sigara kokuyordu. Biraz da nane. Kokusu aklıma geldiği zaman burnumun ucu yanıyormuş gibi hissettim. İçimi saran saçma bir his vardı.

Kapıcıya yakalanmamaya özen göstererek yeni keşfettiğim arka kapıdan kendimi dışarı attım. Şimdilik Jake ile olan anlamsız yakınlaşmamıza kafa yoramazdım çünkü yapmam gereken çok daha önemli bir şey vardı. Dilemem gereken içten bir özür vardı. Okulun yanında bulunan küçük parka ilerledim.Onu orda, suni göletin yanında dikilirken gördüğümde adımlarımı durdurdum. Öylece kalakaldım. Parmaklarım buz tuttu, saç tellerime kadar titredim. Bu denli titrememin sebebi özlem miydi? Yoksa vicdan azabı mı titretiyordu tüm vücudumu?

Bir kaç saat önce buluşmamız ile ilgili mesaj attığımda, benim gibi bir insan için iki saatlik yol geleceğini hiç düşünmemiştim. Beni görmek istemediğine o kadar inandırmıştım ki kendimi, yapacağım tüm konuşma aklımdan uçup gitmiş gibiydi. Gerçi Jeno, süslü ama sahte cümlelerin insanı değildi. Bu yüzden panik yapmayı bir kenara bıraktım ve kalbimde biriken ne varsa akıtmaya karar verdim. Jeno, içten bir konuşmayı, samimi bir özrü hakediyordu.

"Orda öylece dikilmeye devam mı edeceksin?"

Beni farkettiğinde her zamanki düz ifadesiyle sordu. Elleri siyah kotunun cebindeydi. İnce kırmızı ceketi üşümesine sebep olmuş olacak ki, omuzları titriyordu. Onu gördüğüm son zamandan bu yana oldukça zayıflamış, saçları uzamıştı. Bana nefretle bakmasını, bana bağırmasını, beni rencide etmesini beklemiştim. Fakat o, dibine kadar girip ona sarıldığımda bike kollarını bana doladı. Orda öylece sarıldığımız bir kaç dakika boyunca ağlayacakmış gibi hissediyordum. Jeno benim ilk sevdiğim, ilk kalbimi açtığım insandı. Jeno, benim tüm ilklerimdi. Jeno  benim biricik sevgilimdi. Jeno benim her şeyimdi. O an öyle, onun kolları arasında ağlamak üzereydim. Onu tarif edemeyeceğim kadar çok özlemiştim. Ona olan sevgim çok fazlaydı. Ona eskisi kadar aşık olduğum söylenemezdi. Hatta aşık olduğum bile söylenemezdi ama Jeno benim için önemliydi.

"Jeno, ben çok özür dilerim. Ben böyle olsun istememiştim. Böyle yapmamalıydım." 

Sarılmamız sonlandığı gibi söylediğim şey onu gülümsetmeye yetmişti. Jeno, bunun içten bir özür olduğunu biliyordu ve konuşmaya devam etmemi bekliyordu. Yanaklarımdan süzülen göz yaşlarımı silme gereği duymadım.

"Jeno, benim sahip olduğum tek şey sendin. Sen artık beni sevmediğini söylediğinde, ilişkimizi sonlandırdığında her şeyimi kaybettim sandım. Çok öfkelendim. Senin de canın yansın istedim çünkü benim canım çok yanıyordu. Fakat işlerin bu raddeye geleceğini hiç kestiremedim. Tüm hayatını elinden aldım resmen."

crush culture' jakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin